Kapak

Beslenmenin maneviyatımıza etkisi nedir?

İnsanoğlu, hayatını en güzel şekilde sürdürebilsin diye, her şeyin kendisine hizmetkâr edildiği bir evrende yaşıyor. Hayatın devamı için gereken rızık ve beslenme konusu da adeta tam merkezine yerleştirilmiş durumda. İnsanı sürekli meşgul edip, bütün işlerini ona göre plânlamasına yol açıyor. Bu noktadan bakıldığında “Neden varız? Neden yaşamamız lazım? Yaşamak için nelere muhtacız?” sorularını açıklık getirmemiz gerekli.

Mide denince aklımıza ilk etapta bedenimizin midesi geliyor. Oysa insan bu midenin dışında var olan ”dünya kadar geniş, belki ebede kadar uzanan sofraları ve gıdaları, akıl ve kalb ve ruh ve insaniyet mideleri için tedarik etmeye fıtraten mecburdur.”1 İnsan, üzerinde var olan tüm bu midelerin, nasıl doyurulacağını, nasıl besleneceğini düşünmek ve çare aramak zorundadır. Hem beden midesinin, hem de diğer midelerin önüne konulan sofralardan Rabbimizin istediği şekliyle istifade etmeyi yakalayabilmek, başta sorduğumuz sorunun açıklamasıdır. Her bir mide, yaratılma sebebini yerine getirdiği an doyuma ulaşır. Aksi olduğunda ise hiç bir zaman gerçek doyuma ulaşamaz ve sürekli açlık hali tezahür eder.

Akıl, kalp, ruh mideleri Rablerini bilmek O’nu tanımak, keşfetmek,  sevmek ve şükretmekle ancak tatmin oluyorlar. Beden midemiz ise bunu anlamamızı sağlayan bir kıyas metodu, bir kılıf oluyor. Beden midemize giren her gıda da, O’nun adına başlayıp O’nun izin verdiği şeyleri, izin verdiği ölçüde yediği ve gerekli şükrü yaptığında, hakiki doyuma ulaşır.

Yaratıcımız bizi var ederken neyi beklediğini ve nasıl yaşamamız gerektiğinin formüllerini Kur’ân rehberinde göndermiş. Elbette en uygun şekilde, ölçülerini de koymuş. Araf suresinin 31. ayetinde: ”Yiyiniz içiniz israf etmeyiniz” deniliyor. Bu ayetin tefsirini yapan İbni Sina: “Yediğin vakit az ye yemekten sonra 4-5 saat kadar yeme şifa hazımdadır.”2 diyerek, sağlıklı kalmanın, hazmın içinde saklı olduğunu ifade ediyor.

Bir diğer olay ise, sindirim sürecinin bedensel sağlığın yönetim şeklini oluşturuyor olması. 1. Doğru gıda, doğru yolla alınmış olmalı, 2. Doğru yöntemle tüketim yapılabilmeli. İşte burada asıl ilk sorumuzdaki cevapları bulmaya başlıyoruz.  Yaratılış hikmetiyle bağlantılı olarak yaşamak, aslında “İman bir intisaptır” sırrına dahil olmayı gerektiriyor. İman bağını hiç koparmadan tüm sorularımıza cevap bulabiliriz. “Mind Fulness”, “Akıllı Doygunluk” da diyorlar bu yaklaşıma. “Bilinçli Farkındalık” her şeye farkında olarak bakabilmek. Biz buna Risale-i Nur’da öğrendiğimiz bir kavram olarak “İmanî şuur” diyoruz.

Her adımımızı bu “iman” bağını kurarak gerçekleştirmeye çalışmak, yaratılmamızdaki tek gaye. Beslenmeye de bu “İmanî şuur” nazarı ile bakmalıyız. Besmele ile Allah cc adına başlayarak, helâl olanı, helâl şekilde yemekle devam eden hayatımızı, israftan uzak tutarak sürdürmemiz çok önemli, çünkü helâl olmayan her bir şey,  bizim manevî hayatımız üzerinde negatif tesir edecektir. Çünkü manevî hayatımızın doyurulması, diğer midelerimizin doyurulması ile orantılıdır.

Abdülkâdir Geylanî’nin (ks)  şöyle bir ifadesi var, “Ey oğul! Haram yemek kalbini öldürür. Helâl yemek ise onu ihyâ eder. Lokma vardır kalbi nurlandırır, lokma vardır onu karartır; lokma vardır seni dünya ile meşgul eder, lokma vardır âhiretle meşgul eder; lokma vardır sana dünyayı da âhireti de terk ettirir, seni, dünyayı da âhireti de Yaratan’a rağbet ettirir.”

Günümüzdeki tüm çalışmalar, yalnızca beden üzerine kurulmuştur. Sahip olduğumuz ama sınır konulmayarak, Rabbimiz tarafından verilen kuvve-i şeheviye duygusunu ele alalım. Bu duygu, bizim istikamet üzere olmamızı sağlayacak en önemli duygumuz olmasına rağmen, nefsanî tarzdaki uyaranların, negatif şekilde gönderilmesi ile daha çok iştah hislerimizin, istek ve arzularımızın, haram helâl demeden peşinden koşmamızı artırıyor. Baştaki sorumuzun cevabını burada yeniden bulmak mümkün. Sahibimiz olan Rabbimiz, saadetli ve en sağlıklı olabilecek halin bu duyguların, helâl daire içinde ve kontrol halinde olma ölçüsünü getiriyor, yani helâl olanı tercih ederek, helâl yolla tüketimi emrediyor.

Helâl dairesinin tüm keyiflere kafi olacağından bahseden Bediüzzamanı da burada hatırlatmak istiyorum. Yemek yerken, lezzetlerin peşinde koşarken,  her zaman şükür halinde olmayı başarabilmemiz gerekiyor. Oysa sadece güzel lezzetleri zihne göstererek, iştahın açılması, helâl haram demeden beden midesinin doyurulması ile oluşan dengesizlik, bedenin hastalıklarına yol açar ve sadece kendi için yaşayan, kendi zevklerine, isteklerine odaklanan bir insan haline dönüşür.

Diğer yaptığımız yanlışlıklardan bahsedelim. Madde bedenimizin de,  protein, yağ, şeker, yeşil sebze ve meyve, vitaminler, su gibi çok bileşenli gıdalara ihtiyacı varken, sadece hazza dayalı beslenme modeli olan karbonhidratlardan zengin diyetimiz. Bu durumda hızla tüketerek, hazza dayalı beslenmiş oluyoruz. Kapıcı rolündeki dilimizi çok zengin konumda tutuyoruz. Beslenme sürecindeki hazza dayalı ve karbonhidrat ağırlıklı bu beslenme şekli, vücutta çok hızlı şekilde kaybolduğundan, tokluk hissi zamanı çok kısa kalıyor. Dolayısı ile yeniden hızla acıkma ve yeniden tüketim derken bir kısır döngüye bizleri sokuyor. Vücut doymadığı için, sürekli açlık alarmı veriyor. Yanlış diyet seçimi ve devamlı açlık hissi ise, Yaratanın sizden beklediği, akıl, fikir, şükür kısımlarında durağanlık ve zafiyetler başlatıyor.

Yemek için yaşamak mı yoksa yaşamak için yemek mi? Sorusuna muhatap olduğunuzda,   ibadetin ve yaradılışın bir cephesi gözler önüne geliyor. Var edildiğimizi bilmek, var olabilmek için nerelerden gelip-geçip, nelerin bizlere sunulduğunu, ikram edildiğini görmek ve kim tarafından verildiğini fark etmek ve şükretmek için varız.

Madde bedeninin beslenmesini, mana alemine yaklaşabilmek için yapmalıyız. Yediğimiz gıdaların duygu ve düşüncelerimize yön vermesi muhtemel ise, Helâl lokma, helâl düşünceye, bu da kalbimizdeki sûfi ve imanî duygulara dönüşüyor. Ayet-i kerime bu noktada son noktayı koyuyor.  “Ey insanlar! Yeryüzündeki helâl ve temiz şeylerden yiyin. (Pis ve haram olan şeyleri yiyip içmede) şeytanın (ve benzerlerin) adımlarını izlemeyin. Çünkü (onlar) sizin için apaçık bir düşmandır.”3

 

Dipnotlar:

1)   Risale-i Nur Külliyatı Meyve Risalesi

2) Risale-i Nur Külliyatı 19.Lema

3) Bakara Suresi, 168.

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*