Gezi Notları

Batı Trakya kardeşliği

Geride bıraktığımız mübarek şuhur-u selâsede yapılan hizmet ve ubudiyetlerin manevî tesirlerini bire on, bire yüz mesabesinde semerelerini versin inşallah diyerek üç aylar içerisinde gerçekleştirmesi nasip olan nur seyahatimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.

On altı kıymettar ve birbirinden güzel aileyle birlikte yeniden yollardayız. Tanışma, kaynaşma ve şevk alıp verme adına bu gezideyiz, öğrenmek ve öğretmek için. Üstadımın “Fevkalade sadakat, sebat ve müfritane irtibat ve ihlâs lazımdır. Onda terakki etmeliyiz” dediği vazife doğrultusunda Eyüp Sultan Camii önünde dualarla başlayan 53 kişilik bir kafileyle yola çıkmaya hazırız. Bazı ailelerle yıllardan beri tanıştığımız, bazıları ile yeni ama sanki eskiden beri tanışıyormuş gibi, coşku, heyecan ortak duygularını taşıdığımız kardeşlerimizle yolculuğa başlıyoruz.

Belki köklerimizi arama, belki özümüze dönme, belki kendimizi bulma, hakikatte ise asıl Rabbimizi arama, bulma ve keşfetme yolculuğu bu. Birçok değerli ağabey, kardeş ve evlatlarımızla ilk kez gerçekleştirdiğimiz bu gezimizde ilk durak olan Eyüp Sultan’da buluşma ve yerleşmeden sonra saat 22.00’de yola koyulduk. Önce tek tek tanışma konuşmaları, ardından hatıra ve söyleşilerle Tekirdağ’a nasıl vardığımızı bilemedik bile. Orada Kasım Özadalı Ağabeyimiz bizi karşıladı. Tatlı ve çay ikramlarının ardından dinlenme, biraz sohbet ve yatsı namazımızın edasıyla birlikte tekrar yola devam eyledik.

Malkara, Keşan hattından İpsala hudut kapısına vardık ve pasaport işlemleri tamamlandı. Tabi her zamanki gibi sıkıntılı bir şekilde. Ne yazık ki İskeçe doğumlu olan İsmail Şen Abimizi gümrük kapısında İstanbul’a geri uğurladık. Ama eşi ve oğlunu bırakmadık, aklımız onda kalsa da yolumuza devam ettik. Yaklaşık 7 saatlik bir yolculuktan sonra İskeçe’de Osmanlı’dan kalan bir küçük cami olan İskeçe Çınar Camii’nde sabah namazımızı son vaktinde kılabildik.

İskeçe Camii’nde sabah namazı sonrası karşılaştığımız Türklerle sohbet ettik. Bize yavaş yavaş Yu nanlılaştırılarak yok edilme politikasıyla karşı karşıya olduklarını anlattılar. Ağabeylerimiz ise onlara, zahiri şer gibi görünen bu tablolara takılmadan ve ümitsizliğe düşmeden hareket edilmesi gerektiğini ifade ettiler. Üstadımızın bize tavsiye ettiği müspet hareket ve adımlarla davranılması gerektiğini, asıl ‘’İmanî asimülasyona uğramadan iman ve Kur’ân hakikatlerini içimizde yayarak hareket edilmesinin’’ zaruri olduğunu vurguladılar. “Kötülük yapana iyilikle muameleye devam edip, ittihad dayanışma ve birlikteliğin muhafazası sürdürülmeli, evlatlar iyi yetiştirilerek, ekonomik yönden de güçlü olmaya çalışmalı” diyerek moral ve motivasyon paylaşımlarında bulundular.

Camiden ayrıldıktan sonra kahvaltımızı yapmak üzere tekrar yola koyulduk. Durağımız Kavala’da denize nazır bir otelde güzel bir manzara eşliğinde açık büfe kahvaltı yapmak oldu. Ardından Kavalalı Mehmet Ali Paşaya ait Osmanlı’dan kalma eserler gezildi. Kavalalı Ali Paşa zamanın Mısır valisi ve Osmanlı’ya ters düşmüş bir Paşa. Sanki bu sebeple onun eserlerini hürmeten korumuşlar yoksa Osmanlı’dan bir eser kalmasını istemiyorlar. Bu bölgede camiden kiliseye çevrilmiş Nikolai Kilisesi mevcut. Kavala’ya gelen turistlerin en çok gezdiği mekânlardan biri. Yol boyunca iki üç katlı, balkon ve bahçeleri çiçeklerle süslü güzel evler arasında dolaşarak, Kavala Kalesi’ne çıktık. Kaleden panoromik olarak tüm şehir seyre dalındı. Böyle yüksek ve havadar bir mekâna çıkıp da Risalemizi okumadan olmazdı tabi.

Yine her gezilen yerde farklı guruplarla farklı sohbet ve söyleşilerle kaynaşmanın tadına vara vara yürüyüşler yapıldı bu yürüyüşlerde gördük ki, kalan camilerin minareleri kırılmış, edrese bölümleri kafelere çevrilmiş. Bunları gördükçe içimiz acıyarak dolaştık.

Yunanistan’ın kahvesi meşhurdur. Bir bardağı üç, dört saatte, sohbet ede ede içerlermiş. Tabi biz hızlı milletiz, adına Frappe denilen bol köpüklü, sütlü, dondurmalı ve buzlu kahve diyebileceğim bu harika içeceği bir çırpıda içtik. Her duruş, dinleniş ve oturuşta farklı bir aileyle paylaşımlar oluyor, farklılıklarımız da zenginleşmeye sebep oluyordu. Herkes kendine ait görüşler ortaya koyduğunda düşünmediğimiz bakış açılarına da sahip oluyoruz. Şahsiyet-i manevîye bu olmalı diyorum, herkes kucağındakini ortaya koyuyor ve döküyordu. İttihad, uhuvvet, tesanüd sayesinde insaniyet-i kübrayı oluşturmak üzere herkesten gelen parçayla, ayrı ayrı puzzle parçalarını bir araya getirerek büyük resmi tamamlamaya başlamış oluyoruz. Manevî şahıs olan büyük insanı keşfetmek harika bir deneyim ve muhabbet.

Kavala’ya gelip Kavala Kurabiyesi almadan olmaz. Çok lezzetli bademli kurabiyeler. İmalat yerinden hem tadıyor, hem de götürmek üzere alıyoruz. Artık İskeçe’ye geçiyoruz. Yola boyunca Münacat Risalesi’nden ders ve duâlarımızla devam ediyoruz…

Burada geniş saat kulesinin olduğu meydana indikten sonra bölge Türklerinin birleşme kaynağı olan İskeçe Türk Birliği’ni ziyaret ettik. İçimizdeki milletvekili, eğitimci, hukukçu akademisyen, hekim ve öğretmen arkadaşlarımızın güzel paylaşımlarıyla Batı Trakyalı kardeşlerimizle kaynaşma konuşmaları gerçekleştirdik…

Yunanistan’da Türkleri temsil eden Dostluk-Eşitlik- Barış Partisi tek Türk partisi var. Bu partiyi Dr. Sadık Ahmet kurmuş. Halk onu çok seviyor. Yaklaşık 360 bin Türk nüfus var burada. Yunanistan’ın koyduğu % 3 barajını bağımsız olarak kimse geçemediğinden Parlamentoya seçilemiyor. Çünkü bu sayıya ulaşılamıyor, yani barajı aşacak kadar oy alınamıyor. Bu sayıya ulaştıracak rakamlara nüfusun gelmesine fırsat vermiyorlar. Bu şekilde temsil edilme ve meclise girme şansları da olmuyor.

Buradaki Türk nüfus hiçbir geçim kaynağı sağlayamayan dağlık bölgelere yerleştirilmiş. Tütün ve hayvancılıkla uğraşmışlar. Ev yapma ve yayılma hakları yok, o zaman çoğalan nüfus ya okumak ya da geçimi sağlamak maksadıyla yurt dışına veya Türkiye’ye yerleşiyor, buradan seslerini duyurmaya devam ediyorlar. İsimlerini devlet dairelerinde kullanamıyorlar. Türkçe dil problemlerini sıkça yaşıyorlar. İskeçe Türk Birliği bu konularda çalışıyor. Resmi makamlar bu yüzden birliği kabul etmiyorlar. Türk halkının olmadığı inancını yerleştirmeye çalışıyorlar. Yalnızca Müslüman Yunan, Helen halkı olduğunu kabul ettirip Yunanistan milliyeti üzerinden asimile etmeye çalışıyor. İskeçe birliğindekiler kendilerinin İslâm ve Türk davasını yaşatmak için burada olduklarını ifade ediyorlar. İsteseler Türkiye’ye gelebilirler ama “Biz buradaki atalarımızın sizlerin dedelerinin kabirlerinin de bekçisiyiz” diyorlar. Bu bana i’lâ-yı kelimetullâh davasını hissettirdi. Allah onlardan razı olsun! Çünkü birileri Allah’ın adını buralarda temsil etmeli. Onlar da gelseler buralarda dinin adını duyuracak kimse olmayacak. Bedenlerimiz buradan ayrılsa da kalbimizin bir kısmı burada atmaya devam edecek sanırım. Birlikte insaniyeti yüceltmek adına gerçekleştirecek projeler geliştirmek gerek.

Gelişimizin asıl vesilesi olan konaklayacağımız İskeçe’deki hatim töreninin yapıldığı köy olan Şahin köyüne doğru ilerliyoruz. İskeçe Müftüsü Ahmet Mete’nin “Batı Trakya Müslüman davasında ön saflarda durmayı başaran köy” diye iftihar ettiği Şahin köyü, geleneklerini asırlardır koruyor. Batı Trakya Türklerinin adeta kalesi. Bu köy yalnızca Türklerden oluşuyor. Eğitim veren öğretmenler ve güvenlik amaçlı köy askeri dışında Yunanlı bulunmuyor. İskeçe’nin en büyük Türk yerleşim yeri olan Şahin köyü Dobrivor Dağı’nın eteklerinde kurulu. İskeçe’nin 27 kilometre Kuzeydoğusunda. Bulgar sınırına çok yakın olan köy yeşillikler içinde. Köyün hemen karşı tepesinde bulunan Karaca Ayşe Türbesi ise köy halkının önem verdiği yerler arasında… Karaca Ayşe’nin Şahin köyünün manevî koruyucusu olduğuna inanılıyor. Meraklı gözlerle, dağları tırmanarak köye varmayı bekliyoruz… Burada bizi camiinin sorumlusu olan imam karşılıyor. Şahin köyü halkının misafirperverliğinin göstergesine şaşkınlıkla şahit oluyoruz Herkes bir aile almaya çalışıyor. İki, üç, dört kişilik guruplara göre ayrılıyoruz. Aileler ailelere dağılıyor.

IMG_0425Herkes kaptığı aileyi mutlulukla götürüyor evine. Bize özel ayrılan odalar hatta daireler son derece hürmetle ve rahat ettirmek üzere planlanmış. Akşam hazırlanan yemeklerle birlikte her biri birbirinden güzel maddi manevî sohbetler ediyoruz. Her bir kadının kendilerine has çok özel örtüleri var rengârenk, birbirinden süslü farklı bir tarzda takıyorlar. Bizlere hediye ederkenki mutlulukları ise görülmeye değer…

Köyü gezip, törenle ilgili bilgiler alıyoruz. Her çocuk Yunan eğitiminden sonra mutlaka dini eğitimini alıyor Kur’ân’ını öğreniyor. Ve her yıl Kur’ân’ı bitiren çocuklar için hatim töreni düzenleniyor burada. Adeta bir panayır havasında geçiyor. Tonlarca etten kazanlar kaynatılıyor, pilavlar hazırlanıyor. Herkesin gayret ve hizmetiyle tüm çevre köylerden, yurtdışından ve Türkiye’den gelen misafirler ağırlanıyor. Büyük alış veriş ve yiyecek pazarları kurulmuş. Erkekler camide kadınlar ise büyük masalara hazırlanmış bir alanda ikramlarla karşılanıyorlar. Törene yalnızca erkekler katılabiliyor. O yıl hatim eden kız ve erkek çocuklar, hocalarının yardımlarıyla hazırladıkları programı sunup, dua ve temennide bulunuyorlar. Kadınlar ise, kimin o sene çocuğu hatim ediyorsa o evi ziyaret ediyorlar. Düğün tebriği tarzında hediyeleşmeler oluyor. Ev sahibi yani çocuğun annesi de masalar donatmış, her gelene ikramlarda bulunuyor. Hepsi çok şık, temiz ve özel olan örtüleriyle…

IMG_0372Köyün en büyük merkez camii olan, Karaca Ahmet Camisi’nde öğle namazına müteakip hatim töreni gerçekleştiriliyor ve ikramlar başlıyor. Burada kendilerini koruma ve muhafaza etmenin yolu olarak seçmişler Kur’ân’ı. Onu sur gibi sarmışlar çevrelerine. İnşallah Risale-i Nur gibi, Kur’ân’ın mana nuruyla da etraflarına duvar çevrilmeli ki hakiki koruma olsun. Erkeklerin üç, dört hocası var kızlar içinse Türkiye’ye göndererek eğitim aldırdıkları tek bayan hocaları mevcut ve herkese yetişmeye çalışıyor. Allah ondan razı olsun ve gayretini artırsın…

Her birimiz bize tüm gönülleriyle hizmet eden bu ailelerin gönüllerindeki sevgi ve coşku seline, misafirperverliklerine hayran kalıyoruz. Köyde geçim koşulları çok zor olduğu için gençler, genelde Almanya ve İngiltere’ye çalışmaya gidiyorlar. Kadınlar ve çocuklar aile büyükleriyle birlikte kalıyor. Ayrıca hepsi İstanbul Zeytinburnu bölgesinde de kendilerine bir Şahin köy bölgesi oluşturmuşlar. “Biz acaba onlar kadar misafirperverlik yapabilir miyiz?” demeden edemiyoruz. Adresler, telefonlar alarak iletişimimizi koparmamak üzere gönlümüz hüzünlü, ama inşallah tekrar buluşmak üzere kardeş ailelerimizle ayrılıyoruz…

Programımızın dönüşü esnasında Asuman Şen kardeşimin gönlünden taşan duygular ve dualar ise şöyleydi; “Kimi görsek selam veriyor, gözleriyle adeta sarılıyorlardı. O sevgiyi, o sevinci ve empatiyi hissetmemek mümkün değildi. Kimiyle kucaklaştık, kimiyle bakıştık, kimiyle sadece dualaştık ama hepsiyle bir rahmeti paylaştık. Bizleri karşılamak, evlerinde misafir etmek için yarışan bu insanlar kimdi, biz onlar için kimdik ve ne anlam ifade ediyorduk? Biz onlar için birer ferd olmanın ötesinde, daha fazlasıydık. Biz onlar için Rahman’a giden yolduk! Biz onlar için sıratı müstakimde yürürken el ele tutuşacakları yol arkadaşıydık. Biz onlar için bereketin ta kendisiydik… Hatim töreninden sonra otobüsümüz gelene kadar bize eşlik ettiler tüm içtenlikleriyle. Dönüyorduk artık… Enenin unutulduğu bir misafirlikten dönüyorduk. Tanıyıp tanımadığımız herkese gülümseyerek selam alıp, verdiğimiz, kardeşlikten dönüyorduk. Nasibimizce topladıklarımızla geri dönüyorduk. Onlar bizi kendilerinden razı etmişlerdi, biz de onlardan razı olmuştuk. Duamız onlar içindi.Sen de onlardan razı ol Ya Rab! Sadece Rahman’ın hatırı için bize tevazularıyla örnek olan, kardeşliği bize tekrar yaşatan ehl-i iman Şahin köylülerinin bu hasletlerini bizlere de nasib et Ya Rabbi! Bu dünyada dost kıldığın gibi memleketlerimizde bizleri birbirimize yabancı kılma, unutturma. Asıl memleketimize vardığımızda da bizleri Cennetinde kardeş eyle!” Amin…

Bu feyizli gezimizin tüm bağlantı ve seyrini hazırlayarak, tüm bu duyguları yaşamamıza vesile olan eşim Op. Dr. Aytekin Coşkun’a çok teşekkür ederken, her anın adeta bir eğitim yolculuğu olarak geçmesine vesile olan ağabey ve kardeşlerimizden Rabbimin razı olmasını dilerim. Bu tadı mutlaka tatmalısınız. Sıra yeni seferlere yelken açmada inşallah….

One Comment

  1. gamze

    Dr. dolunay hanım inşallah darısı benim başıma şöyle dini yerleri gezmek bana da nasip olur inşallah

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*