“İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsin. Bu nice okumaktır” diyor Yunus Emre. İlimle uğraşmak, ilim ve bilgi öğrenmek için okumak gerekir. Gerçek ilim, insanın kendini tanıması, kendi yerini tayin etmesi demektir.
İnsanın kendini bilmesi, toplumdaki yerini, seviyesini tayin edebilmesi çok önemli bir konudur aslında. “Akıllı kimse ilmi ile amel etmedikçe, fazla bir şey öğrenmeye çalışmamalıdır. İlim ancak amel etmek içindir.” Aksi halde, “İlim ile amel etmeyen kimse Ebu Cehil karpuzuna benzer. Sulandıkça acılığı artar.”
“İlim cehaleti örten bir perdedir. Kötü olan cehalet ile iyi olan hikmet aynı yerde toplanıp birleşmez.” Hz. Ali (ra) Efendimiz ilim öğrenmede, zamanımızda bile birinci prensibimiz olacak bir tavsiyede bulunuyor. Şöyle ki; “Önce doğruyu öğreniniz, yanlış kendiliğinden ortaya çıkar; ama önce yanlışı öğrenirseniz doğruyu bulmanız çok zor olur.”
Sevgili Peygamberimiz (asm) ise “İlmi aramada birbirinizle yarışınız. Doğru sözlü birinden ilmî bir mesele nakletmek, dünyadan ve dünya üzerindeki altın ve gümüşten daha hayırlıdır.” demektedir. Yine bu konuyu teyit eden Batılı bir düşünür L.Sidney de,”İlim kartopu gibidir; yuvarlandıkça büyür.” demiştir.
Peki, biz bir insan ve bir Müslüman olarak ilmi devamlı öğrenme pozisyonunda mı olacağız? Öğrendiğimiz her bir harfi, her bir kelimeyi, her bir konuyu beynimizde, dimağımızda depolayıp kendimiz için mi kullanacağız?
Bu işin öyle olmayacağını yine Peygamber Efendimiz (asm) şu şekilde açıklığa kavuşturmuş; “Bildiği ile amel etmeyen kimse, bildiğinde de şaşar, amelinde muvaffak olamaz, cehennemi de kazanmış olur” Yine büyük sahabelerden Hz. Ebu Derda (ra); “Bilmeyene yazıklar olsun, bilip de yapmayana yetmiş defa yazıklar olsun.” demektedir. İranlı mütefekkir ve şair Sâ’di-i Şirâzi ise, “İlim öğrenip de ona göre hareket etmeyen kimse, tarlayı sürüp de tohum atmayan kimseye benzer.” diyor.
İnsan belli bir zaman okuyup, öğrenip belli bir konuda artık âlim denecek seviyeye geldiğinde ne olacak, peki? Bu soruya da İbn-ü Mübarek (rh) cevap vermiş yıllar öncesinden; “Âlim, okumaya devam ettiği müddetçe âlimdir. Ne zaman âlim olduğunu zanneder ve ilmini artırmaktan vazgeçerse, işte o zaman zelil olur.” der.
Peki, bu ilim ilim deyip de bahsettiğimiz şey nedir? Bu soruyu da sahabelerden Hz. Abdullah bin Mübarek (ra) açıklığa kavuşturuyor; “İlmin evveli niyet, sonra anlamak, daha sonra yapmak, ondan sonra muhafaza etmek, en sonra da yaymaktır.” Bu son aldığımız vecizenin uygulamasını bence tam olarak okuduğumuz, öğrenmeye çalıştığımız Risale-i Nur hakkında dikkatle yapmalıyız.
İlim öğrenme hususunda en büyük çekineceğimiz konu aşağıda kaydedeceğimiz hadisin şümulüne girmemek olmalıdır. “Kim cahillerle münakaşa etmek veya âlimlere karşı böbürlenmek yahut da insanların dikkatini kendi üzerine çekmek gayesiyle ilim tahsil ederse, o cehennemdedir.”
İnsanlar ilim öğrenme yolunda o kadar zahmetler çekmiş, o kadar yollar kat etmiş, o kadar sıkıntılara katlanmışlardır ki; “Bütün bunları niçin yapmışlardır” diye bazılarının aklına gelebilir. Bunun cevabı da herhalde şu söz olmalıdır; ”Kim ilim tahsiline çıkar da, ilmi elde ederse, ona iki kat sevap yazılır. Kim ki ilim tahsiline çıkar; fakat hedefine ulaşamazsa, ona da bir kat sevap yazılır” Allah bize böyle ilim yolcuları olmamızı nasip etsin.
Peki, ilmi öğrenenlerden olmasak bile yapacağımız bir iş var mı? Bunu da yine Peygamber Efendimizin (asm) şu sözünden anlıyoruz; “İlim ve hikmet ehli ile düşüp kalkan, alçak karakterli ve günahkâr tabiatlı kimselerden uzak duranlara ne mutlu!”
Başka bir hadislerinde Peygamber Efendimiz (asm) insanların sahip olduğu ilmin kötülüklerinden bahsederken şöyle buyuruyor; “İlmin afeti unutmak, ehil olmayana öğretmek de onu zayi etmektir.”
İnsanlar öğrenmeye çalıştıkları, öğrendikleri ilmi bazen yerinde kullanıyorlar bazen de kullanmıyorlar bildiğiniz gibi. Fakat her ne şekilde olursa olsun “İlme yasak koyanlar, aklın ve insanlığın en büyük düşmanıdırlar.”(La-Edri)
Son dileğimiz; her şeyi bilen, bütün ilimlerin inceliklerine vakıf olan ve hakiki manada gerçek ilim sahibi olan Allah’tan bizi ilim yolunun bahtiyar yolcularından sayması ve bu yoldan ayırmamasıdır.