Uzman Pedagog Mehmet Teber ile yetim kalan çocuğun psikolojisini ve ona nasıl yaklaşılması gerektiğini konuştuk. İstifadeli okumalar…
Vefat hadisesinin ardından yetime yaklaşımımız nasıl olmalı?
Aileden biri göçtüğünde bu, çocuk için büyük yük olur. İlk olarak yapılması acil olan şey, neler olup bittiğinin çocuğa dürüstçe açıklanmasıdır. Bu noktada çok hata oluyor. “Baban bir iş için uzaklara gitti” veya “Baban hastanede yatıyor” gibi şeyler söyleniyor. Doğru bilgi verilmiyor. İkincisi, çocuğa babasıyla veya annesiyle ilgili yalan bilgi veriliyor. Bu çocuğun kafasını daha çok karıştırıyor. Çünkü çocuk terk edildiğini hissediyor. Yetişkinler ona doğru dürüst bilgi vermiyor ve onlara karşı temel inançları da sarsılmaya başlıyor. Bu yüzden yapılacak en doğru şey, çocuğa olayın doğrusunu çocukça bir dille anlatmak. “Baban bir kaza geçirdi, vefat etti. Ağır bir hastalığı vardı, öldü. Artık aramızda olmayacak.”şeklinde bir açıklama yapılması gerekiyor ki bu açıklamayı da aileden en yakın kim ise onun yapmasında fayda var. İkinci yapılması gereken şey de çocuk küçükse o matem havası geçtikten sonra onu babasının kabrine götürülmesi. Çünkü çocuk somut bir varlık. Siz ona “Öldü” dediğinizde ölen kişiye bir yer atfetmek ister. “Tamam da şimdi nerede?”diye düşünür. Cennete gittiğini söylesek, çocuk cenneti görmediği için kafasında yine somut bir şey şekillenmez. O nedenle çocuğun babasının kabrini görmesinde fayda var diye düşünüyorum. Göstermek lazım ki zihinde o dosya açık kalmasın. Yerini görmediğinde, onun yerin altında olduğunu bilmediğinde, hep bir ümit besler çocuk. “Bir gün gelebilir. Acaba ölmedi mi?” diye düşünür, kafası karışır. İlk kriz anında yapılacak şeyler bunlar. Sonraki aşama ise çocuğun hayatındaki düzeni kurmak. Çünkü düzensizlik çocukları çok yorar, kafalarını karıştırır. Psikolojilerini de olumsuz anlamda etkiler. Bu nedenle çocuk demeli ki: “Evet, babam vefat etti ama benim hayatım devam ediyor.” Baba vefat ettikten sonra aile bir yere taşınacaksa bile bunu birkaç ay ertelemekte fayda var. Aynı evin, aynı okulun, aynı arkadaş çevresinin devam etmesi gerekiyor. Bir süre sürekliliği sağlayıp “Hayat devam ediyor.” mesajını çocuğa vermek gerekiyor. Büyük değişiklikler yaşarsa bu da çocuğu çok rahatsız ediyor. Çocuk o sabitliği görmezse hayatının alt üst olduğu inancına kapılır. Dolayısıyla ailelerin bu konuda hassasiyet göstermeleri gerekiyor.
Hadislerde özellikle yetimin başını okşama konusu üzerinde çok durulmuş. Acaba bunun psikolojik bir altyapısı var mıdır?
Karşı tarafa enerjimizi, sevgimizi aktarma yolumuz temelde dokunmaktır. Dokunmadan karşı tarafa sevgi aktarmak mümkün değil. O yüzden yeni evlenmiş çiftler birbirlerine çok dokunurlar, el ele gezerler. Bu aralarındaki sevgiyi arttırır, sevgi geçişini sağlar. Dokunma en temel duygularımızdan bir tanesidir. Çocukların da en temel ihtiyaçlarından biri aynı zamanda. Zaten bunu bize yapmak zor gelmiyor çünkü o lezzet içimize verilmiş. Dokunmanın hem nörogelişimsel bir boyutu da var. Yeteri kadar şefkatli dokunuş almazsa çocuk büyüyemez, gelişemez. Bir çocuğun hayatından biri çıktığında çocuk önemli bir dokunuşu kaybediyor. Bizim o kaybı tekrar çocuğun hayatına kazandırmamız gerekiyor ki çocuğun ruhsal dengeleri biraz daha yerinde olabilsin.
Devamı Bizim Aile Nisan sayısında…