Kapak

“Tıbb-ı Nebevî, beslenme ve hayat tarzıdır”

Hz. Muhammed (asm), şeriatın da ortaya koyduğu gerek beslenme, gerekse temizlik anlayışıyla koruyucu sağlık konusunda çok önemli adımlar atmış. Biz de, bu bağlamda Tıbb-ı Nebevî konusunu Fitoterapi Uzmanı Dr. Muammer Yıldız ile konuştuk. Keyifli okumalar…

İslâm tıp literatürünü tarayarak alternatif tıp alanında muazzam çalışmalar yapıyorsunuz. İlk olarak bize biraz Tıbb-ı Nebevî konusunu açar mısınız?

Tıbb-ı Nebevînin özü aslında bir yaşam biçimidir. Resulullah’tan (asm) önce Hz. İbrahim (as) döneminde, “Hanif dinine göre beslenmek” şeklinde bilinen, Resulullah’tan (asm) sonra da bizde “İslâm tıbbı” olarak adlandırılan bir yaşam ve beslenme biçimidir. Bu hayat ve beslenme biçiminin, arınmak ve bağışıklık sistemini güçlendirmek şeklinde iki ayağı vardır. Tabiî bu kanun ve kuralların önderi, sahibi Resulullah’ın (asm) vefatının üzerinden bin dört yüz yıl geçti. Bugün tıp, koruyucu hekimliğin yapılabilmesi için temel unsur olan arınmanın ve bağışıklık sistemini güçlendirmenin gerekliliğine inanmaya başladı. Ve bin dört yüz yıl gecikmeli de olsa bir kısım insanlar Peygamberimiz’i (asm) bu konuda daha yeni  tasdikleşmiştir. Bin dört yüz yıl önce bu kadar isabetli sözler nasıl söylenmiş olabilir, diyerek hayranlıklarını gizleyememiştir. Bugünkü bilim insanlarının tamamı için bunu iddia edebiliriz. Tıbb-ı Nebevide, yeryüzünün enerji kaynağı olan güneşten, dünyanın merkezindeki magmaya kadar tüm enerji kaynaklarının insan üzerindeki etkilerine dair muazzam tavsiyeler var. İlk olarak okurlarımızın daha çok ilgisini çekebilecek ve onların daha çok istifadesine vesile olacak beslenme usulünden bahsedebiliriz. İnsanlara, mizaca, karaktere, fizyolojiye, hastalıklara göre bir beslenme usulünün olması gerektiğini bilim dünyası yeni fark etmiş durumda. Oysa Peygamberimiz’in (asm) bin dört yüz yıl önce kendisine gelen hastalara ayrı ayrı tavsiyeleri olmuş. Mesela; biri gelmiş, “Yâ Resulallah benim karnımda ağrı var.” demiş. Efendimiz (asm) da gidip bal tüketmesini söylemiş. Başka bir hasta gelip evladının hasta olduğunu söylemiş. Efendimiz ona evladını sadaka ile tedavi etmesi gerektiğini söylemiş. Burada iki farklı yöntemden bize bahsetmiş.

Peki diğer yöntemler nedir?

Bu yöntemler yedidir. Aslında hepsini ayrı ayrı ele almak lazım; ama şimdilik burada birkaç tanesinden kısaca bahsedelim.

Birisi; benim de uzmanlık alanım olan fitoterapi, yani bitkilerle tedavi. Bal, çörek otu, kekik vb. gıdaların tedavide bir unsur olabileceğini Efendimiz’den (asm) öğrendik. Daha sonraki bütün İslâm tıp âlimleri gıdanın tedavi yöntemi olabildiğini bize tüm detaylarıyla, bugünkü bilim ispat etmiştir.

İkinci bir yöntem; sadaka ile tedavi etmektir ki bu da çok önemlidir. Beşere hizmet etmek topluma hizmet etmektir. Toplum sağlığını düşünüyorsanız, bunun size ruhsal olarak müthiş bir dönüşü olur. Komşunuz açken sizin vicdanınızın rahat olması mümkün olmadığı gibi; bu, birkaç yıl sonra olsa da, ruhunuzda travmalara sebep olacaktır. Bu durumda bugün depresyon dediğimiz hastalıkların çıkması mümkün olabiliyor. Peygamberimizin (asm) ikinci yöntem olarak ısrarla tavsiye ettiği yöntem olan sadaka ile tedavi etmeye toplumumuz sahip çıkmalıdır. Aşı yöntemine, farklı koruyucu yöntemlere, sağlık sigortalarına müthiş paralar yatırıyoruz; ama bir İslâm toplumu olmamıza rağmen, Peygamber’in (asm) sahih hadisi olmasına rağmen, sadaka tedavisi nedense aklımıza gelmiyor. Bu biraz geriye itilmiş, hafife alınmış ve bu hafife alınmışlığın bedeli olarak, geçtiğimiz yıl otuz milyon kutu antidepresan satılmış. Bu durum, toplumdaki travmanın ne olduğunu bize çok net bir şekilde izah ediyor.

Üçüncü bir yöntem olarak; Efendimiz’in (asm) “Ben ve ashabım hasta olmayız.” dediği bir sır var. Farklı mekânlarda Efendimiz’e (asm) bunun sırrını sorduklarında, “Biz yılda en az bir defa hacamat yaptırırız, acıkmadan yemek yemeyiz, doymadan kalkarız. Şifa hazımdadır. Midenin üçte biri gıda, üçte biri suyla doldurulmalı geri kalan kısım hazım için boş bırakılmalı.” buyuruyor. Bu bir arınma yöntemidir. Amerika’da, Çin’de en eski topluluklarda bile “kupa terapi” adı altında Peygamber Efendimiz’in (asm) tavsiye ettiği yöntemlerden biri olan hacamat uygulanmıştır. Hacamatın önemini artık tüm dünya, bilim fark etmiş durumda. Toplumun buna ciddi bir şekilde ihtiyacı var. Tıbb-ı Nebevî’nin insanlık için bir reçete olarak sunduğu tedavi yöntemlerinden üçüncüsü hacamattır, diyebiliriz.

Belki dördüncü bir yöntemden de bahsedilebilir. Bu da artık günümüzde bütün dünya tarafından kabul edilen ve bir arınma yöntemi olarak uygulanan açlıktır. Buna biz oruç diyoruz. Maddî-manevî arınmanın bir yolu olarak orucu insanlara tavsiye edebiliyoruz.

Hazır oruç demişken, şühûr-i selâsede bulunmamız hasebiyle, biraz orucun fizyolojik faydalarından bahsedelim o halde.

Ben bir hekim olarak olayın tıbbî boyutundan bahsetmek istiyorum. Oruç vücutta bulunan bakterilerin, enfeksiyonların, virüslerin atılımını sağlar. Vücudu gıdadan bir nebze mahrum bıraktığınız zaman, vücut var olan yemek, protein ve yağ depolarını tüketir. Bunlar tüketildikten sonra var olan bakterilerin, virüslerin, organizmaların atılımını sağlamak mahiyetinde faydalı bakteriler zararlı bakterilerin tüketimine başlar. Bu da bir arınma yöntemidir. Gıda girişi sağlamadan sadece idrar söktürücü su ile vücutta müthiş bir arınma sağlanabilir. Bu da insanın fizyolojik ve ruhsal olarak rahatlamasına sebebiyet verebiliyor. Bu zamana kadar bize şu anlatıldı: Oruç tuttuğunuzda aç kalan insanları anlayabiliyorsunuz. O vicdan duygusu ile sizin manevî olarak terakki etmenize sebebiyet verebiliyor. Ama bunun bir de fizyolojik boyutu olduğunu biz çok fazla dillendirmedik. Herkes diyor ki; “ben Ramazan’da çok rahatım, çok iyiyim.” Ama Ramazan bittikten sonra hiç kimse oruç tutmak noktasında bir harekette bulunmuyor. Aslında bunu bir ibadet olarak görülüp yapıldığında, orucun hem fizyolojik, hem de manevî bir terapi olabileceği gözden kaçmış. Ve maalesef Müslüman bir toplum olarak orucu ihmal etmiş durumdayız. Ancak Ramazan’da tutabiliyoruz. Oysa bu fizyolojik, ruhsal bir ihtiyaçtır. Daha doğru düşünebilmek, Îlahî mesajları daha iyi anlayabilmek için Allah’ın bize farz, sünnet veya vacip olarak ulaştırdığı yöntemler ve kanunlar aslında hepsi bizim faydamız içindir.

Devamı Bizim Aile Mayıs sayısında…

 

 

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*