Üstad Said Nursi yazdığı mektupların başına “Aziz, Sıddık kardeşlerim”in yanına sıklıkla “vefâkâr” kelimesini de eklemiştir.
Peki, vefakâr ne anlama gelmektedir? Sözlüklerde, vefalı davranan, vefa gösteren anlamları yazılmıştır karşılık olarak. Hiçbir kelimeyi, sözcüğü amaçsız yazmayan Üstad, demek ki vefakârlığa çok önem vermektedir.
Vefâ, ise; sözünde durma, kendini seveni unutmama, ilgiyi kesmeme, görülen iyilikleri unutmama, iyilikte bulunanlara misliyle veya daha güzeliyle karşılık vermeye devam etme ve dostluk ve sevginin gerektirdiği davranışlarda devamlı olma anlamlarına geldiği gibi; ahd kelimesi de bazı durumlarda aynı anlama gelebilmektedir. Bu türlü davrananlara da vefakâr veya vefâdâr denilmektedir.
Bu iki kelime halk arasında ‘ahde vefâ’ şeklinde birlikte de kullanılmaktadır.
Ahde vefâ, toplumumuzda en güzel meziyetlerden biri olması gerekirken maalesef tam tersi durumlar yaşanmakta. Öyle ki, zamanımızda artık sözünde durma aptallık, ahmaklık kabul edilmeye başlanmıştır bazılarınca.
Allah ü Teâlâ, bu konuda, birçok âyet-i kerîmede meâlen şöyle buyurmuştur: “Rabbinizle ve diğer insanlarla olan ahdinize vefâ ediniz, zîrâ kıyâmette ahd sâhibinden, ahdini bozmasının sebebi sorulur.” 1
“… Verdiğiniz her sözü yerine getirin; çünkü verdiğiniz her sözden, kıyamet gününde mutlaka sorguya çekileceksiniz.”
“Ve sözleşme yaptığınızda Allah’ın sözleşmesinin yerine getiriniz.”
“Ey iman edenler! Bağlandığınız akitlerinizi titizlikle yerine getirin.”
“Ey İman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyi söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında en nefret edilen şeydir.” Görüldüğü gibi bu konuda Allah (cc), biz insanlara ve mü’minlere söylenmesi gereken birçok şeyi söylemiştir.
İnsanlarla yaptığımız sözleşmelerin bir cihette Allah’la yapılan sözleşme olduğunu ve bu yapılan sözleşmelere titizlikle uymamız gerektiğini söylemektedir. Verilen sözlerin mutlaka yerine getirilmesi ve yerine getirilmediği zaman bunlar için kıyamet gününde hesaba çekileceğimizi söylemektedir yüce Rabbimiz.
Muâz bin Cebel ise Peygamberimiz’den (asm) şöyle rivâyet etmiştir: “Resûl-i Ekrem bana; ‘Yâ Muâz! Allah’tan kork! Doğru konuşmak, sözüne vefâ, emâneti edâ, hıyâneti terk, komşuyu himâye, öksüze acımak, yumuşak konuşmak, herkese selâm vermek, kanatları alçaltmağı (tevâzu’u) sana tavsiye ederim.’ dedi.”
Başka bir hadisinde Peygamber Efendimiz (asm): “Mü’min kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar yapma ve ona yerine getirmeyeceğin söz verme.”
Bu hadislerden de anlıyoruz ki, Peygamberimizin saydığı birçok iyi huy ve meziyetlerden biri de vefadır.
Her konuda olduğu gibi, bu hususta da bizlere en güzel örnek olan, en güzel âhlâk sahibi, Peygamber Efendimiz (asm), ahde vefâ hususunda dost düşman ayırmazdı. Peygamberliğinden önce bir dostuna verdiği sözü tutabilmek için 3 gün beklediği meşhurdur.
O halde, İmâm-ı Birgivî’nin dediği gibi “Bir kimseye sövmekten, verdiği sözü yerine getirmemekten ve ahdi bozmaktan sakınmalıdır.”
Çünkü “Verdiği sözde durmayıp cayan gaddâr (zâlim), hâin kimse için kıyâmet günü bir sancak dikilir ve “Dikkat olunsun bu sancak falan oğlu falanın ahde vefâsızlık alâmetidir” denilerek teşhîr edilir (gösterilir) .”
Aynı zamanda, “Ahde vefâsızlığın yaygın hâl aldığı bir millette cinâyet çok olur.”
Yine Buharî’de geçen bir hadis-i şerifte; “ Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (asm) şöyle buyurdu:
‘Münâfığın alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler. Söz verince sözünde durmaz. Kendisine bir şey emanet edilince hiyanet eder.’” şeklinde rivayet edilmiştir.
Bu konuda başka bir hadis-i şerif de şöyledir; “Hz. Câbir’den (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir gün Resûlullah (asm) bana: ‘Eğer Bahreyn’den zekât malı gelirse sana şöyle şöyle şöyle doldurup veririm.’ buyurdu. Fakat vefat edene kadar Bahreyn’den mal gelmedi.
Bahreyn’den mal geldiği zaman Ebû Bekir (ra):
– Resûlullah’ın birine va’di veya borcu varsa bize başvursun, diye ilân etti. Bunun üzerine onun huzuruna vararak:
– Resûlullah (asm) bana böyle böyle demişti, dedim.
Ebû Bekir elini ganimet malına daldırıp bir avuç aldı. Bunları sayınca 500 tane olduğunu gördüm. O zaman Ebû Bekir (ra) bana:
– Bunun iki mislini daha al, dedi.”
Bütün bu ayet, hadis ve büyük insanların sözlerinden anladığımız kadarıyla, verilen söz mutlaka tutulmalıdır.
Devamı Bizim Aile Temmuz sayısından…