Ey bu Cami-i Emevî’deki kardeşlerim! Ve kırk-elli sene sonra âlem-i İslâm mescid-i kebirindeki dört yüz milyon ehl-i iman olan ihvanımız! Necat yalnız sıdkla, doğrulukla olur. Urvetü’l-vuska sıdktır. Yani, en muhkem ve onunla bağlanacak zincir, doğruluktur.
Amma maslahat için kizb ise, zaman onu neshetmiş. Maslahat ve zaruret için bazı âlim “muvakkat” fetvâsı vermişler. Bu zamanda o fetvâ verilmez. Çünkü, o kadar su-i istimal edilmiş ki, yüz zararı içinde bir menfaati olabilir. Onun için hüküm maslahata bina edilmez.
…
Maslahat dahi yalan söylemeye illet olamaz. Çünkü muayyen bir haddi yok; su-i istimale müsait bir bataklıktır. Hükm-ü fetvâ ona bina edilmez. Öyleyse, “Ya doğru, ya sükût.” Yani, yol ikidir, üç değildir. Ya doğru, ya yalan, ya sükût değildir. İşte şimdi beşerin ortadaki dehşetli yalancılığıyla ve tezviratlarıyla emniyet-i umumiyenin ve rû-yi zemin âsâyişlerinin zîr ü zeber olması, kizble ve maslahatın su-i istimâliyle olmasından, elbette o üçüncü yolu kapatmaya beşer mecbur ediyor ve kat’î emir veriyor. Yoksa, bu yarım asırda gördükleri umumî harpler ve dehşetli inkılâplar ve sukutlar ve tahribatlar, başlarına bir kıyameti koparacak.
Evet, her söylediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu söylemek doğru değil. Bazen zarar verse sükût etmek… Yoksa yalana hiç fetva yok.
(Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye)
Sıdk, İslâmiyetin üssü’l-esasıdır ve ulvî seciyelerinin rabıtasıdır ve hissiyat-ı ulviyesinin mîzacıdır. Öyle ise, hayat-ı içtimaiyemizin esası olan sıdkı, doğruluğu içimizde ihya edip, onunla manevî hastalıklarımızı tedavi etmeliyiz. Evet, sıdk ve doğruluk, İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir; riyakârlık fiilî bir nevî yalancılıktır, dalkavukluk ve tasannu alçakça bir yalancılıktır, nifak ve münafıklık muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise, Sani-i Zülcelalin kudretine iftira etmektir. Küfür, bütün envaıyla kizbdir, yalancılıktır; îman sıdktır, doğruluktur. Bu sırra binaen, kizb ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var; şark ve garp kadar birbirinden uzak olmak lazım geliyor. Nar ve nur gibi birbirine girmemek lazım.
(Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye)
Bir dâne sıdk, yakar milyonla yalanı. Bir dâne-i hakikat, yıkar kasr-ı hayali. Sıdk büyük esastır, bir cevher-i ziyâlı.
Yeri verir sükûta-eğer çıksa zararlı. Yalana yer hiç yoktur, çendan olsa faydalı. Her sözün doğru olsun, her hükmün hak olmalı.
(Bediüzzaman Said Nursî, Sözler)
Kizb, küfrün esasıdır. Kizb, nifakın birinci alametidir. Kizb, kudret-i İlâhiyeye bir iftiradır. Kizb, hikmet-i Rabbaniyeye zıttır. Ahlâk-ı aliyeyi tahrip eden, kizbdir. Âlem-i İslâmı zehirlendiren, ancak kizbdir. Âlem-i beşerin ahvalini fesada veren, kizbdir. Nev-i beşeri kemalattan geri bırakan, kizbdir.
…
Sual: Bir maslahata binaen kizbin caiz olduğu söylenilmektedir. Öyle midir?
Cevap: Evet, kat’i ve zaruri bir maslahat için mesağ-ı şer’i vardır. Fakat hakikate bakılırsa, maslahat dedikleri şey batıl bir özürdür. Zira usul-i şeriatta takarrur ettiği veçhile, mazbut ve miktarı muayyen olmayan bir şey, hükümlere illet ve medar olamaz; çünkü miktarı bir had altına alınmadığından suiistimale uğrar. Maahaza, bir şeyin zararı menfaatine galebe ederse, o şey mensuh ve gayr-ı muteber olur. Maslahat, o şeyi terk etmekte olur. Evet, âlemde görünen bu kadar inkılâplar ve karışıklıklar, zararın, özür telakki edilen maslahata galebe etmesine bir şahittir. Fakat kinaye veya tariz suretiyle, yani gayr-ı sarih bir kelimeyle söylenilen yalan, kizbden sayılmaz. Hülasa, yol ikidir: Ya sükut etmektir; çünkü söylenilen her sözün doğru olması lazımdır. Veya sıdktır; çünkü İslâmiyetin esası, sıdktır. İmanın hassası, sıdktır. Bütün kemalata isal edici, sıdktır. Ahlak-ı aliyenin hayatı, sıdktır. Terakkiyatın mihveri sıdktır. Âlem-i İslâmın nizamı, sıdktır. Nev-i beşeri kâbe-i kemalata isal eden sıdktır. Ashab-ı Kiramı bütün insanlara tefevvuk ettiren, sıdktır. Muhammed-i Haşimi Aleyhissalatü Vesselamı meratib-i beşeriyenin en yükseğine çıkaran, sıdktır.
(Bediüzzaman Said Nursî, İşarat’ül-İ’caz)
Lügatçe:
necat: Kurtuluş, kurtulma, halâs, selâmet.
sıdk: Doğruluk, doğru sözlülük, söz ile fiilin birbirine uyması.
maslahat: Kârlı iş
nesh: Var olan şer’î bir hükmün yine şer’î bir hükümle kaldırılması, sonraki hükmün önceki hükmün yerini alması.
sükût: Susma, konuşmama, söz söylememe.
riyâkâr: Riya eden, ikiyüzlü, sahtekâr.
tasannu’: Yapmacık.
nifâk: Ara bozukluğu.
kizb: Yalan söyleme, yalan, uydurma.
terakkiyât: Terakkiler, yükselişler, İlerlemeler, gelişmeler.