Mekke… Bu isim söylendiğinde içinde ki “k” harflerinin çokluğundan mıdır bilinmez ism-i Kayyûm gelir akla. Kayyûm; Ezelden ebede kâim, dâim, var olan ve bütün yaratılmışları ayakta tutan Allah (c.c.).
Mekke… Kâbe… İsm-i Kayyûm…
Hazineli direkler nevinden dağlarla çevrilmiş Mekke. Ama en büyük hazinesi Hz. İbrahim (as) tarafından inşâ edilmiş olan Kâbe.
İnşâ edilen bu mübarek yapıyı tarihin her döneminde maddeten yıkmak isteyenler olmuş. Fakat ism-i Kayyûm tecelli etmiş, Cenab-ı Hâk Kâbe’yi korumuş. Yıkmak isteyenlerse hep aksi maksatlarıyla yıkılmışlar.
Ebrehe hissiyatına sahip insanlar maddeten yıkamayacaklarını anlayınca manen yıkmaya teşebbüs etmişler bu sefer. Bunun için de Kâbe’nin mânâsını ortadan kaldırmaya uğraşmışlar. Yani Tevhid hakikatini… Kalplere vesvese, akıllara şüphe vermişler sinsice. Amaçlarına ulaşma hayâlleri içinde çalışırken her asırda gönderilen bir müceddid çıkmış karşılarına. Onların yıkmaya çalıştığı hakikati, mücedditler tecdid etmiş, tazelemiş.
Ve böylelikle ism-i Kayyûm yine tecelli etmiş. Ancak bu sefer mü’minlerin Kâbe hürmetindeki kalplerinde.
Ve şimdi kalpler O’na (c.c.) yönelmiş bir halde. Günde beş defa kâinatın her yerinden bir yöneliş var Kâbe’ye… Dipdiri bir inanç, sapasağlam bir itikat, taptaze bir biat ile…
Ve tüm kâinat aynı ayeti terennüm ediyor. “İyyake na’budu ve iyyake nestain (Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz.)”
Mekke’de Kâbe ism-i Kayyûma ayine olmaya devam ediyor.
Kalplerimizde de bu esmanın tecellisinin bâkî olması duasıyla…