Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Eş Genel Müdürü Gizem Altın Nance ile doğal ve tabiî hayat ile birlikte birbirinden güzel projeleri üzerine istifadeli olacağını düşündüğümüz bir sohbet gerçekleştirdik…
Modern hayatın getirmiş oldu tabiattan bir kopuş var. Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği olarak nasıl görüyorsunuz bu tabloyu?
Ekolojik yaşama genel olarak baktığımız zaman dünya üzerindeki hayatın ciddi bir yok oluşun eşiğinde olduğunu söylemek mümkün. Sadece bugün gelen haberlerde geçtiğimiz Temmuz ayının şimdiye kadar tarihte kaydedilen en sıcak ay olduğu ortaya çıktı. Ancak bunu oluşturan faktörleri bizim çok iyi biliyor olmamıza rağmen bu konu ile ilgili ne yazık ki somut adımlar atılamıyor. Toplumdan da bu somut adımlarla ilgili herhangi bir destek ne yazık ki gelmiyor. Bu işin iki tarafı var; bir tanesi hükümetler, devletler onların gerçekten bu konuda çok büyük ve çok makro adımlar atıyor olması, bir de bizim de bu dünyada yaşayan ve çocuklarını bu dünyada büyütmeyi uman insanlar olarak buna destek olacak şeyler yapıyor olmamız gerekiyor. Biz her iki konu ile ilgili de yıllardır çalışmalar yapıyoruz. Devlet politikalarını değiştirmek tabii ki çok daha zor, o yüzden aslında bizim odak noktamız bireysel değişim sayesinde oluşacak olan toplumsal değişim. Bireysel değişikliğin çok büyük bir toplumsal değişikliği tetiklemesi ve bunun da birçok soruna çözüm olmasının hâlâ mümkün olduğunu düşünüyoruz. Artık dünyamızın bu değişimlerin çok uzun vadeye yayılmasını bekleyecek tahammülü kalmadı. Biz dernek olarak, bireysel dönüşüm nasıl olabilir? Şehirli insanlar nasıl doğaya daha yakın olabilir ve ona daha az zarar verebilir? Sorularını cevaplandırmaya çalışıyoruz. Bunun için de aslında pek çok yol var. Mesela küçücük bahçelerimizde veya balkonlarımızda elimizden geldiği kadar atalık tohumlar kullanarak domates, biber, patlıcan yetiştirmeye çalışmak, daha sonra bu aldığımız tohumları konu komşuya dağıtarak, o tohumların kaybolmasını önlemekten tutun, yine mutfak atıklarımızı balkonumuzda ve ya bahçemizde komposta dönüştürerek yani bunları çöpe atmayarak ama son derece basit bir yöntemle gübreye dönüştürerek yapabileceğimiz çok çok fazla şey var. Bunları ilk önce bizim yapıyor olmamız gerekiyor ki daha fazlasını zaten devletlerden, hükümetlerden bekleyelim. Böyle bir talebi kendi içimizden oluşturmadığımız sürece devletlerden, hükümetlerden gelmesi de şu anki konjonktürde olası görünmüyor.
Biraz bahsettiniz ama Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği olarak bu anlamda nasıl çalışmalar yapıyorsunuz?
Bizim küçük bir ekiple yaptığımız çok fazla şey var. Mesela gıda konusu bizim için çok önemli. Çünkü hem üretiminde doğaya çok fazla zarar vermek olası, hem de düzgün bir üretim yapılmadığı zaman elde ettiğiniz ürünün insanlara bırakın faydalı olmayı bilakis zarar verebildiği bir dünyada yaşıyoruz şu anda. Bunlar mesela GDO’lu yani genetiği değiştirilmiş tohumlarla yapılmış üretimler olabilir ya da üzerine bilinçsizce çok fazla böcek ilacı sıkılmış ürünlerin çok fazla tahlil edilmeden, bazen de hiç tahlil edilmeden marketler vasıtası ile sofralarımıza geliyor olmaları olabilir. Dolayısı ile gıdanın tohumdan tüketime kadar izlediği yol bizim için gerçekten çok önemli. Biraz önce çok kısa söylediğim gibi zaten atalık tohumlarımızın çok büyük bir kısmı şu anda yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Bunun da en büyük sebeplerinden bir tanesi küresel ısınma veya makro faktörler değil. Pek çok atalık tohum ile yetiştirilen ürünlerin süpermarketlerde bir türlü raf bulamaması. Çünkü süpermarkete gittiğimiz zaman ne arıyoruz? İşte hepsi birbirinin aynı boyu olan yemyeşil elmalar ama üzerinde hiç çürük çarık olmasın istiyoruz. Tabi bunun için de bunların uzun yola, nakliyeye dayanıklı olması gerekiyor, raf ömrünün uzun olması gerekiyor. Dolayısı ile biz böyle bir ürün talep ettiğimiz sürece tabiî ki piyasa ekonomisi bize talep ettiğimiz ürünü veriyor. Bütün bunlarda işte gıdanın çok fazla böcek ilacı atılması, kimyasal gübre ile büyütülmesi, üretimde hibrit tohumu kullanılması gibi faktörler devreye giriyor. Biz işe tohumdan başlayalım dedik ve “tohum takası” adı altında bir proje başlattık. Eylül ayı başında tohum takas ağını yayına açtık. Diyelim sizin elinizde bir avuç domates tohumu var benim elimde bir avuç barbunya tohumu var bu tohumları bu sistem üzerinden birbirimiz ile takas ediyoruz. Bunlar yerli tohumlar. Tabi bu iyi niyete ve beyana dayalı bir şey. İnsanlar bu tohumları anneannesinin bohçasından çıkartıyorlar. Bizler de bu ağ üzerinden bu tohumları birbirimizle ücretsiz olarak takas ediyoruz. İnanın o tohumların hepsi birer pırlanta değerinde. Bu tohumlar sadece ekilerek ve takas edilerek yaşatılabilir. Dünya’nın birçok yerinde tohum bankaları var, ama tohum bankalarına tohumu hapsetmek bile aslında bir çözüm değil. Çünkü şöyle bir gerçek var dünyada iklim koşulları çok hızlı bir şekilde değişiyor. Siz şu anda bir tohumu alıp tohum bankasına koyabilirsiniz ama on yıl sonra o tohumu çıkardığımız zaman değişen iklim koşullarından zaten çok büyük bir ihtimalle çimlenemeyecektir. Çimlense bile büyümesi gereken ortam çok değiştiği için bu yeni ortama uyum sağlayamayacaktır. Dolayısı ile bütün bitkilere adapte olma şansını vermek gerekir. Bunu da sadece bu tohumları sürekli ekerek, dağıtarak koruyabiliriz.
Doğal ve sade bir yaşam için yürüttüğünüz projeler var. TATUTA bunlardan biri. Biraz bu proje hakkında bilgi verir misiniz?
TaTuTa, Türkiye’nin dört bir tarafında bulunan yaklaşık 100 kadar ekolojik çiftlikten oluşan bir ağ. Bizim en değerli ve en uzun soluklu projelerimizden biridir. Bu ağ şuna imkan veriyor, siz şehirde yaşayan biriyseniz ve ekolojik yaşam nasıl? Çiftlikte üretim nasıl olur? Bunları öğrenmek istiyorsanız bu ağ üzerindeki 100 tane çiftlikten birine gönüllü olarak veya turist olarak gidebiliyorsunuz. Gönüllü olarak giderseniz bu çiftlikte her ne yapılıyorsa onu yapıyorsunuz. 1 hafta boyunca eğer süt sağılıyorsa süt sağıyorsunuz, peynir yapılıyorsa peynir yapıyorsunuz, salça yapılıyorsa salça yapıyorsunuz, şeftali toplanıyorsa şeftali topluyorsunuz. O çiftlikte o dönemde ne yapılıyorsa siz de buna el veriyorsunuz. Karşılığında da hiçbir ücret ödemeden çiftlikte, çiftlik sahibi ile beraber yiyorsunuz, içiyorsunuz size kalacak bir yer de veriliyor. Bu şekilde siz üretimi anlıyorsunuz, çiftlik sahibi de sizin bakış açınızı anlamaya çalışıyor. Böylece üretici ve tüketici arasında bir köprü kurmaya çalışıyoruz.
Çok yönlü bir faaliyet yani. Özellikle çocuklarımız konusunda özel projeleriniz var mı? Yoksa onlar da bu projelerde anne ve babaları ile birlikte entegre olup mu öğreniyorlar?
Türkiye’nin birkaç noktasında, İstanbul’da her hafta kuru lan 5 tane ekolojik pazarımız var. Bu pazarlarda satılan ürünler GDO’suzdur. Böcek ilacı atılmamış, kimyasal gübre kullanılmamıştır. Bunlar bu dönemde bir şehir ortamında yiyebileceğiniz, eğer kendi bahçenizde, kendiniz yetiştirmiyorsanız, olabilecek en sağlıklı ürünlerdir. Bahsettiğim TaTuTa projesi ve bu % 100 ekolojik pazarlar projesi ile bir aile hafta sonlarında ya da tatillerinde 5 yıldızlı otele gitmek yerine çocuklarıyla birlikte çiftliğe gidip bir gıdanın üretiminin nasıl olduğunu beraber deneyimleyebilir.
Devamı Bizim Aile Ekim sayısında…