Her şeyin uyuduğu ancak ruhumun uyumadığı sesle yazıyorum bu yazımı yürekten. O kadar çok konuşan insanlar var ki hatta hayvanların bile konuştuğu bir dünyada yaşıyoruz. Oysa ki konuşmak bir san’attır. Evet hele de güzel konuşmak gerçekten bir san’attır. Sakın burada yanlış anlaşılmasın, güzel konuşmaktan maksat yerinde ve zamanında konuşmaktır. Yoksa kelimeleri inceltip, kıvrım kıvrım kıvırmak değildir. Bu yazımızda konuşmanın ve verdiği etkilerinden söz etmek istedim. Bazı insanlar öyle bir konuşur ki sanki ruhunuza akan bir pınar gibi ince ve zariftir. Yormaz sizi. Nağme nağme akar kalbinize, aklınıza ve cevap bulamadığınız sorunlarınıza onlar şifadır, ilaç gibidir. Sizi bir anda rahatlatır, kafanızdaki dertleri alıverir. O anda size yapmak istediklerinizi, plânlarınızı unutturur. Hiç bitmesin istersiniz bu sesin, bu konuşmanın huzurunu kelimeleri anlatamazsınız. Çünkü onlar gönül avcılarıdır. Konuştukları haktır ve doğruyu konuşurlar mutlu olursunuz Allah sayılarını arttırsın.
Bazı insanlar da konuşur güzel konuşur; anlamak istersiniz ama aklınızda hep bir soru işareti kalır. Onu mu demek istedi? Bunu mu demek istedi? Aslında bir şey demek istememiştir belki de. Ancak onlarca yoruma açık ve “acaba bana laf mı sokmak istedi.” gibi düşünceler yağar beyninize. Net değillerdir aslında. Onlar da bilmez ne anlatmak istediğini. Bilgi çöplüklerini bir yerlere dökmek isterler. Unuttukları nokta karşıdakinin bir çöp bidonu olmadığıdır. Bilgiyle değil duyma ile aktarırlar çöp bilgilerini bu da doğal olarak yorar insanı.
Bazıları da konuşur sanki kafanıza taş atar gibi. Her an bir saldırıyla karşı karşıyasınızdır. Onlar büyük vuruşlarını sizin beklemediğiniz anlarda yağdırırlar. Hangi kalenize nereden geleceğini kestiremezsiniz. Habire yağar sağanak sağanak konuşma taşları, etkilenirsiniz. Cevap vermek istersiniz ancak yetişemezsiniz. Eskilerin bir tabiri vardır, mitralyoz gibi arka arkaya gelir. Siz bir cevap ararken o beş sıfır öndedir. Zaten cevap verseniz bile sizi dinlemezler. Bunlar idealleri olmayan beyni küçük mutsuz insanlardır. En güzel yöntem fırtınalı havalarda pencerelerinizi kapattığınız gibi bunlara da kulaklarınızı tıkamanızdır. En güzel cevap susmaktır. Zaten Hz. Ali (ra) demiyor mu “kişiye sorulduğunda bilmiyorum demesi ilmindendir.” İşte tam da bu insanlar için söylenmiş bir koruma kalkanıdır. Yoksa Hakkı bilmemek değildir burada kasıt.
Bu konu bayağı su götürür gibi geliyor bana. Ancak son olarak bir de soğuk konuşanlar vardır ya onlardan bahsetmeden geçemeyeceğim. Evet bir de buz gibi konuşanlar vardır. İnsan üşür bunların yanında. Onlar kimseyi ısıtmak şöyle dursun kendileri donmuştur. Siz ne yaparsanız yapın konuşturamazsınız onları. Onlar artık konuşmayı da hatır sormayı da unutmuşlardır. İşin en üzücü kısmı galiba bu kısım olsa gerek. Çünkü her şeye kapatmışlardır kendilerini. Verirsin almazlar, istersin vermezler. Allah muhafaza eylesin. Oldukça kalabalıklaşan bir dünyada çok örnekleri var konuşmanın, konuşamamanın, konuşması lüzumsuz olanların. Susmasını istemediklerimiz; anlatmaya çalıştığım modellerden mutlaka çevrenizde vardır birkaç kişi ya da siz hangi konuşanlardansınız? Takdir sizin seçim sizin. Konuşma san’atının en güzelini en latifini Allah Celle Celalühü Efendimiz (asm) vermiştir. Benim biricik modelim Efendimize (asm), gerçek san’at sahibinin en güzel modeline benzemek dileğiyle…