“İ’lem eyyühe’l-aziz! Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa,
nur-u Muhammedî (asm) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir.”
Bediüzzaman Said Nursî
“Ya Âmine!.. Bil ki, sen, âlemlerin hayrına hamilesin.” Demişti bir zât rüyasında. O zamanlar daha hamileliğinin altıncı ayındaydı. Üstelik rüyasındaki mübarek zât, çocuğuna koyması gereken ismi dahi söylemişti; Muhammed…
Ve aylar geçti. Yıl 571, Rebiül-evvel ayının 12. pazartesi günü; Doğum ânı gelip çattı. Kâinâtın alkışladığı O kudsî ânı yeryüzünün en değerli annesi, Hz. Âmine’den dinliyoruz:
“Doğum zamanı geldi. Kayınbabam Abdûlmuttâlib, Kabe’yi tavafa gitmişti. Evdeydim. Birden kulağıma müthiş bir ses geldi. Çok korkmuştum. Bir de ne göreyim; Bir beyaz kuş yanıma geldi ve kanadıyla arkamı sıvadı. O andan itibaren bende korku adına hiçbir şey kalmadı. Daha sonra beyaz bir kâse içinde şerbet sundular. Ben kâsedeki şerbeti içer içmez beni bir nur sardı. Ve oğlum dünyaya geldi.”
Hz. Amine’nin yanında hazır bulunan, doğum anına şahit olan Safiyye Hatun’un rivayetiyle, Efendimiz (asm) doğduğunda ağzından şu kelimeler dökülmüştü; “Ümmetî, Ümmetî…”