Prof. Dr. Ali Akpınar ile kul hakkı çerçevesinde “komşuluk ilişkileri ve komşu hakkı” üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.
Kul hakkı çerçevesinde komşuluk hukuku nedir?
Yüce Rabbimiz ilk insan Hz. Adem’i (as) yarattı ama Adem (as) cennette bile tek başına olmadı. Bunun üzerine Rabbimiz eşini yarattı ondan sonra da çocukları ile beraber ademoğulları yani insanlık yeryüzünde çoğaldılar. Buradan biz şunu anlıyoruz, insan sosyal bir varlıktır. İnsan tek başına, huzurlu bir şekilde yaşayamayan, birbirine muhtaç bir varlıktır. Tabi bu bir arada yaşama projesi içinde öncelikle akrabalarımız ve komşularımız gelmektedir. Birlikte aynı çevreleri, aynı iklimleri, aynı şartları, sıkıntıları, sevinçleri ve sürurlu günlerini paylaştığımız insanlardır komşularımız. Dolayısıyla bizim bu sosyal hayatın içinde, birlikte yaşadığımız herkese yönelik haklar vardır. Zaten bizim dinimiz hukukullah ve hukuk-u ibad, yani Allah’ın hakları ve kulların hakları olarak iki temel esas üzere oturur. Dolayısıyla komşuluk hakkı da bunların başında geliyor. Peygamber (asm) bu konuda o meşhur sözü ile komşuluğun ne kadar önemli, gerekli olduğunu ve haklarının da ne kadar bağlayıcı olduğunu da gösteriyor, “Cebrail vahiy meleği bana geldi o kadar çok komşu hakkından bahsetti ki komşuyu komşuya varis yapacak diye endişelendim.” Yani bu hadis ışığında baktığımızda, neredeyse kan bağıyla akraba olduğumuz gibi komşuluğun da o kadar önemli bir bağ olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bu hadis komşularımıza karşı sorumluluğumuzu da göstermesi bakımından önemli. Kur’ân-ı Kerim’de yakın komşu ve uzak komşu ifadesi özellikle kullanılır. Yakın komşuyla ilgili ilim adamlarımız, bir insanın oturduğu yerin çevresindeki kırk haneye kadar olan yer demiştir. Bunun dışındakiler ise uzak komşudur. Bugün şehir hayatı, apartman hayatında bu birebir tutmayabilir ama bizim çok yakınımızda, çevremizde, yani konuştuğumuz zaman sesimizi duyabilecek, bizim çağrımıza ilk etapta ulaşabilecek ya da evimizde herhangi bir ihtiyaç söz konusu olduğu zaman, ilk bize gelebilecek ya da ilk bizim kendisine ulaşabildiğimiz kimseler bizim yakın komşularımızdır.
Hatta bazen komşularımıza, ailemizden, akrabalarımızdan, en yakınlarımızdan bile daha fazla ihtiyaç olabiliyor öyle değil mi?
Evet bazen öyle oluyor ki, yaşanılan olaylarda ya da sıkıntılarda yakın akrabalarımız ulaşmadan komşularımız yani başımızda oluyorlar. Akrabalarımız uzakta olabilir, onlar gelinceye kadar komşularımız o problemi, o sıkıntımızı çözmemize yardımcı olur. Bir de uzak komşuluk var, Kur’ân onu da zikrediyor. Aslında bugün teknoloji sayesinde bir köye dönen, küçülen dünyamız için şöyle de bir yorum var. Yurdumuzun içerisindekiler artık bizim yakın komşularımız, yurtdışındakiler de uzak komşularımızdır. Afrika’daki kardeşlerimiz de bizim komşularımız. Çünkü biz onların hem seslerini duyabiliyoruz, görebiliyoruz hem de ihtiyaçlarını giderme gücüne sahibiz. Bugün bir tıklama ile o kardeşlerimize para transferi yapıp, çok kısa bir zamanda onlara maddi anlamda yardımlarımızı ulaştırabiliyoruz, aynı şey onlardan da bize gelebiliyor. İnsanlık bir bütün, bir aile zaten. Kur’ân-ı Kerim “ya beniâdem” der, yani hepimiz ademin çocuklarıyız. Hz. Ali’nin (ra) güzel bir sözü var, der ki “İnsan ya hilkatte eşin, ya dinde kardeşin “ üçüncü bir şıkkı yok. Bütün insanlar bizim din kardeşlerimizdir ya da yaratılışta bizim eşimiz yani insan olarak hemcinsimizdir. Ayrıca birbirimize karşı sorumluluklarımız var ve bu sorumlulukların başında da komşuluk hakları, komşularımıza karşı sorumluklarımız geliyor. Burada biraz daha somutlaştıracak olursak, bugün şehir hayatında özellikle yaşadığımız apartman dairelerinde çıkardığımız sesler, komşularımızı rahatsız edebilir ya da evimizde, bahçemizde, bahçe duvarımızda bile yapmış olduğumuz bir tasarruf yoldan geçerken komşularımızı ilgilendirebilir, etkileyebilir. Bu noktalarda arabamızı çalıştırırken çıkan sesten tutun da kapımızın önüne koyacağımız çöp kovasına kadar komşularımızı ilgilendirebilir. Biz komşumuzla ya da aynı çevreyi paylaştığımız insanlarla, birebir tanışmasak bile yarın mizanda hatta hiç tanımadığımız adamlar karşımıza çıkacak ve bizden hak talebinde bulunacaklar. Bu noktada şehir hayatı aslında omuzlarımıza ağır bir sorumluluğu da yüklüyor. Tanımadığımız, alışveriş yapmadığımız, yolculuk yapmadığımız birtakım insanlarla karşılıklı hukuk teadülleri oluyor. Çok dikkatli olmamız lazım. Bu zor değil aslında, çözümü şu. Her zaman Allah’ın huzurunda olduğumuzun bilincinde olursak, yüce Allah’ın biz onu göremesek de O’nun bizi gördüğünü, nerede olursak olalım o bizimle beraberdir diye düşünürsek ve ona göre sorumluluklarımızı, dinin ölçülerini yerine getirirsek, akrabalarımıza da, komşularımıza da ya da çevremizdeki diğer varlıklara, yaratıklara karşı da sorumluluklarımızı yerine getirmiş oluruz.
Komşuluk kavramını yavaş yavaş hayatımızdan siliyoruz sanki.
Atasözlerimize bile yansımış “Komşuda pişer, bize de düşer”,”Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” Bugün baktığımızda komşudan bir şey ödünç almalar bitti. Bir ihtiyaç için komşuya gidilir, markete gidilmezdi. Ama biz bugün sokağımızdaki, komşumuz olan bakkallarımızı da yok ettik. Artık AVM gibi büyük merkezlere gidiyor. İnsanlar bir başka savrulma sonucu olarak da, aynı sitede yaşadıkları alt, üst, yan komşularından bihaberken Avrupa’da, Amerika’da binlerce km uzaklıktaki insanlarla internet üzerinden sohbet ediyorlar. Teknoloji insanları hem yalnızlaştırdı, hem de sanal bir sosyallik sağladı. Halbuki insanı asıl mutlu sanal selamlar, sevgiler, güzel cümleler değildir. İnsanı asıl mutlu edecek olan bunların gerçek hayatta yaşanmasıdır. Gerçek hayattaki alışveriş ilişkileri bile artık sanal bir ortama taşındı ki bu da insanlar arasındaki selamı, muhabbeti engelliyor. Halbuki komşuluk ve insani ilişkiler açısından baktığımız zaman, bu tarz ilişkileri de yok ediyor devre dışı bırakıyor. Onun için biz biraz daha bunları konuşurken sadece bir nostalji olsun diye ya da romantizm olsun diye değil de bugün biz ne yapabiliriz? diye düşünelim. Bugün bir öğrenci sıra arkadaşlarını komşu olarak görmeli. Bir site sakini en azından apartmanındaki, sitesindeki insanları komşusu olarak görmeli ve onlarla selamlaşmalı, bayramlaşmalı, dualaşmadır. Karşılıklı bir tebessümle birbirlerine bakmalıdır. Bu noktada birbirimize yardımcı olma, zarar vermeme, rahatsız etmeme gibi hassasiyetlerle bu kaybolan değerlerimizi yeniden yaşayabiliriz ve yaşatabiliriz diye düşünüyorum.
Ben merkezli bir hayat, bizi kendimizden uzaklaştırdığı gibi komşularımızdan da en yakınımızdaki insanlardan da uzaklaştırıyor gibi öyle değil mi?
Evet maalesef değerlerimizden uzaklaştırdı. Değerler aşındı, bu sefer biz de aşındık, yıprandık ve mutsuz, stresli, doyumsuz insanlar haline geldik. Artık insanlara sahip oldukları yetmiyor. Her şey benim olsun, elimin altında olsun gibi bir duyguyla hareket edilir oldu. Geçmişte, ayda bir kullanacağımız bir şeyi ille de olsun diye satın almazdık. Komşudan ödünç alırdık. Ama şimdi insanlar belki yılda ya da ömürlerinde bir kere kullanacakları eşyalara çok büyük meblağlar ödeyerek, onları evlerine koyuyorlar. Artık evler de bize yetmez oldu. 3+1’lere 4+1 ‘lere sığamaz olduk maalesef.
Son olarak neler söylemek istersiniz Ali Bey?
İnsanlar şehirlerde toplandılar şimdi ıraklar yakın oldu artık ulaşılamaz, gidilemez diye bir şey yok. Teknolojinin bize kazandırdığı bu imkânları o değerlerimizin yaşatılması ve geliştirilmesi noktasında dönüştüremedik, kullanamadık. Teknoloji bize çok zaman ve imkân kazandırdı. Ama o imkânları o zamanları biz hayra dönüştüremedik. Bunları konuşacağız elbet ama çok da karamsar olmaya gerek yok. Biz bu çağın adamıyız, bu şartlarda ne yapabiliriz diye düşünmeliyiz. Ayetler ve hadis-i şerifler bizi komşularımıza karşı sorunlu değil, sorumlu olmaya çağırıyor. Biz ki hastalandığında Yahudi komşusuna ziyarete giden bir peygamberin (asm) ümmetiyiz. Müslüman, iyi geçinen, uyumlu insandır. Kavgacı, geçimsiz, uyumsuz olan değil. Bu anlamda biz ilk sınavı aslında komşularımızla, onlara karşı olan sorumluluklarımızla veriyoruz. Bayram geldi komşularımızla bayramlaşmayı atlamadan, ideoloji, inanç bakımından onları kategorize etmeden, onlarla ziyaretleşmeye başlayabiliriz. Hastalıkta, cenazede, beklenmedik bir kaza ya da bela ile karşılaştıklarında mutlaka ziyaret etmeli ve gönüllerini almalıyız. Asansör önlerinde beklerken ya da apartman girişlerinde karşılaştığımızda o insanlara mutlaka elimizi uzatıp tanışmalı, görüşmeli, konuşmalı ve bunu da kendimize dert edinmeliyiz. Selam bugün sadece bir şekilde tanıdıklarımıza, aşina olduklarımıza verdiğimiz bir sevgi dostluk göstergesi olmuş. Halbuki selam tanıdığın tanımadığın herkese, her Müslüman’a ulaşması gereken, verilmesi gerekli olan ilk kelamdır. Peygamberimiz (asm), selamı yaygınlaştırarak kardeşliğin artmasını istiyor.