Küçük kız dışarıdan gelmiş, heyecanla kapıyı çalıyordu.
-Anneciğim anneciğim!
Annesi merak ve telaşla kapıya yöneldi, kuzuma bir şey oldu diye korkmuştu.
-Ne oldu kuzum, nedir bu telaş ?
-Anneciğim ben bugün arkadaşımın parmağında çok güzel bir yüzük gördüm.
Senin bana anlattığın gibi, başkalarının mutluluğu ile mutlu olup, çok sevindim.O çok mutluydu. Annesi almış, parmağına çok yakışmıştı.
Bana dedi ki; sen de annene söyle sana da alsın. Anneciğim ne dersin?
-Ahhhhh kuzum ben sana yüzük alırım, bir tane değil ne kadar istersen.
Ama biliyorsun, şu aralar paramız ancak karnımızı doyurmak için bize yetiyor.
Şükürler olsun Rabbime kimseye muhtaç değiliz. Sen varsın, ben varım, baban, kardeşlerin, en mühimi sevgimiz var.
-Evet, tatlı anneciğim,
-Ben sana o istediğin yüzüğü alırım ama şimdi değil. Sana öğrettiğim gibi dua etmeye devam et. Rabbimizden iste. O O’ndan isteyenleri reddetmez,arzularımızı geri çevirmez. Yalnız biliyorsun, elbette Allah’tan isteyeceğiz de sebeplere de müracaat etmemiz gerekiyor.
– Sebepler mi?
– Evet. En azından bir köşede az da olsa bir miktar para biriktirmeye çalışalım senin için. Uzun bir süre gerektirse de birikir elbet. Biliyorsun yattığın yerden hiç bir şeye ulaşmak mümkün değil. Karnın acıkınca nasıl mutfağa gidip kendine bir şeyler hazırlıyorsan, mutfaktaki yiyecekler durduğun yerde sana gelmiyorsa, senin de bir gayretin olması gerekir.
– Anladım anneciğim. Dua da edeceğiz ama istediğimiz şeyin, işin olması için biz de gayret edeceğiz.
Küçük kız annesinin yanağına kocaman bir buse kondurdu. Annesinden izin istedi ve hemen çocuk parkına yöneldi. bir banka oturdu,ellerini açtı.
– Allah’ım, ben senin bana güzel bir yüzük nasip etmeni istiyorum. Sen benim yüzük istediğimi biliyorsun, sen istersen en güzelini verirsin, ne olur beni geri çevirme. Onu alacak paramı biriktirmek için de bana yardım et.
O anda elini dizinin üzerine koymuştu. Acaba salıncağa mı binsem yoksa kaydıraktan mı kaysam diye düşünürken, sağ elinin parmağının ortasına bir uğur böceği gelip kondu. Sonra minik kızın parmağını incitmeden sıkıca tutundu. Küçük kız heyecanla ona bakıyordu.
-Allah’ım sana şükürler olsun, böcekten de olsa bir yüzüğüm oldu. Bu yüzüğü ben Allah’tan istedim,nasip etti. Bunu başka hiç bir yerde de görmedim. İşte duamın kabulü! Bir yüzüğüm olsa, parmağıma nasıl yakışacağını da gördüm böylece.
O güzel yüzüğüyle birlikte salıncağa doğru gittiler. Kız sallanıyordu. Bir yandan da yüzük olan parmağına bakıyordu.Yüzüğü renk değiştirmişti. Onun hayalindeki renklerden birine bürünüp pembe olmuştu. Gülümsedi. Sonra, daha hızlı sallanmaya başladı. Bu arada yüzüğü de iyice parmağına sarılmıştı. İkinci kez ona baktığında bu kez mor olmuştu yüzüğü!
Sonra salıncaktan indi, Hemen kaydırağın yanına gitti, oradaki kumlara yöneldi.Yüzüğü de merakla ona bakıyordu, neler yapıyor diye. Kumları bir araya toplayıp annesine ve kendisine bir ev yaptı,
– Allah’ım, bize sıcak bir yuva nasip et diye dua etti. Sonra kumlardan bir yol yaptı,
– Allah’ım, evimizin önündeki yolun tamir edilmesini de nasip et. Allah’ım, bizim evin karşına bir çöp bidonu koysunlar, sokağımız temiz olsun. Madem ki dua yanında gayret de gerekiyor. Büyüklerimiz bu hususta ne yapacaklarını bilir elbet. Onlara hatırlatacağım. Benim de bir şey yapmam gerekiyorsa, yaparım elbet.
Küçük kız annesiyle dualar ederdi bol bol. Her şeyi Emanetin Sahibinden isterlerdi. O’ndan istemeyi severlerdi. İstemeyi onlara sevdirenden! Alemlerin Rabbinden… Onların olan, onları mutlu ederdi. Annesi dünyadaki her şeyin de bir emanet olduğunu ona öğretmişti. Emanetin de yerinde ve yeterince kullanılmasını, hor davranılmamasını, israf edilmemesini, ihtiyacı olanlarla da paylaşılmasını tembihlemişti.”Senin olan güzeldir.Ne kadar ona değer verirsen, o da seni o kadar mutlu eder.” derdi. O hiç kimsenin bir şeyine heves etmemişti. Akşam olunca hazinesine kavuşmak için koşa koşa eve giderdi. Yani annesine…O da annesinin hazinesiydi…
Paylaştıkça içlerindeki kainat büyüyor, büyüyordu.
Heyecanla kaydırağa doğru yöneldi. Koşa koşa merdivenleri çıktı. Bir an durup yüzüğüyle beraber bulutlara baktı. Sonra aşağı bıraktı kendini, kumların içine düştü . Gözlerine de kum kaçmıştı ama o şikayetçi değildi. Yüzüğüne baktı tekrar. Yerindeydi ama rengi yeşildi.Yine dua etti.
– Allah’ım ,sana şükürler olsun, bir sürü yüzük taktın parmağıma. Hepsi ayrı renk.
O kadar mutluydu ki!
Yüzüğüne hayran olmuştu. Onun gök kuşağını aratmayacak bin bir rengine hayranlıkla bakıyordu. Havanın karardığını fark etti birden. Annesini üzmeyi hiç istemiyordu.
Sonra yüzüğüne baktı, bir kez daha. Onunla konuşmaya başladı.
– Seninle vedalaşmak istiyorum. Bana verdiğin mutluluk için sana teşekkür ederim ve seni bana nasip eden Rabbime hamd olsun. Şimdi ayrılalım.ben eve gitmeliyim.
Yüzüğü de parmağına sıcacık bir buse kondurup ona sarıldı. Kız da bunu görmüştü.
Gözlerindeki yaşları silip ona el salladı. Uğur böceği de evine gitmek zorundaydı artık.
Koşarak eve geldi. Annesine,
-Anneciğim seni çok çok özledim diye sarıldı.
Onun bu içten sarılışı annesinin yüreğini yumuşattı. Anneciğim benim bir yüzüğüm oldu deyince, ona döndü. Merak etmişti doğrusu.
-Nasıl oldu kuzum bu? diye sordu. Annesine parktaki duasını, o gün yaşadıklarını, yüzüğünün renklerini, mutluluğunu anlattı. Bugün ettiği dualarına yüzüğünün de amin dediğini anlattı. Bu yüzüğe kısa süreli sahip olsa da onu tatmin ettiğini, artık bir yüzüğe ihtiyacı kalmadığını söyledi.
Onların evleri sırça sarayları aratmıyordu. İçinde birbirine bağlı kalpler vardı. Onlara bağlı, onları bilen, onların olan eşyaları… Fazlasında gözleri yoktu. Beraberdiler, birbirlerine derin bir muhabbetle bağlıydılar. Sofralarında bereket vardı . Sevginin onlara kucak kucak hediyeleriydi, bu mutluluğu yaşatan…
Yine tatlı, şen kahkahalar yükselmekteydi odalarından. Kız anlattıkça annesi şenleniyor, annesi güldükçe kızı da mutluluktan uçuyordu. Kanaat denilen zenginliğin mutluluğunu yaşıyorlardı. Onlarla olan her şey de mutluluklarına şahitlik ediyordu…