İlham

Tefekkür yolu

Her an değişen tablolardan müteşekkil bir seyir yeridir bu dünya, su kâinat. Herkes görebildiği, takdir edebildiği kadarıyla ondan bir hisse alır. Öncelikle görmemiz gereken, bu tablolar ve onlardaki imza kime aittir. Onun nazarıyla bakmadıkça, tablolardaki sırlar kendini tam anlamıyla açmaz. Sadece dış yüzünü görürsün ama derunundaki anlamı çözemezsin. Bir sırlar alemindeyiz ve o sırların anahtarı da Allah namına bakmaktır. Siz bir sergiye gitseniz, oradaki eserleri kimin yaptığını bilmeden seyredip, ne anlatmak istenildiği hakkında yorum yaptığınız tabloların mükemmeliyeti karşısında, onların sahibini hiç mi merak etmeyeceksiniz? Hiç mi tanımak istemeyeceksiniz, o eserlerin sahibini? Acaba o ne demek istemiştir? Sadece kendi yorumumuz yeterli mi? Ona sormak gerekmez mi? ‘’Ben böyle anladım ama sizin muradınız nedir?’’ diye. Tabloyu meydana getirene isnad ederek bakmadığınız için, sahipsiz, ortada kalmış bir eserin kimsesizliğini, küslüğünü ve size kapılarını kapattığını hissetmeyecek misiniz, her bakışınızda?

İşte şurada bir tablo var ki, şuurlu seyircisi de basındadır. Seyirden aldığı hazzı, ondan başkası tarif edemediği gibi, tablo sahibinin de bu seyirden hadsiz bir memnuniyeti vardır. İster ki, onun namına bakan bu seyirci gezsin, dolaşsın, bütün tabloları hakkında bol bol yorum yapsın. Zira gerçekten övülmeye layık olan bir şey, gereğince takdir edildikçe, sahibinin memnuniyeti de kat kat artar.

Şimdi gelelim tablomuza… Bir yavru serçe ki, neredeyse annesi boyutuna gelmiş, tüylerini kabartarak, annesinden devamlı bir şeyler istediği için hatta annesinden de büyük görünüyor. İsteyen ta raf olmanın bütün şirinliği ile, annesinin arkasında zıp zıp dolaşarak, ağzındaki lokmaları kapıp yutuveriyor. Annenin ise, Rahim isminin şefkati bütünüyle hissettiren tatlı letafetinde, yavrusunu büyütmek, beslemek ve ona Allah namına sahip çıkmaktan ileri gelen bir annelik gururu var. Görevini tam anlamıyla yerine getirmiş olduğunu bilmenin sevinci ile cıvıldıyor.

Seyircimiz de Allah namına bakan birisi olarak, bu derin şefkati öylesine hissediyor ki, Rahim ismi bir anda bütün kalbini ihata ediyor. Bu mükemmel, kusursuz tablonun sahibine, tablodaki sırrı bir nebze olsun hissettirdiği için, şükranlarını sunuyor, bütün hissiyatıyla. Bu, Allah namına bakan göz, O’nun namına hisseden kalb, su alemde bunun gibi sayısız nice tablolarını sergileyen için elbette ki son derece değerli, ehemmiyetli… Bir gün onun için verdiği notu, puanları açıklayacak, ebedi diyarında. Benim böyle de bir kulum vardı, diye. “Seni seviyorum. Sana hayranım ve bu hayranlığımı ifade edecek söz bulamıyorum.’’ diye çırpınan kulu, ebedde sahibiyle bizzat görüşmekten başka ne isteyebilir ki? Bundan daha değerli, daha şerefli ne olabilir ki?

Dünyevi bir sergiyi bin kişi gezdi, sadece bir kişi takdir etti diyelim. Sergiyi tertipleyen nazarında, o bir kişinin nazarı, bin kişiye nispetle elbette fevkalade değerlidir. Cenab-ı Hak namına bakmanın değeri ise hiç bir şeyle ölçülemez.

Yıldızlardan, bulutlardan, ot, çimen, çiçek, böcek, ne varsa sayısız mahlukattan mürekkep, sayısız tabloları seyretme makamında olan birinin vakti, o kadar kıymetlidir ki, bir saniyesini, bir nefesini dahi ziyan etmemek üzere; daha çok hadsiz gayret sarf edecektir. Rabbinin yarattıkları vasıtasıyla, Rabbinin yarattıkları vasıtasıyla, mümkün olduğunca O’na daha da bir yakın olmaya çalışarak, her anında O’nunla olmaya gayret edecektir. Zira O’ndan ayrı olduğu bir an dahi ziyan edilmiş bir vakittir. Gerçek mutluluk O’nun yanındadır. O’ndan uzaklaştıkça mutsuzluklar sıra sıra gelmeye baslar.

Bir böcek bir ağaca tırmanmakta, Bir kus bir ağacın dalına konmak üzere, bir kanat sesi, sessiz bir bulutun essiz renkler yüklenmiş olarak geçip gidisi, dalgaların muhteşem zikir sesleri, bir çiçeğin açılısı, bir kedinin yavrularını emzirmesi durağan değil daimi hareket halinde ve her seferinde ayrı bir mutluluğu yaşatan nice tabloların seyriyle meşgul dikkatli, uyanık yolcu; oradan oraya nazar göndererek, hiç bir şeyi kaçırmamaya çalışarak, kalbi daima sahibine sunum yapmakla meşguldür. O’na layık övgü kelimelerini bulabilmek için müthiş bir gayret içindedir. Rabbinin muhabbetine açılan böyle bir tefekkür yolu varken, hissiz, ilgisiz, sahibinden habersiz bir şekilde yaşamanın mutsuzluğunu hangi meşguliyet kapatabilir ki? O’nu bulan bütün mutlulukları bulmuştur. O’nu bulamayan ise, mutluluğu nerede arayacağını da bilemediği için; şaşkın, yönünü kaybetmiş, pusulasız bir yolcudur. Allah yolumuzu, izimizi kaybettirmesin. Daimi Rabbimizi razı etmek gayreti içinde olalım inşallah…

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*