“Sabretse, musibetin mükâfâtını düşünse, şükretse, o vakit
her bir saati bir gün ibadet hükmüne geçer. Kısacık ömrü uzun
bir ömür olur. Hattâ bir kısmı var ki, bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçer.”
Bediüzzaman Said Nursi
Bir zaman Hz. İmran bin Huseyn (ra) midesinden rahatsızlanmış, ishale yakalanmıştı. Hastalığı sebebiyle ne oturabiliyor, ne de ayakta durabiliyordu. Hastalık ilerledikçe, insanların yanında duramaz oldu. Sahabeler kendisine hurma dallarından bir sedir yaptılar. Artık günlerini orada geçiriyor, Allah’ı zikrediyordu. Tedavi olmasını teklif ettiklerinde ise:
“Ben, şifa için araya bir sebep girdiğinde, şifayı Şafi olan Allah’tan bekleyememekten korkarım.” diyordu.
Hz. İmran bin Huseyn’in (ra) bu hali otuz sene kadar devam etti. Hz. İmran (ra) sabırla, şükre devam ediyordu. Böyle günlerden birinde iki sahabe ziyaretine geldi. Sahabelerden Hz. Mitraf (ra) onun bu halini görünce ağlamaya başladı. Hz. İmran (ra):
“Ne için ağlıyorsun?” diye sordu.
Hz. Mitraf (ra):
“Senin bu haline ağlıyorum. Ya İmran, artık tedavi olma vaktin gelmedi mi?” diye sordu.
Hz. İmran (ra):
“Ben Allah’tan başka bir şeye ümit bağlamaktan Allah’a sığınırım. Ya Mitraf, ağlama! Her gün benim ziyaretime melekler geliyorlar, bana selam verip dua ediyorlar. Hasta olduğumdan dolayı bana bu nimeti veren Rabbime şükrediyorum.” dedi.
Fakat Hz. Mitraf (ra) tedavi olması için çok ısrar etti. Hz. İmran (ra) da kabul etti, tedavi oldu. Ama tedaviden sonra melekleri görmemeye başlamıştı. Artık melekler ziyaretine gelmiyordu. İtikadının bozulduğundan korkarak Allah’a dua etti. Yalvardı, istiğfar etti ve melekler tekrar ziyaretine gelmeye başladılar. Bu halde, huzur-u kalp ile iki yıl daha yaşadıktan sonra vefat etti.