“Ehl-i hakkın öyle muhkem bir kalesi var ki, onda tahassun ettikleri vakit, o müthiş düşmanlar yanaşamazlar, bir halt edemezler. O kale-i metin, o hısn-ı hasîn ise, şeriat-ı Muhammediye ve sünnet-i Ahmediyedir (asm).” Bediüzzaman Said Nursi
Mekke’nin fethinden sonra, Peygamber Efendimizin (asm) ve Müslümanların Kabe’yi tavaf ettikleri bir sırada Ebû Süfyan Mescid-i Haram’ın bir köşesinde oturup düşünceye dalmıştı. Şeytan zihnini kurcalıyor ve birtakım sinsi vesveseler veriyordu. Resûl-i Ekrem (asm) önünden geçtikçe:
“Acaba bir daha asker toplasam, şu adamla(!) bir daha çarpışsam ne olur?” diye içinden geçiriyordu.
Tam bu sırada Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm), geldi ve buyurdu:
“O zaman yine Allah seni hakir eder!”
Ebû Süfyan, şimşek gibi çakan bu söz karşısında daldığı derin düşünceden sıyrıldı. Başını kaldırıp baktığında Peygamber Efendimizi (asm) yanı başında gördü. Şaşırdı, titredi. Sonra da Allah’a tövbe ve istiğfarda bulunarak bağırdı:
“Vallahi, sen Resûlullah’sın!”