*Iğdır Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Araştırma Görevlisi – Zeynep Akbudak
Kur’ân-ıKerim perspektifinden yaklaşıldığında kadın-erkekten önce insan vardır. Dolayısıyla insan olmanın gereği ihtiyaçlar, karşılıklı hususi şartlar çerçevesinde belirir. Bu durum muktezay-ı hal prensibiyle değerlendirilir. Yani cinsiyet ayırımı güdülmeksizin nerede, kime, ne kadar ihtiyaç varsa o orada o miktarda vazifelidir. Bu genel prensip çerçevesinde bazen erkek öne çıkar, bazen de kadın onun önünde yer alır. Bazen ihtiyaç farkı olmaksızın ikisi de vazifeli olur. Bu bağlamda kadın-erkek birlikte çalışma hayatında olabilir, olmalıdır. Gereği de budur. Kadın sosyal hayatın bir parçası olarak kendisine biçilen vazifeyi ifa eder.
Bu arada üzülerek ifade etmek isterim ki kadının çalışıp çalışamayacağı konusunu dile getirmek bile son derece Kur’ân’ı anlayamamak anlamına gelmektedir. Zira Kur’ân’daki dünya hayatını imar adına gelen emirler kadın erkeği içine alan yapıdadır. İnsan, yaratılışı, mahiyeti, şeref ve haysiyeti ve en önemlisi yaratıcının kendi ruhundan üflediği yeryüzündeki en değerli varlık olarak sunulmuştur. Ve insan kapsamında kadının konumu ayrı bir özelliğe sahiptir.
İnsan yaratıldığından bu yana, kadın ve erkek birbirini tamamlayan bir bütünün iki parçası olarak görülmüş ve bir elmanın iki yarısı gibi değil de bir yapboz parçalarının birbirini tamamlayan iki yönü olarak ele alınmıştır. Birbirini tamamlamak için yaratılan kadın ve erkeğin her hususta yan yana olup destek olduğu ortamlarda problemler daha iyi çözülür ve toplum da kalkınarak gelişir. Gerek kadın gerek erkek, insanların hayrı ve mutluluğu için iyi ve güzel işler yapmaya ve hayırlı salih ameller işlemeye teşvik edilmiştir. Karşılığında da cennetle müjdelenmişlerdir. Yüce yaratıcı fiziksel olarak farklı yarattığı kullarına değişik vazifeler yüklemiş ve her birini ayrı ayrı bulunduğu yeri en güzel hale getirmekle mükellef kılmıştır. Bu ayrılık eksiklik değil birer gerekliliktir ve tamamlayıcı unsurlardır. Kadın ve erkeğin yaşadığı ve bu yaşam alanlarında güç yetirebildiği durumlar fiziksel ve duygusal manada çok farklı olmasıyla birlikte duruşları ve tepkileri de doğal olarak farklı olacaktır, olmalıdır da. Zira birbirini tamamlayan iki farklı insandır kadın ve erkek.
İslâm’da mükellefiyet cinsiyet farkı gözetmez
Öncelikle kadın seçme ve seçilme hakkına sahiptir. Kadınların da çalışma hakkına sahip olabildiğini ve ticaret yapabildiğini hatta şirket kurabilme yetkisi olduğunu hadis-i şeriflerden öğreniyoruz. Hz. Ömer (ra) kendi halifeliği döneminde bir kadını denetim görevlisi olarak tayin etmiştir. İmam Azam-ı Ebu Hanife’ye göre kadının hakimlik yapması caizdir. Bu örneklerden şunu anlıyoruz ki şartlara ve de yaşadıkları çağın ihtiyacına göre kadınların yaptıkları ve yapacakları işler değişebilir. Burada asıl önemli olan nokta aile içi huzur ve güvendir. İhtiyaçların karşılanmasında aile bireylerine, kadına ve erkeğe imkanları nispetinde ve kabiliyetleri ölçüsünde sorumluluklar yüklenmesi gayet tabiidir. Allah katında kadın erkek insan olarak eşdeğerdir ama mükellefiyetleri elbette gücü, kuvveti mesabesinde farklıdır. Her iki cinsin de yapacağı ve yapamayacağı işler vardır. Kadın ev içinde ve dışında ailesinin ihtiyacını karşılamada eşine yardımcı olabilmektedir. Mesela Hz. Peygamber’in (asm) kızı Hz. Fatma’ya (ra) evin iç işlerini, Hz. Ali’ye (ra) de dışarıdaki işleri yüklemesinin insanlığa örnek olabilecek bir durum ortaya çıkarmak için olduğu malumdur, yoksa birer kural mesabesinde değildir. Amaç ihtiyaca, o anki şartlara ve duruma göre tavsiye vermektir. Kaldı ki bunun yanında kadının ev işlerini bile idare etmesi hiç kimsenin küçümseyemeyeceği kadar önemli bir iştir.
Kadının malî ve ticarî açıdan erkeklerle eşit konumda olduğunu, kadın olmasından dolayı herhangi bir kısıtlamaya maruz kalmadığını, kalmaması gerektiğini ve erkeklerin sahip olduğu bütün haklara sahip olduğunu söyleyebiliriz. Şartlara ve duruma göre helal kazanç sağlayarak çalışabileceğini Hz. Peygamber (asm) zamanındaki çeşitli örneklerle açıklamak mümkündür. Kaynakların da ışığında mesleklerini bildiğimiz yetmiş iki hanım sahabi vardır. Bahsettiğimiz hanım sahabilerin arasında Zeynep bint Cahş, Esma bint Umeys gibi isimler mevcuttur. Zeynep bint Cahş’ın ve Esma bint Umeys’in de deri tabakladığını ve ayrıca yine Esma bint Umeys’in eşine elbise yaptığını kaynaklardan öğreniyoruz.
Çalışmanın dışında kadının yeri geldiğinde en ağır, en zorlayıcı durumlarda bile yapılması gerekeni en iyi şekilde ifa ettiğini görüyoruz. Hz. Peygamber ( asm) döneminde yine birçok kadın sahabenin sağlık hizmetlerinde bulunsunlar diye erkeklerle birlikte savaşa katıldıklarını yaralıları tedavi edip hemşire görevi gördüğünü, yemek yapıp askerlere dağıttığını, ayrıca yaralıların bakımı, beslenmesi gibi daha birçok görevi hakkıyla yerine getirdiğini biliyoruz.
Fakat ne yazık ki Hz. Peygamber (asm) zamanından sonraki devirlerde kadınlar uç denebilecek seviyede eve kapatılmış, özgürlükleri kısıtlanmış, eğitim, bilgi, kültür ve çalışmadan tamamen yoksun bırakılmışlardır.
Sosyal hayat paylaşıma dayalıdır
Sosyal hayatta ne olursa olsun kadın erkek arasında paylaşım gerekir. Kadının kocasına kendi kabiliyetine ve yeteneğine göre destek ve yardımcı olması dünya hayatının kolaylaşmasına yardımcı olmaktadır. Yaşanılan ortamlarda da yerine göre rol değişiminin olduğunu ve hatta bazen bu rollerin değişmesinin gerekli olduğunu söyleyebiliriz. Mesela tıp alanında kadınların hemcinslerine yardımda bulunmaları ve hemcinslerinin daha rahat hareket etmeleri açısından ön saflara geçmeleri ve gerektiği hallerde yol göstermeleri daha yerinde ve makul olmaktadır. Özellikle kadın doğum alanında veya kadın hastalıkları alanında durum aşikardır. Kaldı ki sadece kadın hastalıkları alanında değil insan sağlığını etkileyebilecek veya insan sıhhatiyle ilgili her alanda kadınların bulunması ve mesleklerini en iyi, en mükemmel şekilde ve titizlikle icra etmelerinde bir sakınca yoktur hatta daha iyi bir yaşam için gereklidir de.
Şunu da ifade etmek gerekir ki topluma daha sağlıklı bireyler yetiştirmek adına kadın her zaman en önde yer almıştır. Ebeveynlerin çocuklarını sevgi ile eğitme yeteneği bakımından maddi manevi daha iyi yetiştirmek adına önce kendilerinin en iyi şekilde yetişmesi sonra da çocuklarını bu şekilde yetiştirmeleri gerekmektedir. Bir çocuğun ilk eğitimcisi her zaman annedir. Anne bilinçli olmalı ki çocuklarını da her anlamda topluma kazandırabilsin.
Kur’ân’da kadın sosyal hayatın tam merkezindedir
Kur’ân, kadının çalışmasına karşı çıkmadığı gibi çalışmaya teşvik etmiştir. Kadının evinde de evinin dışında da çalışarak ailesinin ihtiyacını karşılamada eşine yardımcı olması Kur’ân ve sünnet açısından uygundur. Konuyla ilgili birkaç ayet zikretmek gerekirse;
“Hiç kuşkunuz olmasın ki Ben, sizden kadın-erkek çalışıp iş ve değer üreten hiç kimsenin ürettiğini zayi etmeyeceğim.”1 “Erkek veya kadın, inanmış olarak kim toplumun faydasına yönelik güzel işler (salih amel) yaparsa, cennete girecektir.”2
“… İş yapıp değer üretin; Allah, O’nun Resulü ve iman sahipleri yaptıklarınızı göreceklerdir…”3
“Erkek yahut kadın, her kim inanmış olarak barışa yönelik bir iş (salih amel) yaparsa, muhakkak ki onu güzel bir hayat ile yaşatacağız ve böylelerinin ücretlerini, işleyip ürettiklerinin en güzeli ile karşılarız.”4
“Birbirinizle huzur ve sükunet bulasınız diye, size kendi cinsinizden eşler yaratıp, aranıza sevgi ve merhamet koyması, Allah’ın ayetlerindendir.”5 Bu ayet kadın ve erkeğin birbirlerine destek olmaları gerektiğinden bahsetmiştir.
“İnanan erkekler ve inanan kadınlar birbirlerinin velisidir (dost, yardımcı). İyiliği emreder, kötülükten menederler…”6 Bu ayette kadın erkek eşitliği vardır.
“Allah’ın kiminizi kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri (haset ederek) arzu edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan O’nun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.”7 Bu ayette kadınlara kendi kazandıklarından bir hisse olduğu ve çalışmasının kesinlikle yasak olmadığı ifade edilmiştir.
“İman edip salih amel işleyenler, yaratılanların en hayırlılarındandır.”8 Bu ayette kadın erkek ayırımı yapılmadan herkesin eşit olarak salih amel işlerlerse varlıkların en hayırlısı en güzeli olduğundan bahsetmektedir.
Asr-ı Saadette kadın
Hz. Peygamber’in (asm) kendi ordusunda çoğu kez silâhlı olarak çarpışan kadınlar yer almıştır. Askeri seferler yapıldığı sırada ordu karargahında bir çok kadın hastabakıcı bulunmuştur. Hatta Medine’de çoğu kez hemşire olarak Rufeyde’nin çadırından bahsedilmektedir. Bazen Rufeyde’nin çadırının Medine’de Büyük Cami’de kurulduğu olmuş ve buraya yaralılar nakledilmiştir. Rufeyde, yaralıları tedavi etmiş ve gönüllü olarak bütün müslümanların hizmetine koşmuştur.9
Ayrıca Hz. Peygamberin (asm) hanımlarından Hz. Aişe (ra), İslâm ordusunun birçok seferlerine katılmış, yemek pişirme, su taşıma ve yine hastabakıcılık gibi birçok hizmetlerde bulunmuştur. Kadınlar kendi işleri için sokağa çıkmışlar ve üstelik bu, Hz. Peygamber’in (asm) örtünmeyi emretmesinden sonra da devam etmiştir. Bazı kadınlar ise satmak için veya kendi develerine vermek için sokak sokak gezip hurma çekirdeği toplamışlardır. Üstelik kadınlar erkeklerin de bulunduğu camilere namaza gitmişler, kadın arkadaş ve dostlarını ziyaret etmişlerdir. Hz. Peygamber’in (asm) mübarek zevceleri de dostlarını ve ebeveynlerini eve kabul etmişler ve evin diğer zaruri işlerini yapmışlardır.
Keza yine Şifa bint Abdullah İslâm’dan önce de okuma yazma bilen bir sahabeydi. Hz. Hafsa’ya (ra) okuma yazmayı öğreten de kendisi olmuştur. Bazı rivâyetlere göre Hz. Peygamber (asm), Hz. Hafsa’yı (ra) pazar işlerinde görevlendirmiştir. Hz. Ömer de (ra) Hz. Peygamber’in (asm) miras bıraktığı bu görevi devam ettirmiştir.
Görünen o ki ne Kur’ân-ı Kerim’de geçen ayetlerde ne de hadis kaynaklarında kadınların çalışmasını engelleyecek bir ayet veya hadis bulunmamakla birlikte yeri geldiğinde teşvik edilmiştir. Çalışmayı teşvik eden ayet ve hadislerde, o günün coğrafî şartları, gelenek ve görenekleri ile kültürlerini de göz önünde bulundurarak bu çerçevede kadınların her daim hayatın tam ortasında olduğunu, olması gerektiğini görüyoruz. İslâm dünyasında kadının hiçbir zaman arka plâna atılmadığını, ikincil konuma getirilmediğini, kadına dünyalık bir meta imiş gibi bakılmaması gerektiğini aksine tüm insanlığa ve de erkeklere yüce yaratıcının nazenin birer emaneti olarak sahip çıkılması gerektiğini Hz. Peygamber’in (asm) sünnetinden anlıyoruz. Belki de dünya var olduğundan beri hiçbir devirde hiçbir kadın Asr-ı saadette yaşayan kadınlar kadar rahat ve huzurlu yaşamamış, hiçbir toplumda kadınlar bu devirdeki kadar el üstünde tutulmamıştır. Fakat Hz. Peygamber (asm) devrinden sonra her ne kadar kadınları eve kapatıp her türlü imkanlarını kısıtlayan, eğitimlerini ve gelişmelerini engelleyen toplumlar olsa da daha sonra bu düşünce aşılmış ve günümüzde de artık kadınlara hak ettikleri yaşam hakkı verilmiştir.
Dipnotlar:
1. Beyyine Suresi, 7.
2. Nisa Suresi, 32.
3. Tevbe Suresi, 71.
4. Rûm Suresi, 21.
5. Nahl Suresi, 97.
6. Tevbe Suresi, 105.
7. Nisa Suresi, 124.
8. Ali İmran Suresi, 195.
9.İbn-i Hişam