Kapak

Sinirliyim, ama neden?

Ramazan ayıyla birlikte sıkça konuşulan konulardan biri olan “Oruç ve sinir ilişkisi” ni Nörolog Dr. Mehmet Yavuz ile konuştuk. İstifadeye medar olması duasıyla…

Orucun sinir sistemimiz üzerindeki etkileri nelerdir?
Oruç tutmak, dinen mühim bir vazifemiz. Şunu ifade etmeliyiz ki, oruç tutmak sadece aç kalma olayı değildir. Aynı zamanda sosyal, beşerî faydaları olan, aç kalan insanların durumunu anlamaya, empati yapmaya yarayan, aynı zamanda da sağlığımız üzerinde olumlu etkileri olan bir uygulamadır. Sanıldığının aksine oruç tutan bir kişinin normal şartlar altında aşırı asabiyet belirtileri göstermesi pek beklenmez. Ancak yine de oruç esnasında aşırı sinirli ve agresif tavırları olan kişilerde, iki muhtemel olay vardır. Birincisi; kişi hipoglisemiye girmektedir. Özellikle uzun yaz günlerinde açlık nedeniyle hipoglisemi gelişebilmektedir. Bu hepimizin bildiği bir olay. Hipoglisemi dediğimiz şey kan şekerinin düşmesi demektir. Bu esnada beyin hücrelerinin glikoz ihtiyacı yeterince karşılanamaz. Bu da adrenerjik sistemin devreye geçmesine ve stres hormonlarının fazla olmasına neden olur. Bunun sonucu olarak da tahmin edilebildiği gibi hassasiyet, alınganlık, terleme, aşırı sinirlilik, halsizlik halleri ve çarpıntı da görünebilir. Zaten eğer kan şekeri 50 mg’ın altına düşmüşse, sağlığı bozacak bir duruma gelmiş demektedir. Ama şu bir gerçek ki, oruç tutanlarda bu kadar kan şekerinin düştüğünü hemen hemen hiç görmemekteyiz. Bu arada düzenli spor alışkanlığı olan kişilerde kan şekerinin düşme riskinden dolayı spor aktivitelerini mümkün mertebede oruçlu iken değil de iftar-dan 2-3 saat sonra yapmalarını tavsiye ediyoruz. Oruçluyken gelişen hipoglisemi, iftardan sonra gelişen bir baş ağrısına da neden olabilir. Ramazan ayının ilk günlerinde, hatta ilk haftasında olur bu baş ağrıları. Daha sonra metabolik adaptasyon nedeniyle geçer. Oruçlu iken asabi ve sinirli olmanın diğer bir sebebi ise sigara, alkol ve kafein bağımlılığıdır. Gün içerisinde sürekli çay, kahve içen biri, oruç tuttuğunda kafein yoksulluğuna bağlı olarak dikkat düşmesi, dalgınlık, tahammülsüzlük, huzursuzluk ve gerginlik halleri yaşayabilir. Dolayısıyla kişinin hoş görüsü ve toleransı biraz düşebilir. Daha önce normal karşılayabileceği birçok şeye tepkisel yaklaşabilir.

Gün içerisinde bol miktarda çay, kahve tüketenler dikkat!
Normal zamanlarda yoğun kafein tüketen bir kişinin, oruç nedeniyle kafein yoksulluğu yaşamaması için, Ramazana girmeden önce, alınan kafein miktarını, makul ölçülere çekmesini tavsiye ediyoruz. Oruç tutan araç sürücülerinin, Ramazan’ın ilk günlerine dikkat etmeleri gerekiyor. Oruçlu iken daha düşük hızda seyretmelerini, manevralardan kaçınmalarını ve trafik kurallarına her zamankinden daha fazla uymalarını tavsiye etmekteyim. Tabi ki bu kafein bağımlılığı olan kişiler için söz konusu. Yani gün içerisinde, bol miktarda çay, kahve tüketenler için.

Oruç tutuyorum bana yaklaşmayın!
Genelde “oruç tutuyorum o yüzden nedenle sinirliyim” ya da “oruç tutuyorum bana yaklaşmayın” gibi söylemlere şahit oluyorum. Bir kere oruç tutma¬nın manevi faydalarını zaten biz burada saymıyoruz, hepimiz biliyoruz. Ama “oruç tutuyorum bu yüzden asabiyim, sinirliyim” gibi bahanelerimizin olmaması gerek. Çünkü oruç, her şeyden önce insanın manevi olarak da huzur bulduğu bir tablodur. Ama kişi, oruç nedeniyle gerçekten çevresine ve kendisine zarar vereceği bir tutuma giriyorsa, bunu kendi kişisel çabalarıyla önleyemiyorsa, mutlaka profesyonel yardım almalıdır, bunu da belirtmek isterim. Unutmamalıdır ki, oruç tutması nedeniyle aşırı sinirli olan birinin, bu davranışları oruç tutmadığı zamanlarda da göstermesi yüksek ihtimaldir. Dolayısı ile bir profesyonel incelemeyle, alttaki diğer nedenler araştırmalı ve tedavi edinmelidir. Sosyopatik ve psikopatik altyapısı olan kişilerde, oruç nedeni ile açlığın oluşturduğu ve hipoglisemiden kaynaklanan adrenerjik aktivite, agresif dürtülerle daha fazla açığa çıkarabiliyor. Bunun sonucunda kontrolsüz ve bilinçsizce agresif tavırlar ve şiddet uygulamaları gösterebiliyorlar. Böyle kişilik bozukluğu ve altyapısı olan kişilerin mutlaka tedavi olmaları, yazın uzun günlerinde oruç tutmamaları, mümkünse toplumun sağlığı açısından daha faydalı olacaktır. Ayrıca böyle kişilerin normalde, oruç tutsalar da tutmasalar da bir an önce tedavi görmesi ve profesyonel destek almaları gerekiyor.

Tarih boyunca da birçok düşünürün, mutasavvıfın, filozofun, mümkün mertebe az yiyip, günlerce açlığı tercih edip, daha çok fikir ürettiklerini okumaktayız. Orucun bu yönde de bir faydası olabilir mi?
Evet, çok doğru söylüyorsunuz. Sizin de ifade ettiğiniz gibi, tarihteki birçok düşünür ve filozofun, kendilerini sık sık açlığa tabi tutarak, fikir ürettiklerini biliyoruz. Bu nedenle az yemenin zihni açtığını ve kişiyi daha mantıklı  düşünmeye sevk ettiğini de söyleyebiliriz. Dolayısı ile orucun kişisel gelişim üzerine de olumlu etkileri vardır. Aynı zamanda oruç sayesinde bir nevi davranışların kontrol etme antrenmanları da yapılıyor. Sizin de ifade ettiğiniz gibi özellikle Uzak Doğu kültüründe, oruç tutmaya benzer, meditasyonlar esnasında aç kalma ritüelleri var. Bunlar da birçok farklı kültürde, ritüelde uygulanıyor. Aç kalmanın zihni temizlediği, zihni berraklaştırdığı, öngörüyü ve yetenekleri geliştirdiğine dair sayısız belge ve görüş var. Dolayısı ile, oruç tutmanın, hafıza ve algılama üzerine ciddi olumlu etkileri vardır diyebiliriz.

Oruç tutun genç kalın!
Orucun genel anlamda da sağlık üzerine çok ciddi faydaları var. Bir kere her şeyden önce “oruç tutun genç kalın” diyoruz. Bu da bizim iddialı şekilde dile getirdiğimiz bir konu. Çünkü hakikaten orucun yaşlanmayı önleyici etkileri var. Yoğun metabolik faaliyetler yaşlılığı arttırıyor. Vücudun kendini toparlaması, organların dinlenmesi ve kendini yenileyebilmesi için metabolik faaliyetlerin düşük ya da bir dönem olmaması gerekiyor. Siz eğer vücudunuzu, bedeninizi sürekli yeme içme ile meşgul edersiniz, vücut kendisini savunmaya zaman bulamaz. Dolayısıyla da hastalıklar baş göstermeye başlar. Özellikle biz şunun da altını çizerek ifade ediyoruz ki; orucun kanser oluşumunu engelleyici etkileri var. Tabii ki şu da akla gelmemeli; oruç tutun, kanser olmayın. Kesinlikle oruç tutarsanız kanser olamazsınız gibi iddiamız yok. Sadece oruç tutma kanser olma ihtimalini oldukça azaltıyor bunu söylemek istiyorum. Çünkü oruçluyken organizma kendini daha kolay kontrol etmeye vakit bulur. Her şeyden önce bilindiği gibi kanser vücudun herhangi bir yerinde, birkaç anarşik hücrenin, terör faaliyetleri için baş kaldırması ile başlıyor. Bu terörist faaliyet vücut içerisinde belli bir noktada büyüyüp, gelişerek diğer tüm sistemleri ele geçiriyor. Hatta bazen de bu terörist faaliyet aynı bir Truva atı gibi vücudun kendi dokusu, hücresi gibi göstermeye çalışıyor. Dolayısıyla vücudun savunma sistemi, kanser oluşumunu önceden fark edemiyor. Eğer siz oruç ya da zaman zaman aç kalma nedeni ile vücudun savunmasına ağırlık verirseniz, vücudunuz bu kanser hücrelerini fark edilebiliyor. Ama beden sürekli metabolizmayla meşgulse vücudun herhangi bir noktasındaki kanser oluşumunu, daha geç fark edecektir.

Ramazan orucunun elbette ki ayrı bir yeri var ama genel olarak metabolizmayı çok meşgul etmemek gerektiğini ve az yemeyi tavsiye diyorsunuz.
Elbette. Damar duvarları düzensiz ve disiplinsiz beslenme sonucunda, zaman içerisinde kolesterol parçacıkları ile kaplanarak kan sirkülasyonu bozulur. Tabi bu LDL dediğimiz kötü kolesterol. Biliyorsunuz kolesterol de iki tip; biri iyi, biri kötü. Sürekli olan metabolizma faaliyetleri esnasında, yeme içme durumlarında kötü kolesterol oranları kanda yükseliyor maalesef. Bu kötü kolesterol yükselince dokuları besleyen küçük damarlar çalışamaz hale geçer. Dolayısı ile dokuların beslenmesi ve solunumu, hücre yenilenmesi aksar, kendilerini onarması imkansız hale gelir. Böylece yaşlanma süreci hızlanır, organ kayıpları oluşur. Bu yüzden sadece Ramazan aylarında değil, aslında normal zamanlarda da düzenli olarak oruç tutmayı öneriyoruz. Oruç tutmanın da¬marlara kendilerini tamir etme imkanı sağladığını söylemek istiyoruz. Böylece damarlar temizlenir, kan dolaşımı rahatlar, adeta kireçle kaplı olan damar normal anatomik yapısına döner. Hatta burada bir anekdot söylemek istiyorum; çok iyi tanıdığım ve sevdiğim bir doktor bundan yıllar önce yemek öğünlerini bire indirmişti. Aynı zamanda maneviyatı yüksek, güçlü bir ağabeyimizdi. Çoğu zaman da oruç tutardı zaten. Biz de şaşkınlıkla izliyorduk durumu. Sonraki süreçte hemen hemen altı ay sonra, beyazlaşan saçları tekrar siyahlanmaya başladı. Dolayısı ile orada kendi gözlerimizle, orucun yaşlanma üzerine olumlu etkileri olduğunu bizzat müşahede etmiştik.

Peki depresyon, bipolar bozukluk gibi hastalığı olanlar oruç tutabilirler mi ya da tutmaları gerekiyor mu?
Bu gibi sorular da çok soruluyor. Öncelikle şunu söylemek istiyorum; psikiyatrik tedavi gören hastalar, doktor kontrolünde ilaçlarını aksatmamak kaydı ile oruç tutabilirler. Bu durum hastanın klinik tablosunun rengine, şiddetine göre değişebiliyor. Eğer kişi ilaçlar altında, kontrol altındaysa ve şayet hastalığın o aktif dönemi stabil hale gelmişse, bu durumda oruç tutabilir. Bu arada bir şeyi de söylemek istiyorum. Bütün valproik asit etken maddeli ilaçlar başta olmak üzere, duygu durumunu dengeleyen ilaçları kullananlar, sıvı kaybı nedeni ile ilaçların kanda dereceli olarak artması problemiyle karşı karşıya kalabilmekteler. Bu yüzden Ramazan ayında oruç tutmak isteyen bu hastaların, kesinlikle doktorları ile iletişime geçmeleri ve onay almaları gerekiyor. Çünkü bazı ilaçların kandaki konsantrasyonu açlık nedeni ile yükselebiliyor. Bu durumda dozun ayarlanması gerekiyor. Bunu da ancak kendi doktoru yapabilecektir. Hiçbir zaman için ilaçlar, hastanın kendisi tarafından azaltılıp, eksiltilmemeli. Her şeyden önce bilinmelidir ki, psikiyatrik hastalık tekrarlama potansiyeline sahiptir. Diğer taraftan sara hastası olup da böbrekleri henüz kontrol altına alınamamış hastalarda, yine aynı şekilde oruç tutma riskli bir tablo oluşturabilir. Çünkü gelişen sıvı kaybı ve hipoglisemi böbrekleri tetikleyebilir. Böbrekleri kontrol altında olan, epilepsi yani sara hastaları, oruç tutup tutmayacaklarını yine doktorları ile konuşmalıdırlar. Ama benim takibimde olan birçok epilepsi ya da sara hastasının gayet güvenli bir şekilde oruç tuttuklarını da söyleyebilirim. Onun da altını çizmek istiyorum.

Çok faydalı bir sohbet oldu. Son cümlelerinizi alalım…
Orucun faydalarını ifade etmeye çalıştık. Orucun farz olduğu Ramazan ayında ihtiyaç sahipleriyle yakınlaşmak lazım. Zengin insanlara, ekonomik durumu iyi olanlara “iftar partileri“ vererek Ramazan ayının ifa edildiğini düşünmek de çok mantıklı değil. Çünkü Ramazan ayı ve oruç tutmak özellikle düşkünlerin, fakir, fukaranın sosyal ve ruhsal durumlarını anlamak için emredilmiş. Bunu bu kategoride ele alıp, ona göre davranmak gerekiyor. İftar yemekleri bizde gelenekseldir. Yakınlarımızı, arkadaşlarımızı, dostlarımızı iftar yemeklerine davet ederken, ihtiyaç sahiplerini unutmamalı, özellikle onlara ulaşmalıyız. Bu mübarek ayda onları sevindirmeliyiz diye düşünüyorum.

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*