Toprak…
Kara, kuru, sert, karanlık ve mütevazi…
Mahviyet sahibi… Sade… Gösterişsiz… Sakin.. Mutedil…
Olduğu gibi görünen… Göründüğü gibi olan…
Tüm bu hâlleriyle birlikte hazinedir toprak. Nebatat ve hayvanatı içinde barındıran. Vakti zamanı geldiğinde gün yüzüne çıkarmaya vesile olan. Zahiren kusurlu ve çirkin gibi görünen hâlleri saklayıp sadece güzel yüzleri âşikâr eden.
İsm-i Settar’a âyinedir toprak. Kusurları setredip, kendine alır. Güzel hâller meydana çıkınca ise bir adım geride durur. Üstlenmez… Sahiplenmez…
Nebatatın kuru köklerini, içinde saklar… Meyveli, yapraklı hâlleri çıkınca yeryüzüne, bana ait değil bu güzellik dercesine sükuta bürünür.
Tüm gösteriş ve güzelliği ile açan güllerin, lalelerin, sümbüllerin altında yatan topraktır. Kimse fark etmez onu. İlk akla gelen de değildir, göze görünen de… O bu hâlinden memnundur ama…
Güzelliklerin Rabbinden geldiğini bilmenin edebi vardır toprakta. Edeple durur Rabbi karşısında.
Esma-i İlahiyenin münkeşifidir.
“Kün fe yekün” ayetinin tecelligâhıdır.
Ve toprak, insanın mayasıdır.
Ya insan bunun farkında mıdır?
Fark eden ve bilenler insan-ı kâmil sıfatını almışlardır…. Tıpkı Mevlana Celaleddin gibi… Bediüzzaman Said Nursi gibi….
“Toprak gibi ol tevazuda, mahviyette.
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.” der Mevlana…
Bediüzzaman ise;
“Ve tevazu, mahviyet gibi maksuda îsal eden yolların en yakını da topraktır. Belki toprak, en yüksek semavattan Hâlık-ı Semavat’a daha yakın bir yoldur. Zira kâinatta tecelli-i rububiyet ve faaliyet-i kudrete ve makarr-ı hilafete ve Hayy, Kayyum isimlerinin cilvelerine en uygun topraktır. Nasıl ki arş-ı rahmet su üzerindedir. Arş-ı hayat ve ihya da toprak üstündedir. Toprak, tecelliyat ve cilvelere en yüksek bir âyinedir.”1 diyerek toprağın kıymet ve mahiyetini anlatmıştır.
Bediüzzaman’ın hayatındaki toprağın mânâsının yansıması ise şu şekildedir.
“Said tam toprak gibi mahviyet ve terk-i enaniyet ve tevazu-u mutlakta bulunmak şarttır; tâ ki Risaletü’n-Nur’u bulandırmasın, tesirini kırmasın…”2
Kendi yazdığı eseri dahi sahiplenmeyip, Cenâb-ı Hakkın ihsanı olduğunu bilme hâli…
Enâniyeti terk ederek mahviyete bürünmenin en güzel örneği…
Netice; Risale-i Nur hizmetinin ihlaslı fütuhatı…
İnsan-ı kâmil, abd-i aziz olma yolunda toprak gibi mahviyete bürünebilmek duasıyla…
Dipnotlar:
1. Bediüzzaman Said Nursî-Mesnevi-i Nuriye
2. Bediüzzaman Said Nursî-Kastamonu Lâhikası