Kardeşliği perçinleştiren ibadet
Hac ibadeti İslâm âleminin kardeşlik mührüdür. Laz, Çerkez, Çeçen, Türk, Arap, Urdu, Malay demeden hangi kavimden ve hangi ırktan olursa olsun; milyonlarca insan hac ibadeti vesilesiyle her sene kardeşliğini yeniliyor, perçinliyor. Düşmanlara inat, zındıka komitelerine inat! İster zengin olsun, ister fukara, ister fabrikatör olsun, ister çoban, ister amir olsun, ister memur; milyonlarca insan, kefen beyazı bir giysi içinde her sene eşitleniyorlar. Mahşerde dirilme ve Allah’ın huzurunda toplanma şevkiyle, hac ibadetini eda etmek için toplanıyorlar. İslâm kardeşliğinin, İslâm birliğinin, İslâm barışının ve İslâm medeniyetinin en güzide örneğini teşkil ediyorlar. Bu yüzden hac ibadeti ihmal kabul etmeyen bir ibadettir. Diğer ibadetlerin ihmali kefareti gerektirirken, hac ibadetinin ihmalinin cezası günahların artması oluyor. Bu insanı korkutuyor.
Haccın ihmalinin getirdiği ihmaller zinciri
Bediüzzaman Hazretlerine göre Müslümanların hac ibadetini ihmal etmeleri musîbeti değil, gazap ve kahrı celp ediyor. Bunun cezâsı da günahların kefâreti olarak değil, kessareti (çoğalması) olarak tecellî etmiştir. Nitekim Müslümanlar haccın mânâ, hikmet ve muhtevâsını ihmal etmekle haccın önemli hikmetlerinden olan;
1-Tanışmak ve kaynaşmakla fikir, ülkü ve hedef birliği kurmayı ihmal etmişlerdir.
2-El ele vererek ortak çalışmayı gerektiren İslâmiyet’in yüksek siyasetini ihmal etmişlerdir.
3-İslâm toplumunun yüksek ve geniş menfaatini gözetecek yeni çözümler üretmeyi ihmal etmişlerdir.
Bu ihmaller zinciri gayr-i Müslim düşmanın, milyonlarca Müslüman’ı Müslüman aleyhine kışkırtmasını kolaylaştırmıştır. İşte son üç yüz yıldan beri İslâm âlemi olarak içine düşürüldüğümüz yalnızlığın, ayrılıkların, ihtilafların, küçük küçük devletlerle her bir Müslüman topluluğun gayr-i Müslim unsurların emri ve tahakkümü altına girmesinin kader cihetiyle nedeni bu dehşetli ihmaller zinciridir.
İslâm unsurlarının gözyaşları
Meselâ: İngilizlerin sömürüsü altındaki Hind ülkesi bin seneden beri İslâm’a hizmet eden pederi hükmündeki Osmanlı’yı düşman zannetmiştir. Şimdi oturup bağırıyor! Rusların istilâsı altındaki Tatarlar ve Kafkaslar, vâlidesi hükmünde olan Osmanlıya cephe almışlardır. Şimdi ayakucuna oturmuş ağlıyorlar! İngiliz oyununa yenik düşen Araplar, bin yıllık kahraman kardeşi olan Osmanlıyı düşmana karşı yalnız bırakmışlardır. Şimdi şaşkınlıklarından ağlamasını da bilmiyorlar! Fransız ve İtalyan sömürüsü altındaki Afrika bin yıllık birâderi olan Osmanlıyı cephede kendi kaderine terk etmiştir. Şimdi acıdan kıvranıyor, bağırıp çağırıyor!
Ve İslâm âlemi bin yıldan beri İslâm bayrağını şerefle bağrında taşıyan ve şanla başında taç yapan bayraktar oğlu Osmanlı çökerken yardım edememiş, Osmanlı’nın yıkılmasına seyirci kalmıştır. Şimdi çâresiz bir anne gibi saçlarını yolarak ahu fizar ediyor!
Böylece İslâm âlemi, mutlak hayır olan haccı İslâm’ın yüksek kongresi sayıp gereği ile amel etmediğinden, mutlak şer olan düşman bayrağı altında dehşetli baskılar, sadmeler, sarsıntılar geçirmiş; dayanılmaz zulümler, saldırılar, sömürüler görmüş; öz vatanlarında etkisiz, yetkisiz, hükümsüz ve garip bırakılmıştır.
Bediüzzaman ümitsizlik içinde olmamıştır
Oysa korkak tavuk, yavruları yanındayken şefkatini güce dönüştürmekte, dev gibi hayvanlara saldırabilmektedir. Keçinin kurttan korkusu, zor anlarında cesârete dönüşmekte, boynuzuyla kurdun karnını delik deşik etmektedir. Fıtrî meyiller, mukavemeti kırarlar, karşılarında güç ve kudret tanımazlar. Bir avuç su, kalın bir demir gülle içinde olsa bile, kışta soğuğa bırakıldığında, fıtrattan olan genişleme meyli ile demir gülleyi parçalamaktadır.
Evet; şefkatli tavuğun kudreti, gayretli keçinin zor andaki cesâreti ve suyun demir gülleyi dize getirmesi gibi, fıtrî bir heyecan, zulmün soğuk ve kâfirâne düşmanlığına maruz kaldıkça zulmü bozar, düşmanı perişan eder! Rus mojiklerinin Çeçenistan ve Afganistan topraklarındaki çâresizlikleri buna şahittir.
Ne esef vericidir ki, İslâm âleminin dağınıklığı günümüzde de sürüp gitmekte; bir çok Müslüman topluluk, birer müstebit kralın veya jakoben birer yönetimin basîretsiz ve beceriksiz sevk ve idâresi altında, gayr-i Müslim düşmanın kirli ve pis çizmesine maruz kalmakta, sonuçta himâyesiz, korumasız ve savunmasız şekilde kendi kaderi ile baş başa kalmaktadır. Dün Bosna, Çeçenistan, Afganistan, Irak, bu gün Filistin, Suriye bunlardan sadece bir kaçıdır. İslâm âleminin bu acziyeti ve zaafiyeti ise, İslâm’ı bilmeyen örgütlerin cihad bahanesiyle terör yapmalarına davetiye çıkarmaktadır.
Fakat Bedîüzzaman Hazretleri bu derin problem karşısında asla ümitsizlik içinde olmamıştır. Bedîüzzaman, îmânın özünde bulunan hârikulâde müsbet cesâretin dirilişinin, İslâmiyet izzetinin tabiatında var olan kahramanlığın hayat bulmasının ve İslâm kardeşliğinin uyanmasının mucizeler gösterebileceğini ve bu diriliş ve uyanışlarla İslâm âleminin ayağa kalkabileceğini müjdelemiştir.
İşte her sene bir milyon Müslüman’ın gözyaşına zemin olan hac ibadeti, bu diriliş ve uyanışın küçük bir numunesi olarak hep var olagelmiştir. Bu numunenin ruhu anlaşıldığında inşallah ittihad-ı İslâm daha fazla gecikmeyecektir.