Enneagram, aslen kökleri çok eskiye dayanan ama son dönemde adını duymaya başladığımız bir çalışma. Eğitim alanında da uygulanan Enneagram hakkında Eğitimci Muammer Küçükyazıcı ile bir sohbet gerçekleştirdik. Keyifli okumalar…
İlk olarak Enneagram hakkında sizlerden bilgi alalım Muammer Bey?
Aslında bu yüzyıllar önce konulmuş çok kadim bir çalışma. Ama günümüze Enneagram ismiyle gelmiş durumda. Enneagramla biz insanlara mizaçları anlatıyoruz. Eğitim alanında da aktif olarak kullanıyoruz. Ama Enneagrama insana dair tüm alanlarda kullanılabilir bir alet olarak bakabiliriz. Mizaç ile kişilik kavramı arasında bir karmaşa var. İlk olarak mizacı anlatmak başlayalım. İnsanların, psikolojik düzeyinin tamamına, tüm davranışlarımızın, tercihlerimizin, totaline ‘kişilik’ olarak bakabiliriz. Mizacın ise tanımı çok net, ‘kişiliği yapılandıran, doğuştan getirdiğimiz temel yapımız.’ Mizaç, anne karnındaki sürecimizle beraber başlayan bir şey. Temel arayışlarımız, meraklarımız, isteklerimiz hepsi o doğuştan getirdiğimiz özelliklerimizin, yani mizacımız içerisinde bulunuyor. İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur, can çıkar huy çıkmaz deriz ya. İşte o çıkmayacak olan ve bir ömür boyu kişiliğimizi tercihlerimizi etkileyen kısım, doğuştan getirdiğimiz mizaç özelliklerimiz. Elbette ailenin, çevresel faktörlerin, içinde bulunduğumuz sosyo-ekonomik yapının, kültürün hepsinin bir katkısı var. Ama mizaç ilk ana çarpan. Bizi biz yapan, tercihlerimizi, beklentilerimizi, arayışlarımızı en belirgin şekilde ortaya koyan, mizacımız, doğuştan getirdiğimiz özelliklerimiz ve bunlar değişmiyor.
Enneagramı eğitim alanında da kullanıyorsunuz. Biraz bundan bahsedebilir miyiz?
Çocukların mizaçlarını bilerek ilerlediğimizde onlara daha sağlıklı bir ebeveynlik, eğitimcilik yapabilecek bir aydınlanma yaşıyoruz çıkıyor. Bir boyutu da şu, çocuklarla ilgili veya iletişimde bulunduğumuz muhatabımızla ilgili olan süreçler başlamadan önce, kendimizin mizacını öğreniyoruz. Enneagram eğitimi almış bir hocamızın sözü vardı, ‘’Ben yirmi dört yıldır öğretmenim ve çocuklara nasıl bir eğitimcilik yaptığımı daha yeni anladım.’’ Ebeveynlik tarzımız, eğitimcilik tarzımız hatta bir iletişim tarzımız var. Bunu belirleyen, şekillendiren de mizaçlarımız. Dolayısıyla karşıyı anlamaya başlamadan önce Enneagram bize kendimizi tanımakla ilgili bir süreç başlatıyor. Bu zaten çok büyük bir kazanım. Bir de karşıyla, arayışlarıyla ilgili ‘Şimdi bu davranışı neden yaptı ve bizden ne bekliyor?’ sorularının cevaplarını Enneagram sayesinde çok net bir şekilde anlayabiliyoruz. Dolayısıyla bu çok sağlıklı bir iletişime, eğitime ve ebeveynliğe kapı açıyor. Bir örnek verelim. Meyveler tatlıdır desem, meyvelerin tatlı olduğuna dair elimizde bir sürü örnek var. Aslında tatlı meyveler var ama ekşi meyveler de var. Meyvelerin kabuğu serttir desem kendini doğrulayacak kadar bir örnek var. Ama bütün meyvelerin kabuğu sert değil. Şuan biz insana aynen böyle bakıyoruz. İnsanlar şöyledir, insanlar böyledir, gençler şöyledir, kadınlar böyledir, erkekler böyledir, ergenler şöyledir. Bu ciddi bir anlam ve anlayış daralması oluşturuyor.
Ön yargı dediğimiz de bu değil mi?
Evet, mizaçları, yapılarını bilerek, meyvelerde olduğu gibi, bunlar armut, bunlar elma, bunlar ceviz, bunlar kiraz diye bakıp, özelliklerine uygun şekilde tanımlasak, ona göre ilerlesek daha sağlıklı olur. Çocuk eğitiminde mizaç yapılarını bilerek, bu çocuk kontrollü, bu çocuk öğrenmeye daha düşkün ama daha az sosyal olmaya eğilimli bir çocuk. Diğer bir çocukla ilgili, bu çocuğumuz yapısı itibari ile sosyal olmaya, ilişkilere daha meraklı ve tüm öğrenme süreçlerini sosyallik üzerinden ilerletiyor gibi mizaç özelliklerini bilerek baktığımızda elbette eğitim ve iletişim süreçleri çok daha sağlıklı olacaktır. Bizim Enneagram Eğitim Danışmanı olarak yaptığımız çalışmalar hep bu minvalde. Yani önce bilgilendirme yapıyoruz. Ta ki bu mizaç yapıları ve farklılıkları anlaşılsın. O anlaşıldıktan sonra hem eğitimde, hem iletişimde daha sağlıklı sonuçlar zaten elde ediliyor.
Dokuz gruptan bahsediliyor. Enneagramın açılımı da bu dokuz nokta değil mi?
Enneagram Yunanca bir kelime ve dokuz nokta demek. Niye on değil, sekiz değil? Yaratılıştan gelen kudret-i İlahiye’nin böyle bir muradı olduğu, kâinat okunduğunda fark ediliyor. Bizim kadim kültürlerimizde de bu böyle anlatılmış. Mesela Risale-i Nur’da kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye ve kuvve-i akliye diye üç merkezden bahsedilir. Veya daha eski insana dair olan kitaplarda da insandaki bu üç merkezden bahsedilir hatta sadece bizim kültürümüzle de sınırlandırmayalım. Tüm kadim kültürlerde Mısır, Hint, Çin’deki öğretide insandaki üç merkezden bahsedilir. Biz bunu Enneagram da nasıl isimlendiriyoruz? Fizik merkez, eylem merkez ve duygu merkez. Bu temel üç merkez her insanda var olan bir yapı. Bunların bir arayışları, motive oldukları noktalar var. Onlar da kendi altında üçer başlığa sahip. Böyle baktığınızda dokuz temel mizaç açığa çıkıyor. Dolayısıyla her birimiz, bu dokuz temel mizaçtan bir tanesi üzerimizde, ağırlıklı, baskın olarak doğuyoruz. Özel bir isimlendirmesi de yok. Sayarken Mizaç 1, Mizaç 2 diye Mizaç 9’a kadar sayıyoruz. Dolayısıyla her birimiz ya Mizaç 1’iz ya Mizaç 3’üz, Mizaç 5’iz. Sadece dokuz tane mizaçtan mı ibaret? Değil, onun da kendi matematiği var içinde. Temel bir tane ana mizacımız var, kanat mizaç olarak etki ediyor bizlere. Bunun da alt kıvrımları var. Sonsuzluğa doğru açılıyor aslında. Sonsuz bir kişilik yapılandırması var.
Genel hatlarıyla mizaç tiplerini ve özelliklerinden biraz bahsedebilir miyiz?
İlk olarak doğuştan gelen ana mizacımızı ve kanat mizacımızı tespit edebiliriz. Bununla ilgili ‘Enneagram Dokuz Mizaç’ diye bir cep telefonu uygulaması var. Okuyucularımız oradan da bakabilir, kendileriyle ilgili tespitte bulunabilirler. Bizim de bu konuda kendi test uygulamalarımız var. Okullarımızla çalıştığımız uygulamalarımız, çocuklarla ilgili yaptığımız testlerimiz var. Ama şöyle özet bir şekilde paylaşmak gerekirse temel mizaçların, temel arayışları vardır.
Mizaç 1: Mükemmellik arayışında olan, yaptığı şeyi çok sistematik yapmak isteyen, etik değerleri yüksek, her şeyi ahlâkî bir sistem içerisinde ve belirlenmiş doğrular çerçevesinde yapmaya çalışan bir arayıştır. Her şeyi belli kurallara bağlar ve o kurallara olabildiğince tavizsiz uymaya çalışırlar. Bu doğuştan gelen temel bir özelliktir. Böyle bir çocuğun öğrenciliğinde hiçbir sorun yoktur. Ödevlerini düzenli yapar. Ama ödevini yaptıktan sonra öğretmeninden bu ödevin kontrolünü yapmasını bekler.
Mizaç 2: İlişkiyi, iletişim üzerinden tanıyan, tanımlandıran bir mizaçtır. Yani sevgiyi, ilgiyi, karşının dünyasında var olmayı çok önemser. Bundan dolayı çok yardımseverdir, ihtiyaçlara çok duyarlıdır. Sosyal organizasyonları, aktif olmayı, sosyalleşmeyi, konuşmayı çok sever. Aradığı temel şey ilişki ve iletişimdir.
Mizaç 3: Karşı dünyada hayran olunan ve çalışkan görünümü veren bir kimlik oluşturmak ister. Onun için çok çalışkandır, başarıyı çok önemser. Yaptığı işlerde verimliliği çok dikkate alır. Sürekli iş üzerindedir. Bunlar popülerliği de çok severler.
Mizaç 4: Sanatsal, estetik, özgünlük arayışı ve anlayışı yüksek mizaçlardır. Kendi farklılığını fark etmek, görmek, hissetmek isterler. Daha derin duyguları olan, duygularını derinlemesine yaşayan mizaçlardır. Ekseriyetle estetik, özel şeyler yapan sanatçılar Mizaç 4’lerden çıkar.
Mizaç 5: Bilge ve kendi başına, kendine yetebilmeye eğilimli olan mizaçlardır. Bilgiyi öğrenerek, kendi ihtiyaçlarını, kendi başına gidermeyi isterler. Onun için de bilgiyi çok severler. Bilgiyi en çok seven iki mizaç vardır 1 ve 5. 1 bilgiyi öğrenip hemen uygulamak ister. 5 ise bilgiyi öğrenir ve daha da fazla, daha da fazla öğrenmek isterler. Öğrenmeyi, uzmanlaşmayı sever. Bilgiyi çok iyi kategorize ederler. Onun için akademi dünyasında çok fazla 5 vardır. Mesela Aziz Sancar bu mizaç tipine bir örnektir. Biz onu Nobel ödülü alıncaya kadar tanımıyorduk. Çünkü bu mizaç tipleri sosyallik anlamında ön plâna çıkmayı sevmezler. Kendi dünyalarında işleriyle meşgul olmayı tercih ederler. Aşırı sosyallikten rahatsız olurlar.
Anlaşmazlıklara mizaç farkı olarak bakıldığında daha kolay çözülüyor…
Çocuklar açısından olaya baktığımızda bir Mizaç 2 annesi düşünün. Sosyalleşmeyi, aktif olmayı, iletişimi çok seviyor. Onun Mizaç 5 çocuğu olduğunu düşünün. Mizaç 5 çocuklarının daha asosyal kalmayı, kendi dünyasında derinleşmeyi seven bir yaklaşımı vardır. Mizaç 2 anne dokunmayı çok severken, Mizaç 5 bir çocuk çok dokunulmaktan da, dokunularak sevilmekten de hoşlanmaz. Şimdi Mizaç 2 bir anne, Mizaç 5 çocuğuna bu projeksiyonla baktığında, bunu psikolojik rahatsızlık olarak tanımlayabilir. Ama bu durum bir rahatsızlık değil. Kendi realitesi bu. Bunlar anlaşılamadığı için pek çok konuda sanki arıza varmış gibi veya birbirimizi anlayamamak, yadırgamak ve eleştirmek gibi noktalarla ilerleyebiliriz. Mizaç farkı dediğimizde ise konu daha rahat çözülebiliyor.
Kaldığımız yerden mizaç tiplerine devam edelim o halde…
Mizaç 6: Biraz daha güven arayışında olan, bu güveni sağlamak için de detaylı bilgiye çok fazla önem veren, fazlasıyla bilgiyi öğrenmek isteyen ama bu bilgiyi riskleri azaltmak için arayan bir mizaçtır. Mesela II. Abdülhamid bir Mizaç 6’dır. Babası onu çocukken severken, ‘benim şüpheci ve dikkatli oğlum’ diye severmiş. Bir şüpheciliği var ve bu özelliği sayesinde Türkiye’deki çapraz hafiyelik sistemini kurmuş. Çocuklar üzerinden düşünecek olursak da biraz daha ürkek, kaygıya eğilimli çocuklar olduğunu söyleyebiliriz.
Mizaç 7: Hareketli, enerjisi yüksek, deneyime daha iştahlı, pratik zekâları daha güçlü mizaçlardır. Bu mizaçlardaki çocuklara genelde dikkat dağınıklığı, hiperaktivite gibi tanımlar koymaya hemen meylederiz. Bu tanımı koymadan önce çocuktaki, mizacın, arayışın bu olduğunu bilinmeli. Bu çocuk niye bu kadar hareketli? Neden diğerlerinden daha fazla koşturuyor? Çünkü deneyimlemek istiyor. Hemen bir hastalık tanımlamak yerine, bu çocuğun mizacında, arayışında bu var diye okuyabilir ve değerlendirebiliriz. Rahmetli Turgut Özal, Mehmet Ali Birand, Barış Manço gibi isimleri bu mizaca örnek verebiliriz.
Mizaç 8: Hakimiyet arayışında olan, hükmetmeyi, gücünü fark etmeyi arzu eden, iyi bir liderlik potansiyeli olan, adalet anlayışları yüksek mizaçlardır. Enneagram tanımlamaları içerisinde her mizacın sağlıklı, sağlıksız seviyesi vardır. Sağlıklı seviyesinde çok iyi bir lider olurken, sağlıksız seviyesinde bu potansiyel bir psikopata da dönüşebilir. Yani Hz. Ömer’in (ra) kişilik yapısına baktığımızda bir Mizaç 8 görebilirsiniz. Ama bununla beraber böyle zulüm etmiş, tarihe geçen bazı zalim insanlara da baktığınızda Mizaç 8’i görebilirsiniz.
Mizaçların arayışları yapısı itibari ile olumlu ya da olumsuz olarak tanımlanacak şeyler değil. Ama getireceği sonuçlar itibari ile olumlu ya da olumsuz sonuçlara gebeler. Şöyle bir örnek verebilirim mesela eti düşünün. Normal bir et potansiyel olarak köftedir, büryandır, kebaptır, dönerdir. Ama aynı et potansiyel olarak leştir, çok pis kokan bir şeydir. Ama normal baktığımızda et ne leştir, ne de kebaptır. Bu potansiyelleri üzerinde taşır. Mizaçlar da böyle. Doğuştan getirdiğimiz mizaçlar olumlu ve olumsuz potansiyelleri, avantajlı ve dezavantajlı potansiyelleri üzerinde taşır. Bulunduğu çevresel faktörlere bağlı olarak gördüğü eğitim, sosyal ortama bağlı olarak, olumlu veya olumsuz potansiyelleri açığa çıkar. Bu olumlu potansiyellerin açığa çıktığı haline sağlıklı, diğer duruma sağlıksız hal diyoruz. İşte sağlıklı halde iyi bir lider olurken, Mizaç 8’in sağlıksız hali de sorunlu bir kişilik olabilir.
Mizaç 9: Çok uyumlu mizaçlardır. Uyumu, dengeyi ararlar. Hem bedensel, hem zihinsel olarak bulundukları yerde kalmayı ve konforlarını bozmamayı ve dengeli kalmayı ararlar. Onun için barışçıldırlar, fevrilik yapmayı sevmezler. Annelerin gezmeye gittiklerinde, yanlarında oturtup, ‘aman bir yere kımıldama çocuğum’ deyip de o gezme boyunca hiç kımıldamayacak çocuklardır. Akıllı uslu diye de tanımlanırlar ama bu çocukların mizacı böyledir. Uyumu severler çünkü sorun çıkartmayı istemezler. Bunların yetişkin haline baktığınızda da, liderlik, eğitimcilik yaptıklarında veya ebeveyn olarak, daha demokrat dururlar. Herkesi kucaklamaya çalışırlar.
Temel arayışlar çocukluğumuzla başlayıp, hayatımızın nihai noktasına kadar her zaman bize etki eden arayışlardır. Bunları değiştirebiliyor muyuz? Hayır değiştiremiyoruz. Yani elma ağacını, daha iyi bir elma ağacı yapabiliriz. Ama elma ağacını asla armut ağacı yapamayız.
O zaman çocukları mukayese etmenin, ne kadar yanlış olduğunu anlıyoruz…
Ağaca göre bahçıvanlık şekli değişir ta ki o ağaç daha verimli, daha gürbüz, daha sağlıklı olabilsin. Tabi öncelikle bahçıvanın ağacı tanıması, özelliklerini bilmesi lazım. Ebeveynler, eğitimciler, kendimiz ve muhatabımız olan eşlerimiz, çocuklarımız hangi mizaç üzereler, hangi tohumla dünyaya geldiler? Arayışları ne, dünyayı nasıl okuyorlar? diye bakmamız lazım. İletişim problemlerimizin ekserisi de bundan kaynaklanıyor. Dolayısıyla öncelikle kendimizin mizacını, sonra da muhatabımızın mizacını bilerek ilerlediğimizde sağlıklı bir iletişim ortaya çıkabilir.