Yüce dinimizde “can ve yürek” taşıyan her canlıya şefkat, merhamet ve yardım teşvik edilmiş, acı ve eziyet vermek, dövmek, sebepsiz yere öldürmek de nehyedilmiştir. Hattâ, bir günahkâr kadının, sırf bir köpeği suladığı gerekçesiyle bağışlandığı ve Cennete konduğu Peygamber Efendimiz (asm) tarafından bildirilmiştir.1 Bu hadiseye bağlı olarak Allah Resûlü’nün (asm): “Kendisinde hayat eseri olan her yaş ciğerde aynı sevap vardır.” buyurması2, hangi cins olursa olsun, hayvanlara karşı müşfik olmanın ve sevecen davranmanın dînimizin mühim bir emri olduğunu kavramamıza yeter.
Fakat bu demek değildir ki, hayvanlardan gelecek zarara karşı kendimizi korumayalım, hayvanların her şeyini alıp başımıza gözümüze taç yapalım! Hayvanların zararlarından kendimizi korumamız ve onları zararlı olabilecek ortamlardan uzaklaştırmamız da dînimizin emridir. İmam-ı Azam boynuzlu bir öküz görünce yolunu değiştiriyor. Ve kendisine dönen şaşkın bakışlara: “Onun boynuzu varsa, benim de aklım var!” diyor.
Köpeğin yediği kaptan da, salyasından da korunmalıdır. Peygamber Efendimiz (asm): “Köpek herhangi birinizin kabının içindekini yalarsa, onu döksün. Sonra o kabı yedi defa yıkasın.”3 buyurmuştur. Köpeği eve almak da, aynı derecede câiz değildir.
Diğer hayvanlara oranla köpeğin % 92.5 daha fazla kuduz riski taşıdığını, ayrıca evlerde alıkonulduğunda dehşetli bir hastalık olan “ekinokok=kist idatik” aşılayıcılığı vasfı taşıdığını bugünün modern tıbbından öğrendikten sonra, Allah Resûlü’nün (asm) bin dört yüz yıl önce köpeklere özgü neden bir tedbir getirdiğini daha iyi anlamak mümkün olabiliyor.
Ne var ki köpekler, çabuk evcilleşmesi, çabuk eğitilebilir olması, özel kabiliyetler geliştirebilmesi, sahibine aşırı bağlılığı, sıcak kanlılığı, bağlı bulunduğu evi koruyuculuğu ve sâir farklı meziyetleri dolayısıyla geçmişten günümüze insanların ilgisini hep kendisine çekmiş ve hattâ insanları kendisine bağlamayı başarabilmiştir.
Köpeklerin keşfedilen muhtelif kabiliyetlerinden faydalanmakta bir sakınca yoktur. Nitekim Peygamber Efendimiz (asm), koyun, ziraat veya av köpeği olarak köpeklerden faydalanmaya izin vermiştir.4 Fakat Allah Resûlü (asm) faydalanma amacı olmaksızın köpek barındırmayı, bilhassa köpeklerin evlerin içine alınmasını yasaklamıştır.5
Hazret-i Âişe (ra) bildirmiştir: Cebrâil (as) geleceği bir saat hakkında Resûlullah (asm) ile sözleşti. Nihâyet sözleştikleri saat geldi, fakat Cebrâil (as) gelmedi. Resûlullah (asm) elindeki asâsı ile beklemekte idi. Elindeki asâyı attı ve: “Allah sözünden dönmez, resûlleri de dönmez.” buyurdu. Sonra arkasını döndü ve serîrin altında bir köpek yavrusu gördü. Bunun üzerine: “Yâ Âişe! Bu köpek buraya ne zaman girdi?” buyurdu. Âişe (ra): “Allah’a yemin ederim ki, bilmiyorum.” dedi. Resûlullah (asm) köpeğin çıkarılmasını emretti. Köpek çıkarıldı.
Hemen ardından Cebrâil (as) giriverdi. Resûlullah (asm) Cebrâil’e (as): “Bana geleceğin saati söz vermiştin. Ben de oturup bekledim. Fakat gelmedin!” buyurdu. Cebrâil (as):
“Beni söz verdiğim saatte gelmekten alı koyan, senin evinde bulunan köpekti. Biz melekler, içinde köpek ve suret bulunan bir eve girmeyiz.” dedi.6
Şu halde anlaşılıyor ki, köpeğin kabiliyetlerinden istifade etmek caiz olsa da; köpeği eve almak, köpek için israf ölçüsünde lüks harcamalarda bulunmak, yediği kaptan yemek, salyasından ve saçması muhtemel hastalıklardan korunmayı ihmal etmek câiz değildir.
Hayvana zulüm
Ameller niyetlere göredir. Hayvana zulüm yapmadıkça, aç, susuz, yemsiz, gıdasız, ilaçsız, dermansız, uykusuz ve yorgun bırakmadıkça, hayvanı taciz etmedikçe, dövmedikçe, kafeste kuş veya keklik beslemek, akvaryumda balık beslemek, kümeste horoz veya tavuk beslemek, ahırda deve veya hayvan beslemek haram değildir, mubahtır. Fakat hayvan taciz edilirse, hayvana sıkıntı verilirse, aç ve susuz bırakılırsa, dövülürse, vurulursa, dilsiz hayvana acı verilirse hayvanın tek şikâyet mercîi Âdil-i Hakîm olan Allah’tır. Bu bilinmelidir.
Hayvan dövüştürmek zulümdür, insanlık dışıdır, günahtır. Bu, hayvana sıkıntı verir, yaralar, taciz eder. Hayvan dövüştürülmek için, güreştirilmek için, birbirine ezdirilmek için, sadist duygularımızı tatmin etmek için beslenmez. Böyle hayvanlar yarın mahkeme-i kübrada sahibinden şikâyetçi olurlar.
Asr-ı saadette böyle bir deve, sahibinden Allah Resulüne (asm) şikâyetçi olmuştu.
Ebû Hüreyre (ra) bildiriyor ki: Bir gün bir deve bir bağda kızdı, vahşîleşti. Yanına kimseyi sokmuyor, herkese hücum ediyordu. Devenin yanına Resûl-i Ekrem (asm) girince, deve geldi, ikrâmen secde etti ve Resûl-i Ekrem’in (asm) yanında sakinleşerek kalktı.
Resul-i Ekrem (asm) deveye yularını takarken deve dedi ki:
“Beni çok meşakkatli şeylerde çalıştırdılar. Şimdi de beni kesmek istiyorlar. Onun için kızdım!”
Resul-i Ekrem (asm) deve sahibine “Böyle midir?” diye sordu. Deve sahibi mahcubiyetle hatasını itiraf eyledi.7
Hayvanlar dilsizdirler. Ama hakkı hukuku bilmez değildirler.
Dipnotlar: 1- Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 1366., 2- Buhârî, Şirb, 1066., 3- Müslim, Tahâre, 89., 4- Buhârî, Hars, 1047., 5- Buhârî, Hars, 1046., 6- Müslim, Libas, 81. 7- Müslim, 1/268