Korku denildiğinde aklınıza gelen ilk üç şey nedir diye sorsam? Muhtemelen herkesin aklına ilk olarak en çok korktukları şeyler geldi. Korku; kimileri için hoşlanmadığı bir hayvan veya haşarat, kimileri için karanlık, kimileri için yükseklik, kimileri için ise sahip olduklarını kaybetme duygusudur. Korku kelimesinin zihinsel çağrışımlarını sorguladığımızda tehlike, bilinmezlik ve mücadele üçlüsü ile karşılaşırız. Bu üçlü de bize korkunun mahiyetini bildirir niteliktedir.
Korku duygusunun biyolojik temellerine baktığımızda yaşamın devamlılığı için son derece faydalı ve önemli bir duygu olduğunu görürüz. Ancak genel kanı olarak korku duygusu, negatif bir duygulanım olarak algılanır, bir zayıflık olarak görülür. Bu algının sebebi korku duygusunun kendisinden ziyade tehlike algısını oluşturan unsur kaynaklıdır. Korku unsurları kişiden kişiye değişir. Bireyin anne karnından itibaren edindiği kötü tecrübeler korku unsurlarının belirlenmesinde rol oynar. Bebeklik döneminde annesinden sıkça uzak kalmış çocukta oluşan terk edilme hissi, ileriki yaşlarda kaybetme korkusunun baskın olmasına sebep olabilir. Birey özellikle bebeklik-çocukluk çağlarında edindiği kötü tecrübeleri kalıcı hafızaya kodlar ve ileriki yaşantısında tekrarı ile karşılaşmamak için kendini korumaya alır. Bununla beraber edinilen tecrübeler korkunun tek kaynağı değildir. Gözlemlenen-aktarılan tecrübeler de korku unsurunun oluşmasına kaynaklık edebilir. Eğer çocuk köpekten korkmuş birine şahit olursa, köpeği bir korku unsuru olarak kaydeder ve ona yaklaşmaktan çekinir. Bir de korumacı içgüdüler ile ailelerin çocuklarına aktarmış olduğu korkular var ki biz doktorların onlar ile başı belada. Bu tip korkular da öğrenilmiş korkular olarak nitelendirilebilir.
Öğrenilmiş korku, herhangi bir tecrübe temeli taşımaksızın bireyin herhangi bir unsuru tehlike unsuru olarak öğrenmesidir. Öğrenme kaynağı ise çoğunlukla çocuğun annesi veya yakın çevresinden sonsuz güven duyduğu kimselerdir. Bu yüzden öğrenilmiş korku çoğu zaman tecrübe edilmeye gerek duyulmaksızın kaydedilir ve kişi korkusu ile yüzleşmekten çekinir. Yetişkin bir birey olduğunda aklı ile korku unsurunun korkulacak bir şey olmadığını düşünse dahi ön yargılarından kurtulamaz.
Bu derinlikte bir korkunun çocuğa öğretilmesindeki amaç nedir peki?
Her ebeveyn çocuğunu kendine göre en iyi şekilde yetiştirme çabası içerisindedir. Problem teşkil eden ise çoğu zaman kullanılan yöntemdir. Bir örnek ile açıklayacak olursak; çocuğunu yüksekten düşme riski olan bir yerden uzaklaştırmak isteyen annenin “Orası çok yüksek, tehlikeli, aaa ben bile çok korktum, düşersek ölürüz…” gibi cümlelerle korkutma yoluyla alıkoymaya çalışması, çocuk için çok derinlerde yüksekliğe karşı bir korku oluşmasına neden olur. Aynı yöntem bir kaç kez tekrar edildiğinde yükseklik öğrenilmiş korku olur. Ebeveyn çocuğunu tehlikeden uzak tuttuğu için kendisini başarılı görse de, yapmış olduğu öğreti çocuğun ileriki yaşamı için faydadan çok zarar taşıyan niteliktedir. Toplumda birçok şeyden korkan, sürekli değişik kaygılar ile yaşamdan kendini soyutlayan bireylerin mutlu olabilme sınırlarının da kısıtlandığı bilinen bir gerçektir.
Öğrenilmiş korkuların toplumumuzda en çok rastlanılan çeşidi şüphesiz “iğne” ve “doktor” korkusudur. “Yemeğini yemezsen seni doktora götürürüm, yaramazlık yaparsan doktor sana iğne yapar” şeklinde cümleler maalesef anneler tarafından çok sık kullanılıyor. Bu söylemler nedeniyle çocuğun bilinçaltında doktor ve iğne birer korku unsuru olarak şekilleniyor. Bu öğretilerle yetişmiş bir çocukla henüz ilk karşılaşmada iletişim kurmakta zorluklar yaşanıyor. Çocuk, doktoru bir korku unsuru olarak tanıdığı için konuşmak dahi istemiyor. Kaldı ki muayene olmak…
Sağlık, hayatın en temel ihtiyacıdır. Bununla birlikte günümüzde hiçbir bireyin “benim yolum doktora hiç düşmedi, doktora ihtiyacım yok” gibi cümleler kurması imkansız. Peki neden çocukları mızı doktor korkusu ile yetiştirmeye devam ediyoruz? Toplumumuzda yetişmiş bireylerde aşamadığımız “iğne”, ”dişçi” gibi fobilerimizi yetişen neslimize aktarmakla ne kazanacağız?
Bakmış olduğum hastalar üzerinden bir değerlendirme yaptığımda yetişkinlerde yaklaşık % 90 oranında iğne veya dişçi fobisi mevcut. Korkuyu sorguladığımda çoğu geçmişte yaşamış olduğu kötü tecrübeleri kaynak gösteriyor. Çocuk hastalarda ise durum farklı. Onlarda tecrübe yok ancak korku var. Neden korkuyorsun dediğimde ise çoğunlukla ‘bilmiyorum’ cevabını alıyorum. Sohbetin devamında “Sana buranın korkunç bir yer olduğunu kim söyledi?” şeklinde bir soru yönelttiğimde çoğu kez problemin kaynağını öğreniyorum. Öte yandan ailesinde “dişçi” korkusu taşımayan veya daha önce kendisine hiçbir bilgi verilmemiş olan çocuklarda, önyargısız bir tanışma ile güle oynaya tedavi yapabiliyoruz.
Doktor korkulacak bir kişidir veya can acıtan işlemler yapar algısı çocukta oluştuğunda bunu aşmak gerek aile için, gerekse hekim için çok zor olabiliyor. Çocuklarda bu algının oluşmasının sebebi kimi zaman kulak misafiri olduğu bir sohbet, kimi zaman da gözlemlediği bir durum. Zira çocuklar çevrelerine karşı zannettiğimizden çok daha duyarlı. Bazen de ailelerin çocuklarına telkin verirken kullandığı yanlış seçilmiş kelimeler bu algının oluşmasına sebep olabiliyor. “Hiç canın acımayacak, Korkulacak bir şey yok” ebeveynlerin çocuklarını yüreklendirmek (!) için kullandığı cümlelerden. Bu tip söylemler çocukta “demek ki korkulacak bir şey var” kaygısını oluşturuyor. Oysa verilen telkinin “Sağlığımız için muayene olmalıyız, İhtiyacımız varsa tedavi almalıyız” şeklinde ayrıntısız, sade ve herhangi bir itiraza meyil ettirmeyecek kararlılıkta olması çocukta korkudan ziyade güven duygusunu pekiştirir. Bunun yanında tedavinin şekli ile alakalı merak edilen konular için de doktorla çocuktan ayrı görüşme oldukça önemlidir. Zira çocuğun yanında “Hocam iğne yapıyor musunuz, canı acır mı?” gibi söylemler çocukta korkuyu tetikliyor.
Çocuklarının her zaman için huzurunu, mutluluğunu isteyen ebeveynlere notumuz: Çocuklarınıza korkularınızı öğretmeyin 🙂
*Di̇ş Heki̇mi̇ Z. Zülal Eravcı
Gerçekten de çocuklarımıza farkında olmadan korku tohumu atıyor, bir ömür onunla birlikte büyütüyoruz. Sağlık alanı da bu öğretilmiş korkuların başını çekiyor. İnşallah yeni nesil anneler daha dikkatli ve daha bilinçli olurlar. Yazarı tebrik ediyor, yazılarının devamını diliyorum.
‘Korkunun ecele faydası yok’ demiş atalarımız. işin ustası, erbabını bul ve yaptır. Eğer hayatında kaliteli ve sürdürülebilir bir yaşam konforu istiyorsan tabi.