Tarih boyunca içi farklı şekillerle doldurulmuş ‘güzellik ve beden algısı’nı Uzman Klinik Psikolog Rukiye Karaköse ile konuştuk…
Dilerseniz ilk olarak zaman içerisinde değişerek, günümüze gelen ‘güzellik’ algısından başlayalım.
Güzellik tarih boyunca insan zihninde olan bir kavram. İnsan güzele meyil eder, çekim duyar. Gözümüz, gönlümüz estetik olanı arar. İnsanın beyin yapısı incelendiğinde, burada da güzelliği, estetik olanı fark eden ve ona yönelen bir yapılanma vardır. Hatta bebekler, altın orana uygun simetrik, güzel olarak tanımlanan yüzler gördüklerinde, daha güzel tepki veriyorlar. Daha bebekken bunu ayırt ediyorlar ve kendilerine daha yakın buluyorlar. İnsan fıtratında güzele ve güzelliğe bir meyil var ama bu bir donanım olarak beynimizde de bulunuyor. Biz insan olarak, bir donanımla dünyaya geliyoruz. Ama dünyaya geldikten sonra bu donanımın içine bir yazılım yükleniyor. Bu da içinde yaşadığımız toplumun, çağın, coğrafyanın, kültürüne göre şekillendiriliyor, içi dolduruluyor. Mesela Rönesans Dönemi’nde biraz daha kilolu diyebileceğimiz, balık etli diye tabir edilen insanlar daha güzel kabul edilirken, son 10 belki 20 yıl içerisinde de aşırı anoreksik, hastalıklı derecesinde zayıf olmak, güzel kabul edilmeye başlandı. Bunun sağlıkla ya da zindelikle pek ilgisi yok açıkçası. Sadece değişen, dönemsel güzellik algısıyla ilgili bir şey. Evet, güzeli arayan ve görmek isteyen bir yanımız hep var ama bu güzelin içinin neyle dolacağı, neyle tanımlanacağı, döneme, yaşanılan coğrafyaya, çağa bazen ülkeye göre değişebiliyor.
Günümüz insanına ‘beden’ üzerinden dayatılan güzellik kavramı var. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Biz eğer güzellik kavramının içini sağlıklı bir biçimde doldurmazsak, popüler kültür bunu fazlasıyla yapacaktır. Medyanın her kolu, billboardlar, reklamlar hatta oyuncaklar bile bunun taşıyıcıları olacaktır. Bir şöhreti olan, kamuoyunda, göz önünde olan insanlar da bunun öncülüğünü yapıyorlar maalesef. Sadece beden üzerinden var olma, ‘güzel, zinde, fit, genç ve çekiciyse var olabilme’ gibi bir hayat tarzını, insan algısına sunuyorlar. Takip edilen insanlara ve medyanın film, dizi bazen de reklamlarda sunduklarına baktığımızda, ‘genç ve güzelsen, çekiciysen değerlisin. Değerin bundan ileri geliyor’ mesajları görüyorum. Bunlara maruz kalan insanların da sıkça daha güzel, daha fit, daha zinde görünmek için bıçak altına yattığını, ameliyatlar olduğunu, acılar çektiğini, maddî, manevî bedeller ödediğini görüyoruz. Hatta o kadar yaygınlaştı ki, sanat ya da gösteri dünyasında olmayan pek çok insan, yoğun bir şekilde estetik operasyonlar geçirmeye başladı. Hem dünyada, hem ülkemizde bu konuda çok ciddi bir oranda artış var. Bu noktadan baktığımız zaman görüyoruz ki, biz artık kendimizi değerli hissetmek için, iç dünyamızdan gelen bazı unsurlara başvurmayı bırakmışız. Kendimizi değerli hissetmek için dış dünyanın bize sunduğu, o görsel maddî ve bedensel özelliklerimize vurgu yapıyoruz, onların altını çiziyoruz. Mesela mide küçültme ameliyatı bugünlerde çok gündemde. Bu ameliyat, belli bir kilonun üzerinde olanlara, beden kitle indeksine bakılarak yapılıyor. Kilosu ciddi oranda yüksek olan ve gerçekten başka türlü kilo veremeyen insanlara, doktor raporlarından sonra yapılabilecek ciddi bir ameliyat. Ama son dönemde, kilosu aşırı olmayanlar da, bunu kolay bir yöntem olarak görmeye ve mide küçültme ameliyat olma sınırına gelmek için, bile-isteye kilo almaya başladı. Bu ameliyat sonrası komplikasyon, midede kaçak olması gibi sebeplerle, ölümlere varan sıkıntılar yaşanabiliyor. Ama bu bile caydırmıyor insanları. Çünkü ‘böyle bir şeyi satın alabiliyorum, bedelini ödeyebiliyorum, o halde daha güzel, daha ince olmam benim hakkım” diye düşünüyor. Biz bugün vücuda, sağlıklı bir organın, kesilip alınabileceği, tasarlanabilir bir materyal olarak bakmaya başladık maalesef.
Peki ne yapmalıyız?
Çocuklarımıza değerlilik duygusunu bedenden bağımsız olarak vermeliyiz. Mesela küçük bir çocuk hâyal edin, çok güzel, sevimli, tatlı bir çocuk. Bütün çocuklar kendini sevdirir ama bazılarının farklı bir albenisi olur. ‘Gözleri ne kadar güzel, masmavi’ deriz bazen. Biz bunu vurguladıkça, bu çocuk kendisini mavi gözden ibaret zannetmeye başlıyor. Bunun çok büyük bir değer olduğunu düşünüyor. Bir çocuğa, farklı kişilerden olmuş dahi olsa, devamlı bu tarz şeyler söylendiğinde bir ego şişmesi yaşıyor. Zamanla da kendini güzelliğiyle tanımlıyor, kendini bedeninden ibaret var saymaya başlıyor. Ya da başka bir çocuk yanında bedensel özellikleriyle övüldüğü zaman, diğer çocuk komplekse giriyor. Bugün pek çok kız çocuğu 18 yaşını doldurduğunda, ailesinden hediye olarak, burun estetiği veya başka bir estetik operasyon istiyor. Biz çocukların ve gençlerin sürekli fiziksel özelliklerinin altını çizersek, bunlardan dolayı onları över ve kıymet verirsek, o da kendini bundan ibaret bilecektir. Onun için daha çok ‘Ne kadar çalışkansın, ne kadar disiplinlisin seni takdir ediyorum. Ne kadar doğru sözlüsün bu çok güzel bir özellik. Bu yönüne hayranım.’ gibi manevî güzelliklerinin altını çizmemiz lazım. Beden bize doğuştan verilen, seçmediğimiz bir şey. Artılarıyla, eksileriyle, hastalıklarıyla, engelleriyle, bazen de avantajlarıyla sunulan bir hediye ve nimet. Beden bize verilmiş bir emanettir, bu emanetin sağlığını bozamayız. Sigara içmememiz, sağlıklı beslenmemiz lazım. Vücuda gönderdiğimiz gıdaların, aldığımız ilaçların ne olduğu da önemli. Çünkü bu beden emanetine iyi bakmamız lazım. Onu derli toplu sağlıklı tutmamız, öz bakımımızı yapmamız lazım. Aynaya baktığımızda kendimizden hoşnut olmamızda, öz bakımımızı yapmamız ve estetik, zarif olmamızda bir problem yok. Estetik ve zarif görünmek, inancımızın da bize öğrettiği bir şeydir. Psikolojide de bir insanın yaşına konumuna ve sosyal ortamına uygun şekilde bakımlı olması, öz bakımını yapması ruh sağlığının belirtisidir. Problem olan kendine bakmak değil, bunu abartmak ve kendini sadece bundan ibaret zannetmek. Bedenimiz bizim yalnızca kabuğumuz, özümüz değil. O yüzden çocuklarımıza değer verirken, önemli olanın sağlık olduğu, bir insanı güzel veya çekici yapan şeyin sıcaklığı, samimiyeti, gülüşü, iyi niyeti ve insanlarla kurduğu dostane ilişkiler olduğunun altını çizmemiz ve küçüklükten itibaren bunu daha fazla işlememiz lazım.
Güzellik ve estetik kavramları hayatımızda ne derece yer almalı? Hangi noktadan sonra sağlıksız bir hale/ takıntıya dönüşebilir?
Dismorfofobi diye bir bozukluk var. Kişi bedeni sağlıklı ve düzgün olduğu halde, kendini olduğundan çok daha kilolu, çok daha zayıf, çok daha kusurlu algılıyor. Bu yüzden de bedenine sürekli müdahale ediyor. Bu da artık literatüre girmiş bir rahatsızlık. Bu düzeyde takıntı yaptıysak, mutlaka bir uzman yardımı almamız ve benlik değerimizi çalışmamız lazım. Ben neden bu kadar değersiz hissediyorum ve kendime değer vermek için, sürekli dışarıdan bir müdahaleye ihtiyaç duyuyorum? Bunun için de biraz iç alemimizi doldurmamız gerekiyor.
Kozmetik sektörü
Kesinlikle kökeninde ekonomik faktörler var. Çünkü insanların bunun için para harcamaktan kaçınmayacakları biliniyor. Mesela kozmetik sektörü savaşın olduğu yerde bile çok kolay gerilemez. İnsanlar savaş zamanı bile morallerini yüksek tutmak için ve kendilerini iyi hissetmek için kozmetik harcamalarından vazgeçemiyorlar. Mesela Amerika da savunma sanayisinden sonra en çok paranın döndüğü sektör, kozmetik sektörü. Moda, kozmetik, diyet, estetik operasyonlar buralarda da çok ciddi bir endüstri dönüyor. Ekonomi biliminin, pazarlama ve reklamın, bugünkü işlevi, aslında yeni ihtiyaçlar oluşturmak.
Güzellik ve estetiği takıntı haline getirenlere, bilhassa da gençlerimize neler tavsiye edersiniz?
Özellikle ergen kız çocuklarında görüyoruz ki, daha 17 yaşında görünürde hiçbir problem yok ama çirkin buluyor kendini, sokağa çıkmak istemiyor. 36-38 beden, bir altmış beş boyunda gayet orantılı, ölçü bir kız çocuğu ama kilo veremiyorum, zayıflayamıyorum, çok şişmanım diye ağlayabiliyor. Bunlar çok ciddi üzüntü oluşturuyor çocukta. Peki neden? İzledikleri filmlerde, dizilerde aslında çok sağlıksız olan anoreksia, bulimia gibi yiyip kusarak da olsa zayıf kalan figürler var. Bu insanlar bir sürü sağlıksız operasyon geçiriyorlar, ölümden dönüyorlar, bazıları yiyip kusarak, bazıları kokain gibi maddeler kullanarak zayıf kalıyor. Gençlerimiz işte bu figürleri görüp ben çok şişmanım diye kendini ciddi üzüntülere sokuyor. Ruh sağlıkları etkileniyor. Bundan 50-60 yıl öncesine kadar, zayıflık takıntısı bu kadar yoktu. 1960’ larda Twiggy isminde, sıska olarak bilinen Avrupa’da ünlü olan bir manken kızcağız var. Aşırı, hastalıklı denecek kadar zayıf. Ondan sonra bu furya günümüze kadar geliyor. Fransa geçen yıl, genç kızlarımızı sağlıksızlığa özendiriyor diye, sıfır beden mankenlerin podyuma çıkmasını yasakladı. Bunun bütün dünyaya yayılmasını diliyorum. Çünkü, gerçekten sağlıksız olan bir beden algısını, medya eliyle yerleştirdiler.