Fikir Bahçesi

Dindar kadınların evlilik tercihleri-1

Bundan önceki çalışmada; asla içinden bakamayacağım bir cins üzerinden, gözlem ve bazı araştırmalardan faydalanarak birtakım tartışmalarda bulunmuştum. Birçok hanımefendiden müsbet mesajlar almama rağmen, beyefendilerden hiç mesaj gelmedi. Eleştiri bir yana, “Hayır, aslında öyle değil. Doğrusu böyledir” şeklinde bir yorum dahi almamış olmamı, yazılarımın erkek okuyucular tarafından pek okunmamış olmasına yoruyor ve bunu kendi adıma bir başarısızlık olarak addediyorum. Bilhassa eksik ve hatalarımın fark edilmesi benim için istifadeli olacaktı. Nasip… Öyleyse bu defa kendi cinsim üzerinden bu konuları mütalaaya devam edeyim diyorum. Madem derginin kadın okuyucuları fikirlerini paylaşmak hususunda daha girişken, bunun bizim yazılarımıza da faydası olur kanaatindeyim. Esasen önceki çalışma, dergimizin Kasım kapak konusu olan ‘güzellik’ kavramının bir alt başlığı olarak ortaya çıkmıştı. Ancak konuyu tartışırken yardım aldığım evlilik meselesi, daha o zaman farklı mülahazaları zihne getirdi. Daha önce dolaylı da olsa dindar erkeklerin evlilik tercihlerinin üzerinde durduk. Peki, acaba günümüz dindar kadınlarının/genç kızların evlilik tercihlerini incelemeye alsak, neler bulabiliriz?

Tıpkı erkeklerde olduğu gibi kadınlarda da güzel bulma/beğenme evlilik için önemli bir kriter; ancak ben bu konuyu daha farklı ve önemli olduğunu düşündüğüm bazı başlıklar üzerinden tartışmayı tercih ediyorum. Bu başlıklara geçmeden önce, zihin haritama takılan bazı noktaları paylaşmadan edemeyeceğim.

Kadın ve erkek arasında cereyan eden ve hukuksal/toplumsal düzenin bir gereği olarak onları evliliğe götüren duygusal dalgalanmanın belirli bir başlama yaşı yok. 2,5-3 yaşlarında cinsel kimliğin oluşması, yani her iki cinsin de kendini diğer cinsten ayırt etmeye başlaması ile birlikte karşı cinse farklı bakmanın başladığını söyleyebiliriz aslına bakarsanız. Tabiî ki çocuğun psiko-biyolojik altyapısı, aile dinamikleri, eğitim vb. etkenler bu cinsiyet algısının nasıl şekilleneceğinde önemli rol oynuyor. Ama bu yaşlarda başlayan ayrışmanın giderek artması ve nihayet buluğ çağındaki fizyolojik olgunlaşma ile birlikte karşı cinse karşı bir cazibeye dönüşmesi herkesin bildiği ve yaşadığı bir gerçek. Elbette bu duygulanmaların evliliğe dönüşmesi çok daha ciddi bir iş ve fiziksel olgunlaşmanın beraberinde ruhsal birçok olgunluğu da gerektiriyor. Ne var ki, toplumumuzda kadınların, özellikle dindar kadınların erkeklere göre evliliğe daha erken yaşlarda yeşil ışık yaktığını düşünüyorum. 

Erkek ve kadına biçilen roller…

Toplumumuzda erkeğe ve kadına biçilen rollerin farklılığı, bana göre bunun en önemli sebebini oluşturuyor. Başlığa göre ilk akla gelen din olgusunu daha sonra ele alacağım; çünkü bu bahsettiğimin İslâm peygamberinin (asm) hayatında ve İslâm’ın ilk yıllarında tam olarak böyle cereyan etmemesi ve son yüzyıla kadar Avrupa toplumlarında etkisini gösteriyor oluşunun bizi düşündürmesini istiyorum. Nasıl bir farklılıktan bahsediyorum cinsiyet rolleri derken? Mesela daha küçük yaştan itibaren kız ve erkek çocuklarının hayata dair beceriler kazandırılırken anne ve baba arasında paylaştırılmasını düşünün. Kız çocukların daha çok annesiyle vakit geçirmesi, ev işlerinde, varsa küçük kardeşinin bakımında ona yardım etmesi… Bütün bunlar ona hayatı boyunca lazım olacak şeyler olduğu için elbette tatbiki zarurî ve güzel, böyle bir kültür de kabul edilebilir.1 Ne var ki kadınların kendi tekeline aldığı bu vazifeleri çocuğa öğretirken bunları bir insan olarak edinmesi gereken becerilerden öte, bir kadın olarak varoluşunun bir gereği, kendini tamamlaması için mutlaka ulaşması gereken bir mertebe şeklinde göstermeleri, bu rollerin üstlenildiği evlilik kavramına da bakış açısını belirliyor. Mesela kullanılan bazı ifadelerde yer alan; “Yarın sen de evlendiğinde bu işleri tek başına yapacaksın. Erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer. Bunları öğrenmezsen kimse seni istemez. Böyle yapmazsan iki günde seni kapının önüne koyarlar” gibi mesajların, o kız çocuğuna bu prototipte bir kadın olmaya programlanmaktan başka bir yol bırakır mı, düşünelim.

Bugün, yakın geçmişe nazaran (İslâm’ın ilk yılları kadar geçmişe değil) eğitim seviyesinin yükselmiş, özellikle kız çocuklarına da erkek çocuklarına sunulan kadar eğitim fırsatı sunuluyor –sunulmanın da ötesinde hukukî ve toplumsal bir zaruret haline getirilmiş- olması, hatta bunun neticesi olarak iş hayatında, bilimsel, teknolojik, akademik dünyada kadınların ziyade yer edinmiş olması yukarıda bahsettiğimiz algıyı değiştirmediği gibi, aksine kadınlardan beklenen rolleri artırmış durumda. Çünkü bugünlerde kız çocuklarını hem eğitimli, kültürlü, iş hayatı olan hem de ev işlerinde maharetli, güzel yemekler yapan anneler yetiştiriyor.

Öte yandan, toplumdaki bu değişikliklerin kadınların evlenme yaşını ilerlettiğini de biliyoruz. Fakat bu veri, bizim düşüncelerimizi cerh etmeye yetmez. Çünkü evlilik yaşının ilerlemiş olması, evliliğe olan ihtiyacın ve evlilik plânlarının çok daha erken uyandığı gerçeğini değiştirmiyor. Uzayan eğitim yılları evliliğin ertelenmesi için başlı başına bir sebep; fakat daha önceleri hakkında evlilik konuşulan bir genç kız eğitimini buna engel olarak gösterebiliyordu. Şimdilerde ise genç kızların bir yandan okuyup diğer yandan evlilik arayışı içine girmeleri, flört veya evlilik öncesi söz-nişan ilişkilerini uzun yıllara yaymaları eğitimin zihinlerdeki evli bir kadın olma hedefini pek etkilemediğini veya evliliğe olan ihtiyacın yerini tutmadığını delillendiriyor. Hatta daha çocuk yaşlarda başlayan kız erkek ilişkilerinde, kız çocuklarının ilişkiye bir evlilik gibi bakıyor olması ve elbette her ilişkinin evlilikle nihayete ermesi beklentisi, bunun sinema sektöründeki yansımalarını da düşündüğümüzde bize gösteriyor ki evlilik kadın için bir varoluşsal amaç ve kendini gerçekleştirme basamağı olarak kabul edilmeye devam ediyor.

Evlilik hazırlıklarının cazibesi…

Kadınlarda evlilik fikrinin daha erken uyanmasına ikinci bir sebep olarak, evlilik sektörünün neredeyse tamamen kadının abartılmış, tahrik edilmiş bazı duygularını kullanarak kendini geliştiriyor olmasını görüyorum. Ev düzme, çeyiz hazırlığı, düğün-kına organizasyonları, gelinlik giyme, süslenme vb şekilde kadınlara fıtraten hoş gelen, ama çok uzun yıllardır yerleşmiş gelenek ve adetlerle artık kontrol edilemez bir hal alan evlilik hazırlıkları da genç kızların hevesini küçüklükten beri evliliğe uyandıran ve onları heyecanlandıran sebeplerden biri.

Haramdan korunmak mı?

Bir başka önemli sebep; evlilik dışı ilişkilerin toplumumuzda kadın açısından hoş karşılanmıyor olması. Yüzünü gittikçe Batı’ya dönen bir toplum olmamız, bazı konularda onlar kadar açık görüşlü olduğumuz anlamına gelmiyor. Bunun bir anlamda iyi bir şey olduğunu, dindarlıktan kaynaklı olduğunu düşünebiliyoruz belki; ancak taassubvari, eskiye saplânmış bir muhafazakarlık anlayışı maalesef bazı değerlerimizi korumaya yetmiyor. Bunu şu şekilde ölçebiliriz. Öncelikle bazı duygu ve davranışların küçük yaşlardan beri erkeğe mübah görülüp, kadında haram kabul edilmesi, bunun çarpık bir helâl-haram anlayışı olduğunu gösteriyor. Bundan başka, muhafazakar ailelerde görülen asrın şartlarına olan teslimiyet hâlini, Allah’ın emir ve yasaklarının esas sebep olmadığı şeklinde yorumluyorum ben. “Biz dindar/muhafazakar bir aileyiz. Bizi utandıracak bir şey yapma; ama evlenmek için tabii ki gez, görüş, konuş.” vb.

Peki, dindar kızların veya dindar ailelerin kızlarının erken yaşta evlilik düşüncesine ısınmasında, dindarlıklarının yani bazı fıtrî duyguları harama girmeden helâl dairesinde yaşamak istemelerinin hiç mi payı yok? Evet, bir kısmının var elbette. Fakat üzülerek izliyorum ki evliliğe yakınlık sebeplerinde yukarıda saydıklarım öncelikli olanlar için, kişide ve ailede dindarlık olsa bile, uygulamada dinden tavizler verilebiliyor. Evlenmeden önce flört dönemi yaşanması ve evlilikte beklentilerin Allah rızasından öte şeyler tarafından şekilleniyor olması da bu düşüncemi destekler kanaatindeyim.

Eğer kişi gerçek anlamda dindarlığından, kendini haramdan muhafaza etmek, Allah’ın kanunu, Peygamber’in (asm) sünnetini gerçekleştirmek dinamiğiyle hareket etse -yaşı kaç olursa olsun- attığı adımların çoğunda Allah’ın rızası çabası içerisinde olmalı, değil mi?

Şimdi de gelin dindar kızların evlilik tercihlerindeki kriterleri sorgulayalım. Bunlardan toplumsal olanlar hangileri, dinî hassasiyet kaynaklı olanlar hangileri, birlikte yorum yapmaya çalışalım.

Dipnot: Fakat bunları öğrenmeye erkek çocukları da muhtaç değil mi? Hayatı boyunca temel ihtiyaçlarını başka bir kadının karşılamasını bekleyerek ona muhtaç mı yaşayacak? Tam tersi olarak kız çocukları da dış işlerinde her zaman bir erkeğe bağımlı mı yaşayacak? Bazen hayatta her şeyin insan için olduğunu unutuyoruz. Sanıyoruz ki her şey her zaman bizim beklediğimiz seyrinde devam edecek; bir erkek ve bir kadın hayatını birleştirecek ve herkes kendine biçilen rolleri oynayarak hayatına ahenkle devam edecek. Eğer bu durum gerçekleşirse hayatın tanziminde elbette bazı vazifelerin paylaşılması evlilikte uyumun bir parçasıdır. Ama ya kader yolu farklı tayin etti ise?

Devamı gelecek…

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*