Yüksek Kimya Mühendisi Kudret Livaoğlu ile temizlik ürünlerinden, kozmetiğe kadar, hayatımızın her alanına yayılan ‘zehirli kimyasallar’ı ve doğal alternatiflerini konuştuk. İstifadeye medar olması duasıyla…
Konuyla ilgili kitaplarınız ve ürettiğiniz bir markanız var. Bu işlere nasıl başladınız?
Biz kimya mühendislerine “Bunun içerisinde ne var?” gibi çok soru gelir. Bir arkadaşımla bu soruların cevaplarını araştırmaya başladık. İlk etapta kişilerin etiketleri okuyup, anlayabilmesi için “Bu kod nedir? Şu hammaddenin kaynağı nedir?” şeklinde çalışma yapmıştık. “Gıdalar, kozmetik ve temizlik ürünleri, kullandığımız kap kaçak vs. günlük hayatımızdaki zararlı kimyasallar ve bunların alternatifleri ne olabilir?” gibi bir kaynak olsun istemiştik. Bu anlamda yaptığımız çalışmalar, çok şükür güzel oldu. İnsanlara “şunu yapmayın, bunu almayın” derken alternatif çözüm de sunmak lazım. Sadece problemi ortaya koymak yetmiyor. Böylece ilk olarak kendimiz için geliştirdiğimiz ürünleri, üretmeye karar verdik.
Kozmetik ürünlerindeki aldatmaca
Kozmetik dediğimizde aklımıza hemen renkli ürünler gelir. Ama diş macunu, sıvı sabun, şampuan da kozmetiğe giriyor. Bunları kullanırken de “Yüzeysel kullanıyorum, evimi temizliyorum, duruluyorum, yıkıyorum gidiyor” gibi düşünülüyor. Ama şunun da unutulmaması gerekiyor; bizim en büyük organımız cildimiz. Cildimiz yaklaşık 2 bin metre kare kadar büyük bir alana sahip. Bu alandan aldığımız kimyasallar, cilt gözenekleri ile doğrudan kana karışıyor. Yediklerimizdeki zararlı maddelerin en azından bir boşaltım sistemi ile gitme ihtimali var. Ama cildimizle, temas yoluyla aldıklarımızın, doğrudan kana karışması, olayın vahametini gösteriyor. O yüzden “yıkıyorum, duruluyorum, yüzeysel kullanıyorum” gibi savunmalar çok da bir anlam ifade etmiyor.
Günümüzde gençleşmek için kullanılan birçok ürünün hammaddesi kadavradan elde ediliyor. Cildimizin yaşlanması, kolajenin azalmasından meydana gelir. İnsanın kolajen yapısına en uygun olanı, yine insandadır. O yüzden iyi, kaliteli olan hammaddeleri yine insan kadavralarından alıp, kozmetik ürünlerine uygulayabiliyorlar. O açıdan bu tip hammaddelerin kullanıldığı ürünlere dikkat etmek lazım.
Yumuşatıcılar psikolojimizi etkiliyor
İlk duyduğunuzda ne alakası var diyebilirsiniz. Çünkü kullandığımız bir temizlik ürününün, psikolojimizi etkilediğini düşünemiyoruz. Mesela yumuşatıcılar, bazı hanımlarımızın vazgeçilmezleri arasında. Yapıları itibariyle bu yumuşatıcılar, çamaşırın elektronunu alıp, pozitif yük yüklemesi gerekiyor. Ama hiçbirimiz yumuşatıcıyı makineye eklerken “Bunda ne kadar elektron var, ona göre pozitif yükleyim” gibi bir ayarlama yapamıyoruz. Güzel koksun diye fazla koyuyoruz. Bu sefer çamaşırın yüzeyinde kalan pozitif yükler, insan vücudundaki elektronları, yani enerjimizi çekmiş oluyor. Zaman zaman hepimiz “Bitkinim, hiçbir şey yapmak istemiyorum” deriz. Belki de o bitkinlik, yerinden kalkamama isteği kullandığımız yumuşatıcılardandır. Hiç düşünüp bağlantı kuramayacağımız bir nokta ama bu kadar ciddi bir durum. O açıdan çocuklarımız ve ailemiz için daha dikkatli, hassas davranmamız gerekiyor.
Şimdiki çocuklar neden daha hırçın?
Büyüklerimiz ya da anneler zaman zaman “Bizim zamanımızda çocuklar böyle değildi, şimdiki çocuklar çok hırçın” vs. diye şikâyet edebiliyorlar. Günümüz çocuklarında, öğrenme güçlüğü, hiperaktivite vb. fazla olduğunu görüyoruz. Aslında bunun sorumlusu çocuklar değil. İngiltere’de bir üniversitede yapılan araştırmaya göre; renklendirici, koruyucu ve tatlandırıcı gibi hammaddeler, çocukların öğrenme kabiliyetini zayıflatıyor ve hırçınlık, hiperaktivite gibi problemlerin ortaya çıkmasına sebebiyet veriyor. Çocuklar tekrar doğal gıdalarla beslenmeye başladıklarında, bu davranışların geçtiği tespit ediliyor. O açıdan çocukların yediğine, içtiğine, kullandığı hijyen ürünlerinin hammaddelerine kadar, her şeyine duyarlı olmalıyız. Biliyorsunuz ki 6 yaşa kadar beyin gelişimi devam ediyor. Bu süre zarfında, çocuğun beynini olumsuz etkileyen şeylerle muamele ettiğimizde, bütün hayatını etkilemiş oluyoruz. O açıdan özellikle annelere seslenmek istiyorum; hamilelikten itibaren bu mesuliyetimiz başlıyor. Amerika Florida Üniversitesi’nde yapılan bazı çalışmalarda, diş macununu kullanan annenin, bebek kordonuna kan geçişi inceleniyor ve Triklosan kullanılan diş macununun, kordondaki kan geçişini yavaşlattığı tespit ediliyor. Bu bebeğe daha az oksijen gitmesi yani beyin gelişiminin olumsuz etkilenmesi demektir. İnsan düşününce bağdaştıramıyor öyle değil mi? Ama bu konu çok mühim. Mümkün olduğunca doğal alternatifler bulmak lazım. En basiti dişlerinizi karbonatlı fırça ile fırçalayabilirsiniz. Doğal alternatif bulamıyorum diyorsanız, en güzeli zaten sünnet olan misvak kullanmaktır.
Organik ürünler bir sektör oluşturuyor. Hatta bazı uzmanlar “kendi deterjanımızı, kozmetiğimizi kendimiz yapalım” sloganıyla evlerinde atölyeler açıyorlar. Kimya Yüksek Mühendisi olarak, okuyucularımıza pratik tavsiyeler verebilir misiniz?
Elbette. Biliyoruz ki banyo gibi ıslak zeminler, beyazlasın, hijyen olsun diye genelde çamaşır suyu ile temizlenir. Ama çamaşır suyu, hem sularımız, hem de denizlerimiz için çok zararlı. Üstelik solunması durumunda kanserojen etkisi var. O açıdan mümkün olduğunca kullanılmamasını tavsiye ediyoruz.
Bunun en doğal, hiç zararsız bir yöntemi ise şöyle; bir demlik kaynar suya, bir yemek kaşığı limon tuzunu katıyoruz. Sıcak halde iken biraz fokurduyor. Hemen banyonun temizlemek istediğiniz yüzeyine, küvetine ya da duşunuza dökebilirsiniz. 5-10 dk. sonra da normal temizler gibi temizleyebilirsiniz. Hem derz araları çok güzel beyazlar, hem de hiçbir mikrop kalmaz. Çünkü limon tuzunun kendi doğal asidi vardır, o asitle bütün mikropları öldürür. Bu aynı zamanda çaydanlıklarımızdaki vb. kireç kalıntılarını temizler.
Bulaşık makinesi deterjanlarındaki tehlike
Bulaşık makinesi deterjanlarındaki amaç, yüzeyde hiçbir leke kalmamasıdır. Bu deterjanlar, dış yüzeyde, bizim göremediğimiz ince bir tabaka oluşturur. Bu ince tabakanın bırakılmasının nedeni ise, suyun tutunmasını engellemek. Böylece bulaşıklarımız pırıl pırıl parlıyor. O pırıl pırıl yapan deterjanları, yemek yerken vücudumuza alıyoruz. Maalesef ki altı defa durulama da yapsanız, bunlar çıkmıyor. O kadar kalıcı. Genelde hanımlar olarak su lekesinden rahatsız oluruz. Aslında orada su daha az tutunuyorsa, hiç lekesiz çıkıyorsa, şüphelenmeniz lazım. “Bir şey var ki var ki su damlası duramıyor” diye düşünmeliyiz. Çünkü normal şartlarda yıkadığımız bulaşıkların üzerinde su damlası kalabiliyor. Elde bulaşık yıkarken, el yordamı ile temizlemeye yardım ettiğimiz için, o kadar güçlü kimyasala gerek kalmıyor. Ama makinede, çok daha ağır kimyasal kullanılmak zorunda.
Burada doğal bir tarif verebiliriz: Bir bardak çamaşır sodası, bir bardak boraks, bir yemek kaşığı kaya tuzu ve limon tuzu. Bunların hepsini karıştırıp ağzı kapalı bir kavanozda bekletip, bulaşık makinesinin deterjan gözüne bir yemek kaşığı ilave edebiliriz. Performansı diğer deterjanlarla tabi ki aynı değil. O yüzden dilerseniz, kullandığınız tabletin dörtte birini ilave edebilirsiniz. En azından kullanılan kimyasalı dörtte bir oranında düşürmüş olursunuz.
Bal mucizesi
Bal yaşlanmaya karşı çok güzel bir alternatif. Tabiî ki doğal bal olmak şartıyla. Balın halâ çözülemeyen sırları var, çok müthiş bir kaynak. Doğal bal bulabiliyorsak içerisine birkaç damla limon damlatıp, güzelce yüzümüze yedirebiliriz. Gerçek bal bozulmaz. Yaşlanmayı ve bozulmayı engellediğine göre balın ne kadar güçlü olduğunu düşünün. O yüzden çok pahalı kremlere para vermeye gerek yok.
Bebek bakımında ıslak mendiller, hazır bezlerle başlayan sürece, losyonlar, yağlar da dâhil oldu. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Bebek şampuanları tercih edilirken, içerisinde büyükler için kullanılan kimyasalların olmadığı düşünülüyor. Ama maalesef öyle değil. Aynı kimyasallar yine kullanılıyor, sadece oranını biraz düşürüyorlar. O açıdan bebek şampuan seçimine dikkat etmek lazım. Doğal güvenilir bir firmadan temin edilebilir. Yoksa en güzeli zeytinyağlı sabunlar. Beni çok rahatsız eden bir nokta var; bebek yağları. Bunlar cildi nemlensin diye, iyi niyetle kullanılıyor. Ama bebek yağları maalesef petrolden elde ediliyor. Petrol yağı da cildi nemlendiriyor. Ama bu nemlenmenin kaynağı ne? Şöyle düşünün; ekmek kurumasın diye strece sararız. Hava ile bağlantısını keserek ekmeği nemli tutarız. Bu petrol yağları da aynı şekilde cildin yüzeyini, plastik gibi kapladığı için, cilt nemli kalıyor. Bir bebeğin gelişimi için nefes alması çok önemli. O açıdan doğal olmayan şeylerin, bebeklerde kullanılmasını çok tavsiye etmiyorum. Bunun yerine saf sıkma zeytinyağı kullanabilirler. Eğer kokusundan rahatsız olunuyorsa, güvendiğiniz bir yerden doğal badem yağı ya da jojoba yağı kullanabilirsiniz.
Islak mendil konusuna gelecek olursak, tabi ki tavsiye etmiyorum. Bir leke çıkmazsa ıslak mendille silinir ve çıkar. Çünkü onlara deterjan ilave ediliyor. O yüzden pamuklu bez parçalarıyla ya da lavaboda yıkayarak, bebeğin altını temizleyebiliriz. Peki, dışarıda ne yapacağız? Yeni doğanlar için, sadece suyla ıslatılmış ıslak mendiller var, bu tercih edilebilir.
Son olarak okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?
Lütfen bir ürün alırken içeriğine baksınlar. Bazen bir ürünün arkasını çevirip okuduğumda birçok kimyasal formül görüyorum. Ama ön yüzüne koruyucu katkı maddesi, renklendirici içermez, zeytin yağ içerir gibi ibareler var. Bunlar da ürün doğalmış algısı oluşturuyor. Çok küçük yazılar bir de bunlar. Ama biraz uğraşıp okumak lazım. Bir süre insan alışverişten çıkamıyor onları okuduğu için. Ama zamanla hangi markada ne olduğunu öğrendiğinizde işleriniz kolaylaşacak. Ben araştırmalarıma yaklaşık 96-97 yıllarında başladım. O zaman bizim ülkemizde çok daha zayıf konulardı bunlar. Şimdi bakıyorum, o zamana göre ciddi yol kat ettik. Ama daha da ilerlememiz lazım.