Antalya’nın Akseki ilçesinde doğdu. Asıl adı Osman Zeki’dir. Akseki müftülerinden Salim Yüksel’in oğludur. İlkokulu Akseki’de, ortaokulu Antalya’da okudu. Ankara Atatürk Lisesi’ni bitirince Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’ne kaydoldu (1940). Son sınıfta iken 3 Mayıs 1944’te meydana gelen öğrenci olaylarına karıştığı gerekçesiyle tutuklanarak sıkıyönetim uygulanan İstanbul’a gönderildi ve hapse konuldu. Burada kendisine yapılan baskı ve işkence onun bundan sonraki hayatında ve milliyetçiliğe tutunmasında önemli rol oynadı. Tahkikat neticesinde suçsuz olduğu anlaşıldı ve üç buçuk ay sonra beraat kararı verildi. Bunun üzerine yarıda kalan öğrenimini tamamladı, fakat Maarif Vekâleti kendisine diplomasını vermedi.
1947-1962 yılları arasında Serdengeçti adıyla aylık bir dergi çıkardı. Sık sık tutuklanması ve derginin kapatılması yüzünden dergi ancak otuz üç sayı yayımlanabildi. 1952’de Bağrı Yanık adında tek sayfalık mizah gazetesi de sadece bir sayı çıktı ve hemen kapatıldı. Yazı hayatını Yeni İstanbul, Zafer, Türk Yurdu, Millî Gazete, Çağlayan gibi gazete ve dergilerle devam ettirdi. 1965-1969 döneminde Adalet Partisi’nden Antalya milletvekili olarak meclise girdi. Osman Yüksel 10 Kasım 1983’te vefat etti. Mezarı Ankara’da Cebeci Asrî Mezarlığı’ndadır.
Gerek aile fertleri gerekse çevresi bakımından İslâm’a olan yakınlığı Osman Yüksel’in küçük yaşlarda Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Yûnus Emre ve Mehmed Âkif Ersoy gibi mutasavvıf, şair ve düşünürlerden etkilenmesine vesile olmuş, daha sonra bu halka Nâmık Kemal, Ziya Gökalp ve Nurettin Topçu ile genişlemiş, fakat daha ziyade Mehmed Âkif’in etkisi altında kalmıştır. Esprili ve coşkulu bir mizaca sahip olan Serdengeçti felsefe okumayı çok arzulamış, Batılı filozofları üniversite yıllarında tanımış, varlık, yokluk, insan ve kâinatla ilgili soruları kendisine bu dönemde sormuştur. Ancak felsefeyi ve Batılı filozofları tanıdıktan sonra ne Rousseau’nun vicdan ve hürriyetinin, ne Spinoza’nın panteizminin, ne Nietzsche’nin ihtiraslarının, ne de Bergson’un hayat dolu felsefesinin kendini Mevlânâ ve Yûnus Emre kadar tatmin edebildiğini söylemiştir.
Osman Yüksel, Batı’nın filozoflarından ziyade klâsiklerini, şair, hikâyeci ve romancılarını kendisine yakın bulmuştur. Lamartine, Lermentof, Dostoyevski, Puşkin, Çehov bunlardan bazılarıdır. Bu yazarların insan ve tabiat tasvirlerinden etkilenen Osman Yüksel aynı zamanda Köroğlu, Karacaoğlan, Ferhad, Âşık Hüsnü gibi halk şairlerinin tesirinde kalmıştır. Bu tesir onun şiirlerinin tabiatla ilgili mısralarında kendini hissettirmektedir.
Modernizme, batılılaşmaya, materyalizme karşı olan Osman Yüksel tek parti döneminin bu paraleldeki uygulamalarına karşı çıkmıştır. İsmet İnönü başta olmak üzere Nevzat Tandoğan, Hasan Âli Yücel, Behice Boran, Pertev Naili Boratav, Sabahattin Ali, Falih Rıfkı Atay, Ahmet Emin Yalman gibi dönemin önemli isimleriyle sürekli mücadele içinde olmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi ve onun uygulamalarına cesaretle karşı koyduğu için dergisinin adını Serdengeçti koymuş ve bu isim kendisinin özelliğiyle birleşmiştir. İslâm’ı, Türk milliyetini, tarih ve gelenekleri, mukaddesatı ve dince kutsal sayılan değerleri savunmak için çıkardığı, kapağına “Allah’a, millete, vatana koşanların dergisi” ibaresini yazdığı ve genellikle tek başına yönetip dağıttığı derginin son sayılarına kadar yazılarının çoğunu kendisi yazmıştır. Mücadeleci özelliğinin yanında yardımlaşmayı, tabiatı, sade yaşamayı seven Osman Yüksel şiirlerinde çoğunlukla vatan, millet, din, ahlâk, gelenek, tarih ve tabiat temalarını işlemiştir. Düşüncelerini çok açık ifade edemediğinde espri ve mizah yeteneğini kullanmış, karikatürize ettiği olay, uygulama ve düşünceleri eleştirmiştir. Yazı ve şiirlerine hâkim olan heyecan dışında hicivleri ve esprileri de muhaliflerini yaralayacak kadar keskin olmuştur.
Bediüzzaman ve Serdengeçti
Osman Yüksel’in Serdengeçti dergisinin 6. sayısında (Mart/1952) yayınladığı ‘Said Nur ve Talebeleri’ başlıklı yazısı Üstad Hazretlerini ve Nurculuk hareketini anlatan en güzel yazılardan biri olması hasebiyle Tarihçe-i Hayat’ta iktibas edilmiştir. Serdengeçti şöyle tarif ediyordu Said Nursi’yi ve talebelerini: “Bahtiyar bir ihtiyar var. Etrafı, sekiz yaşından seksen yaşına kadar bütün nesiller tarafından sarılmış. Yaşlar ayrı, başlar ayrı, işler ayrı… Fakat bu ayrılıkta gayrılık yok! Hepsi bir şeye inanmış: Allah’a, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a, O’nun ulu Peygamberine, O’nun büyük kitabına.
Kur’ân henüz yeni nazil olmuş gibi, herkes aradığını bulmuş gibi bir hâl var onlarda. Said Nur ve talebelerini seyrederken, insan kendini adeta Asr-ı Saadet’te hissediyor. Yüzleri nur, içleri nur, dışları nur… Hepsi huzur içindeler. Temiz, ulvi, sonsuz bir şeye bağlanmak; her yerde hazır, nazır olana, Âlemlerin Yaratıcısına bağlanmak; o yolda yürümek, o yolun kara sevdalısı olmak… Evet, ne büyük saadet!”
Serdengeçti’nin ‘Said Nur ve Talebeleri’ isimli yazıyı yazmadan evvel gördüğü bir rüyanın uzun süre etkisinde kaldığını hatıralarından anlayabiliyoruz. O rüyayı kendi ağzından dinleyelim: “Geniş yeşil bir meydan. Meydanda binlerce, on binlerce insan. Bu insanlar hem genişliğine, hem derinliğine meydana yayılmışlar. Omuz omuza göklere kadar yükselmişler. O onun omuzuna basmış, o onun omzuna… Böylece bu muazzam insan yığınından adetâ koskoca bir dağ meydana gelmiş… Bu insanların en yükseğinde de Said Nursî Hazretleri… Sanki minarenin alemi gibi… Sanki kâinata Allah’ın varlığını, birliğini işaret eder gibi bir heybetle duruyor. Ben karşıdayım. Beni gördü. Gülümseyerek iki eliyle selâm verdi. Selâmını aldım. Başı göklere değiyordu. Saçları rüzgârlara karışmıştı. Bütün insanlar ayaklarının altında idi… Omuz omuza vererek onun dünyadaki mesnetleri hâline gelmişlerdi. Rüyada heyecanlanmışım, uyanıverdim.”
Daha sonradan bu rüyayı bazı Nur Talebelerine anlatır ve rüyada gördüğü bu heybetli şahsiyeti gerçek dünyada da görmek ister. İlk ziyaretini Fatih Reşadiye Oteli’nde gerçekleştirir. Üstad Hazretleri ikindiden sonra kimseyi kabul etmemesine rağmen Osman Yüksel’i içeri alır ve yazdığı yazıdan dolayı birçok iltifatta bulunur. Gördüğü rüyayı anlatan Serdengeçti’ye Bediüzzaman Hazretleri “‘O bütün insanların üzerinde gördüğün ben değilim. O Nurdur, Nur Risâleleridir. Ben bu davanın aciz bir hizmetkârıyım.” diyerek karşılık verir.
Said Nursi’nin vefatını Ankara’da iken haber alan Osman Yüksel, bu acıklı hadiseden sonra bir yazı yazmış, fakat bu yazısını hiçbir yerde neşredememiştir.
Kaynaklar: www.islamansiklopedisi.org.tr www.yeniasya.com.tr