Kıyas, kişilerarası ilişkilerde ortaya çıkan ve nesiller boyunca süre gelmekte olan bir problem çözme biçimidir. Çocuklarımızı, sevdiğimiz insanları, öğrencilerimizi daha iyileriyle kıyasladığımızda onları motive ettiğimizi veya daha iyi bireyler haline gelmelerini sağlayabileceğimizi zannediyoruz. Fakat kıyas, ilişki içinde etkisini yavaş yavaş gösteren bir zehir gibidir. Kişiyi zaman geçtikçe daha da dibe çeker. Çünkü kıyas, “Seni bu halinle kabul görmüyorum. Seni şöyle olursan daha çok severim. Ancak böyle olursan sana onay veririm” demektir bir bakıma. Yani, koşullu sevmektir.
Hayatının herhangi bir bölümünde kıyaslanmaya maruz kalmamış insan pek yoktur. Maalesef ki her nesil kıyasla büyütüldüğü gibi, kendinden sonraki nesli de kıyaslayarak büyütmeye devam etmektedir. Soy ağacındaki bir ebeveynin bu problemi fark edip bilinçli bir çabayla bu zinciri kırması gerekir. Böylelikle kıyas zehri sonraki nesillere aktarılmamaya başlar.
İnsanların davranışlarını olumluya çevirebilmenin onlarca olumlu yolu varken kıyas seçeneği her zaman ceptedir. Çünkü kıyas, kolay olandır. Kıyas ile büyütülmenin etkisiyle problem çözme biçimi olarak yaşam içerisinde öğrendiğimiz bir yoldur esasında. Benzer durumlar yaşadığımızda zihnimiz otomatik olarak geçmişte öğrendiği bu yöntemi önümüze çıkarır. Bu yüzden birey, bunu fark edip bilinçli bir çabayla zihninin yıllar boyunca öğrenmiş olduğu bu yöntemi değiştirmeye çalışması gerekir. Elbette bu böyle anlatıldığı gibi kolayca gerçekleşmez. Bunun gerçekleşebilmesi için kendimize zaman tanımamız gerekir. Zira, zihnin değişimi birkaç kerede denemeyle değişecek kadar kolay değildir.
Kıyas dediğimizde veya bu satırları okuduğumuzda, komşu çocuğuyla kıyaslanmak, kardeşlerle kıyaslanmak, başka insanların eşleriyle kıyaslanmak gibi anılar canlanmış olabilir aklınızda. Fakat kıyasın sözel olduğu kadar düşünce boyutu da var. Görüşme sağladığım birçok ebeveyn, çocukluğunda yaşadığı kıyaslanmanın olumsuz etkileri neticesinde çocuklarına karşı kıyaslama eylemini bilinçli bir çabayla gerçekleştirmeyi başarabiliyorlar. Öte yandan, ailelerle çalışmalarım sırasında gözlemlediğim bir kıyas türü olan düşünce boyutunda kıyaslama. Sözel kıyaslamalardan uzak duran ebeveynlerin de farkında olmadan gerçekleştirdiği bir eylem bu. Örneğin ilk çocuğu 1 yaşında konuşan bir ebeveyn, “Çocuklar, 1 yaşında konuşmaya başlarlar” gibi bir düşünceyi zihninde kodluyor. Aynı ebeveynin 2. çocuğu 1 yaşını geçmesine rağmen hâlâ konuşamadığında bu durum zihninde alarm veriyor. Sözel olarak bunu ifade etmese bile, 2. çocuğunun bir an önce konuşabilmesi için dil faaliyetlerini artırıyor, istemsizce çocuğuna konuşabilmesi yönünde baskı yapabiliyor. Yani düşüncesi, davranışlarını etkiliyor. Bu durum da davranışsal olarak bir kıyaslama yapmasına neden oluyor. Böyle bir durumda ebeveynin her çocuğun gelişim hızının farklı olduğunu fark edip kabul ederek, dil gelişimine engel olan nedenler varsa sakince ortadan kaldırma yoluna girmesi gerekir. Tersi durumda, çocuğumuzu henüz hazır olmadığı bir kazanıma zorlamış oluruz.
Maalesef ki kıyas, okullarda da veliler tarafından sıkça yapılan bir eylem olarak önümüze çıkmaktadır. Aileler, çocuklarının mevcut öğrenme hızını olduğu gibi kabul etmek yerine, sürekli olarak sınıf arkadaşlarıyla kıyaslama yoluna girmektedir. Bireysel görüşmelerde, “Peki sınıfa göre ne düzeyde?” sorusunu yönelten ebeveynlerin sayısı az değil. Hiç kimse mükemmel değildir ve her bireyin yetenekli olduğu alanlar farklıdır. Kimse her konuda iyi değildir.
Yalnızca çocuklarla olan ilişkilerde değil, ebeveynler arasında da sıkça gördüğümüz bir durum olmaktadır. Anne babalar da birbirlerini başka anne babalarla veya en kötüsü kendi ebeveynleriyle kıyaslayabilmektedir. Çocuklar da bu anlara şahit olabilmektedir. Bir ailenin her üyesinin bireysel farkındalığının oluşabilmesi için önce anne babaların birbirlerini olduğu gibi kabul etmeleri ve gelişim konusunda ortak adım atabilmeleri gerekir. Ebeveynlerin bu tutumunu gören çocuk da anne babasını olduğu gibi kabul eder. Böylece kendisi de başkalarına karşı bu tutumu geliştirebilir.
Çocuklar olumlu ve olumsuz her yönüyle ebeveynleri tarafından kabul görmek isterler. Kıyas hiçbir bireyi motive etmez. Mizaç farklılıklarına göre değişmekle birlikte kimi bireylerde hırs, kiminde içe kapanma, kimisinde yalan, fiziksel şiddet gibi davranış problemleri ortaya çıkarabilir. Örneğin komşunun çocuğuyla kıyaslanmaktan bıkan bir çocuk komşunun çocuğu hakkında yalan söylemek eylemini gerçekleştirebilir. Öz yetersizliğin etkisiyle, komşu çocuğunu kötüleyerek kendi değerini ortaya koymaya çalışabilir. Maalesef ki bizler tutumlarımızla çocukların bu problemleri yaşamasına sebep olabilmekteyiz.
Çocukların başarıları hafif övgülerle pekiştirilmeli, geliştirmesi gereken yönleri de şefkatimizle desteklenmelidir. Koşulsuz bir şekilde kabul gören bir birey gelişime açıktır. Zihni olumsuz duygularla çevrili değildir. Bu sayede daha hızlı yol alabilirsiniz. Örneğin sınavdan 80 alan çocuğunuza “Neden 100 almadın? Sınıfta en yüksek puanı kim aldı? O alıyor da sen neden alamıyorsun?” demek yerine, “Oldukça iyi bir puan almışsın. Hadi gel puanın kırılmasına sebep olan konulara bakalım. O konuları da öğrenerek daha iyi sonuçlar alabileceğini düşünüyorum, haydi deneyelim” yaklaşımında bulunabilirsiniz. Gelişim için önce sahip olduğumuz becerilerin farkında olmamız gerekir. Çünkü gelişmek demek tuğla üstüne tuğla koymak demektir. Mevcuttaki tuğlaları değerlendirmeden gelecek olan tuğlaları dert etmek süreci zayıflatır. Mevcuttaki tuğlalar sağlamsa bunu çocuğa söylemek, desteğe açıksa da yardım ederek güçlendirmek gerekir. Böylece yeni gelecek olan tuğlaların yerini sağlam bir şekilde hazırlamış oluruz.