Hikâye

Filistin’e özgürlük

Filistin sokaklarında ağır bir hüzün vardı. Adeta ölüm sessizliği çığlık atar gibiydi. Filistin sokaklarında ağır ağır söylenen bir ağıt vardı. Bu ağıt ağızdan semaya kadar ulaşıyordu. Bu ağıt bir annenin gözündeki yaştı, bu ağıt bir çocuğun gözündeki korkuydu. Bu ağıt bir çaresizlikti.

Bu Filistin’in hikâyesi. İçinde Naci El Ali’nin yetiştiği, Hanzala’nın hiç büyümediği hikâye. Mezarların dolu olduğu bir yer Filistin. Üç kadim dinin izlerini taşıyan bir kalp. Her zaman kanlar içinde kalmış bir kalp onunki. Görünmeyen zincirleri var. Bu zincirler artık bileklerini kesiyor. Fi­listin kanıyor, yaraları sarılamayacak derecede açılıyor. Kalbindeki damarlar tıkandı kaldı. Artık ona yeni damarlar değil yeni bir kalp lazım.

Filistin’de sessiz bir sabah. Bir çocuk top oynamak için dışarı çıkmak istese de annesi gön­dermek istemiyor. Çocuk dışarıya çıktığında elinde topu ile kalıyor. Filistin’de çocuk olmak, aslında doğduğunda yetmiş yaşındaki bir yaşlının ruhuna bürünmek. Çomaklı şeker yese de mutlu olmayan çocuklar var orada. Duvarlarda Hanzala hâlâ ağlarken, onun karşısında oyun oynayamayan çocuk evine gidiyor işte.

Masasına oturup defterine ya bir şiir karalıyor ya da resim çiziyor. Resminde belki de top oynadığı bir pikniği çiziyor ama hayır o sadece bir yazı yazıyor. Yazdığını yırtarak başucuna ya­pıştırıyor. Orada sadece şu yazıyor “Filistin’e özgürlük!” Filistin’i duyabiliyor musunuz? Ya da ağlayan o çocuğu? Yoksa hayatınıza her zamanki gibi devam ederek ben iyi olayım başkası ne olsun mu diyorsunuz, diyoruz?

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*