Aile Kapak

YUVALARIMIZ TAHASSÜNGÂHIMIZ OLSUN MU?

Değerli okurlarımız,

Aile hayatı ve saadeti; üzerinde çokça konuşulan, hakkında kitaplar yazılan, bir çok sempozyum, panel ve TV programlarına gündem olan ve önemini asla yitirmeyen temel bir meseledir. Buna yönelik sivil toplum kuruluşları, vakıflar, dernekler, okullar, belediyeler, cemaatler hatta son dönemde sosyal medya üzerinden birçok kişi ve kurumlar çalışmalarını sürdürmekteler. Hülasa bu alanda topluma yönelik hizmetler ve bununla birlikte uzmanlıklar çoğaldı, yaygınlaştı ve birçok danışmanlık merkezleri açıldı.

Peki neden böyle oldu? Niye bu kurumlara, bu çalışmalara ve uzmanlara talep ve ihtiyaç ziyadeleşti?

Toplumun aile hayatına karşı farkındalığı mı arttı da kendimizi sürekli geliştirmeye çalışıyoruz? Ya da aile hayatının esaslarında ciddi bozulmalar, hücumlar var da çözüm mü arıyoruz?

Biz de bu sorular muvacehesinde nazarlarımızı yuvalarımıza çevirdik ve Risale-i Nur ışığında dar dairelerimizden birisi olan hane dairemize hasr-ı nazar eyledik. İstifadeye medar olması duasıyla..

 

TAHASSÜNGAH NEDİR?

“Bu sene inzivada iken ve hayat-ı içtimaiyeden çekildiğim halde bazı Nurcu kardeşlerimin ve hemşirelerimin hatırları için dünyaya baktım.

Benimle görüşen ekseri dostlardan, kendi ailevî hayatlarından şekvalar işittim. “Eyvah!” dedim. İnsanın hususan Müslümanın tahassüngâhı ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır. Bu da mı bozulmağa başlamış dedim. Sebebini aradım.

Bildim ki: Nasıl, İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesine ve dolayısıyla din-i İslâma zarar vermek için gençleri yoldan çıkarmak ve gençlik hevesatıyla sefahete sevketmek için bir iki komite çalışıyormuş. Aynen öyle de bîçare nisa taifesinin gafil kısmını dahi yanlış yollara sevk etmek için bir iki komitenin tesirli bir surette perde altında çalıştığını hissettim.

Ve bildim ki: Bu millet-i İslâma bir dehşetli darbe, o cihetten geliyor.”

Hanımlar Rehberi’nin ekser bahisleri 1934 yılında yazılıyor. O zamanda da yine şimdi olduğu gibi aile hayatlarından şekvaları işitiyoruz. Ve Üstadımızdan ta yaklaşık 86 yıl önce ona “Eyvah!” dedirten bir nidayı duyuyoruz. Peki bu haykırış nedendi?  İnsan, ne zaman eyvah derdi? Bir kaybediş, elden çıkış ve farkettiğinde geriye dönüşün olmadığı durumlarda söylüyorsak eğer bu kelimeyi, o halde yuvalarımıza ne olmuştu?…

Gizli ve dinsiz birkaç komitenın perde altında yaptığı çalışmalar neticesi olarak; tahassüngahlar bozulmaya başlamış, taife-i nisanın gafil kısmı yanlış yollara sevk edilmeye başlanmıştı.Ve bu millet-i islama dehşetli bir darbe bu cihetten geliyordu ki eyvah!!!

Sığınağımız ve bir nevi cennetimiz olan aile hayatı mânâsını yitirdiğinde toplumsal çöküş yaşanır ve nesiller tehlikeye girer. İşte gelişmiş dediğimiz Batı dünyası Avrupa bunun bir örneği. Hollanda’da 2000 yılında eşcinsel evlilikleri resmi olarak uygulanmaya başlandı. Zamanla dalga dalga diğer Avrupa ülkelerine de yayıldı. Tehlike şu ki, bu anlayış bizim ülkemizde de resmiyette olmasa da cinsel tercih ve yönelimler olarak ses vermeye başladı. Şimdi ise Avrupa’da android evlilikler konuşulmaya başlanmış ki bu gerçekten insanlığın akıbeti için çok korkunç…

Hal böyleyken; bu ahlâksızlık ateşinin kıvılcımları evimizin saçaklarına sıçramadan bizler ne yapabiliriz? Himmetlerimiz ve gayretlerimiz nerede? Çakıl taşları hükmünde olabilecek ve görenek belasına kurban verebildiğimiz ilişkilerimizde mi boğuluyoruz? Yoksa tahassüngâhımıza açılmış hücumun farkında mıyız? Niyet ve nazar mahiyet-i eşyayı tağyir eder. Bu gayeyle niyet ve nazarlarımızı tazeleyerek evliliğe giriş yapalım.

 

 

 EVLİLİKTE FARKINDALIK

Yuvalarımızın tahassüngâh olması için evliliğimize ve aile hayatımıza dair nazar-ı şuurumuzu yani farkındalığımızı arttırmamız gerekiyor.

Nazarımızı değiştirince farkındalığımızı arttıracak birçok unsur bulabiliriz. Burada üç tanesini zikredeceğiz. Öncelikle biliyoruz ki, kainat esma-i İlâhiyenin tecelligâhıdır. Risale-i Nur’da ifade edildiği gibi “Tenevvü-ü eşya tecelliyatı esmadandır.” Herşey esma-i İlâhiyenin ayinesi iken bizim evliliğimiz hangi esmaya ayine? Burada iki esmayı birlikte okumaya çalışalım.

1 – “RAB” ismi,  “Terbiye eden, derece derece kademeli olarak kemale erdiren” mânâsındadır. Hanelerimiz, Cenab-ı Hakkın Rab isminin en azam tecelligâhlarından birisidir. Birbirimizin eliyle terbiye edildiğimizin farkında olmalıyız. Terbiye denince aklımıza ilk gelen ekseriyetle “Çocuk Terbiyesi” oluyor. Peki terbiye edilen sadece çocuklar mıdır?  Hayır. Rab isminin muktezasıyla nefislerimiz her an terbiye ediliyor. Vazife-i fıtrıyemiz olan her dairede terbiye ediliyor oluşumuzu unutmamalıyız. Evlat, eş, anne, komşu vs.. Hangi vasıfla olursak olalım nefislerimiz terbiye ediliyor. Ayette de ifade edildiği gibi “Biz sizi canınızla, malınızla, evlatlarınızla, eşlerinizle imtihan ederiz.” Bu noktada eşimiz ya da evlatlarımız her kimin eliyle olursa olsun yaşadığımız sıkıntılarda nazarımızı “RAB” ismine çevirmeliyiz. Evlerimizin birer medrese olduğu hakikatını nazarlarımızdan kaçırmamalıyız. Hatta Üstadımızın tavsiyesi üzerine “Medrese-i Nuriye’ye” çevirme gayreti içerisinde olmalıyız. Nasıl ifade ediyor hatırlatmış olalım:

“Herbir adam eğer hanesinde dört beş çoluk çocuğu bulunsa kendi hanesini bir küçük medrese-i Nuriyeye çevirsin. Eğer yoksa, yalnız ise, çok alâkadar komşularından üç-dört zât birleşsin ve bu heyet bulundukları haneyi küçük bir medrese-i Nuriye ittihaz etsin. Hiç olmazsa işleri ve vazifeleri olmadığı vakitlerde, beş on dakika dahi olsa Risale-i Nur’u okumak veya dinlemek veya yazmak cihetiyle bir miktar meşgul olsalar, hakikî talebe-i ulûmun sevaplarına ve şereflerine mazhar oldukları gibi, İhlâs Risalesinde yazılan beş nevi ibadete de mazhar olurlar.”

2-  Evliliklerimizde okumamız gereken diğer bir esma ise  “EHAD”  ismidir. Ehad ismi her insanda ayrı ayrı tecelli ettiği gibi her evlilikte de ayrı ayrı tecelli etmektedir. Kısaca mânâ olarak “Cenab-ı Hakkın herşeyi tek ve özel yaratmasıdır” Ehad isminin tecellisiyle her evlilik te tek ve yektadır. Her evliliğin nimetleri farklı sıkıntıları farklıdır. Kendine mahsustur, hususidir özeldir. Bu cihetle evliliklerin kıyaslanması yanlıştır. Bir evlilikte tiryak olan başka bir evlilikte zehir olabilir. Her evliliğin güçlü yanları da vardır zayıf yanları da. Hiç tefekkür ettik mi bizim evliliğimizin güçlü yanları ve zayıf yanları nelerdir?

  • Birbirimize karşı şeffaf olunması,
  • Bir tartışma sonrası ilişkinin hemen normale dönebilmesi,
  • Sıla-ı rahimin kuvvetli olması,
  • Aile içi istişare (ki çok önemlidir) yapabiliyor olmak vb… güçlü yanlarımız olabilir.

Zayıf yanlarımızı da bunların eksiklikleri olabilir. Herbirimiz kendi dairemizde nicelerini sayabiliriz.

Evliliğimize bu cihetle bir nazar edip güçlü yanlarından kuvvet alıp, zayıf yanlarını da beslemeliyiz.

Ehl-i imanın güçlü yanlarını nazara verip oradan kuvvet alın diyor. Hatta bu birliklerin küreleri birbirine bağlayan zincirler kuvvetinde olduğunu söyler.

Biz bu çalışmayı hazırlarken ‘’Uhuvvet ve İhlas Risaleleri’’ndeki düsturları nazara alıp aile hayatımızda tatbik etsek ilişkilerde çıkabilecek tüm sorunların çözülebileceğini farkettik. Ekseriyetle okumalarımız ehl-iman ve daha dar dairede Nur talebeleri arasındaki ihlas ve uhuvvet düsturlarını anlamak üzere oluyor. Ancak en küçük dairemiz olan hanelerimizde de düstur haline getirmek hiç şüphesiz tahassüngâhımızı kuvvetlendirecektir. Bu nazarla tekrar bu risaleleri dikkatle ve teenni ile okumanızı şiddetle tavsiye ederiz.

Evet her bir aile, her bir evlilik, Ehad isminin bir ayinesi olunması hasebiyle tek ve yektadır ve kendi hususi şartları içerisinde değerlendirilmesi gerekir. Evliliklerimizde, güçlü yanlarından kuvvet alalım ki, zayıf yanlarında boğulup ümitsizliğe düşmeyelim.

3- Evliliğin iki kusurlu ve farklı insanın birlikteliği olduğunu unutmamalı. Risale-i Nur’da insanın bu mahiyeti net bir şekilde ifade edilmektedir. İnsan nihayetsiz kusur ve acz ile yoğrulmuş, ihtiyaç sahibi fakr içinde bir varlık bu mahiyette olan iki insanın birlikteliği de elbette hatasız ve noksansız olmayacaktır. Bunu baştan kabullenmek gerekir. Bu yüzden birbirimizin kusuratı karşısında tenkide değil tekmile, yani birbirimizi tamamlamaya çalışmalıyız. Ne diyor Üstadımız;

 “Çünkü nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder. Yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır.”

Ne demektir bu her evliliği kendi şartları içinde değerlendirip en güzeli bulmak? Yoksa kıyaslamalarla vehmi ve hayali mükemmel evlilik ve bir eş arayışına girmek, elimizdeki mevcut “hasenden”, güzellikten mahrumiyete sebep olabilir. Elbette en iyisi, kendi şart ve durumlarımız içindekidir. Başka bir evliliğe, eşe göre değil. İmam-i Gazali’nin de dediği gibi “İmkanat dairesi içinde şu andaki durumdan daha güzeli, daha üstünü, daha mükemmeli yoktur” hakikati aklımızdan çıkmamalı. Kusurlarımız karşısında  birbirimizi tenkid etmeden, noksanını ikmal ederek yardımlaşarak o ailenin hayatını, ruhunu muhafaza edebiliriz.

 

Tahassüngâhımıza neler zarar veriyor ?

  • Beklentiler

Şer’an mükellef olunan temel vazifelerin yapılması beklentisi. Bu konuda eşimizden,  maişet, hamiyet, muhabbet ve hürmet gibi beklentilerimiz vardır. Bunların talebinde olmak beklentiye girmek fıtridir. Bir de medeniyet fantezisiyle süslenmiş beklentilerimiz var. Beklentilerin çok olması bizi hayal kırıklığına götürebilir. Bu da şevkimizi kırar, ilişkiyi yıpratır, karşılıklı hürmet ve muhabbete zarar verir. Esasında bizim asıl kuvvetimiz ve nokta-i istinadımız “ihlas”dır. Amelimizde rıza-i İlâhi olmalı. Eğer o razı olsa bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra isterse ve hikmeti de iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde eşinize, evladınıza, komşunuza, annenize, kayınvalidenize vs. halklara da kabul ettirir.

  • Kıyaslama

Neleri kıyaslıyoruz? Evimizi, ilişkimizi, eşimizi, evladımızı… Bu kıyaslamalar ibret alıp bizi daha kemale götürmüyor. Aksine eksiklik, yetersizlik, değersizlik, suçluluk belki pişmanlık gibi menfi hisleri netice veriyor ve yaşatıyor. En önemlisi de himmet ve gayretimizi dağıtıyor, ümitsizliğe sevkediyor. Bu cihetle de tahassüngâhımızda kocaman bir delik açtırabiliyor. Günümüzde bu kıyaslamalara sebebiyet veren unsurlardan birisi de sosyal medya. Başkalarının gezi, aile, evlilik, yemek, romantik muhabbet paylaşımlarını takip etmek bir süre sonra kendi evliliklerimizden mutmain olamama, kanaat edememe halleri hasıla getirebiliyor. Asıl vazifemizden uzaklaştırıp şevkimizi kırabiliyor. Ne diyor Üstadımız; “Sizin hanenizdeki mâsum evlâtlarınızla mâsûmâne sohbet, yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir.” Sosyal medya takibi, paylaşımlar aslî vazifemizden uzaklaştırıp şevkimizi kırıyorsa mümkün oldukça uzak durmalı ve bizler de gıpta damarını tahrik edecek paylaşımlardan kaçınmalıyız.

  • Yalan söyleme

Ahirzamanda ne olursa olsun söylemenin caiz olmadığı yalan, hususan sadakatin timsali olan evlilikte olursa karşılıklı emniyet ve güveni derinden sarsacağından tahassüngâhımızda kapanması kolay olmayan yaralar açabilecektir.

  • İnat

Israrla kendi fikrinin ya da kendinin doğruluğunu ve haklılığını kabul edip, karşısındakinin fikrini küçük görmek ve beğenmeme ve sürekli kendini ispatla meşgul olup eşini anlamama ve dinlememe hali. Evlilikte yapılan yersiz inatlar ancak kişiler arasındaki muhabbeti zayıflatır, hürmeti kırar ve çözüm yolunu kapatır. Diğerinin fikirleri, duyguları ve düşüncelerini ademe mahkum eder. İnsaf nazarıyla bakıp olayları değerlendirmek gerekir. Ve şu soruyu kendimize sormak mühimdir. “Haklılık mı?”, “Mutluluk mu?”

  • Gaflet

Bazen himmetimizi ve nazarımızı öyle dağıtıyoruz ki, zahir ile uğraşırken evlilik uhrevî semeratını göremiyor ve okuyamıyoruz. Bize şevk veren ulvî hakikatlerden gaflet edebiliyoruz.

“Kişinin hazine olarak sakladığı en hayırlı şeyi sana haber vereyim mi? O saliha hanımdır ki, kendisine bakıldığında kocasını sevindirir. Emrettiğinde emrini yerine getirir. ”

“Kadın kocasına, ben senden ne hayır gördüm ki derse, iyilikleri boşa gitmiş olur.”

 

  • Ölçüsüzlük

Başkalarının yanında birbirini eleştirmek, küçük düşürmek, kusurunu söylemek, hürmet ve muhabbeti kırar, ilişkiye zarar verir. Sağlıklı ilişkilerde aile bireyleri birbirlerinin olumsuz yanlarını açığa çıkarmadıkları gibi, abartılı olumlu ifadelerden de kaçınırlar. Sağlıklı ilişki de ise kişiler başkasının yanında nötr olur, sevgisinde de öfkesinde de ölçülü olur.

  • Cezalandırma

Kızdığımız, kırıldığımız bir meselede eşimizi kendi yöntemlerimizle cezalandırabiliyoruz. Küsmek, konuşmamak ve belki de daha ağırı yok saymak ve yokmuş gibi davranmak. Yemek, kahvaltı, ütü, düzen gibi ihtiyaçları karşılamamak, yapmamak. En önemlisi de bu halin özel hayatımızı etkileyip eşimizi bu şekilde cezalandırmak, uzaklaşma ve ayrı yatmak. Yapılan araştırmalarda en mutlu ailelerin birbirlerine en çok dokunan aileler olduğu ortaya konmuştur.

  • Üslup

Yanlış kullanılan bir üslup, tahassüngâhımıza zarar veren önemli bir maddedir. Aile içinde gerek eşimize, evladımıza kullandığımız dil, üslup, tarz çok önemlidir. Üslup hem lisan-ı kali, hem lisan-ı hali içine alır. Ne söylediğimizden çok, nasıl söylediğimiz karşı tarafı etkiler. Üslubumuz; nezihane, nazikane, kavl-i leyyin ile olmalı. Kırıcı, yargılayıcı, suçlayıcı, alaycı ifadelerden kaçınmalıyız.Aksi takdirde aradaki hürmet ve muhabbet zedelenir. Eşler birbirinin ailelerinden bahsederken de aynı nezaket içinde olmalıdır. Efendimiz Hz. Aişe (r.anha) validemize “Konuş ya Aişe içimiz ferahlansın” der. Hz. Hatice (r.anha) validemiz için de”O, insanın gönlündeki gamı bir vakum gibi çeker alırdı”der. Ne mutlu ki, bizlerin önünde böyle güzel rehberlerimiz var..

Netice-i kelam; biz hanımlar, dünya ve ahirette cennetimiz olabilecek  yuvalarımızı, aile hayatımızı mimsiz medeniyetin, gelenek ve göreneğin ölçüleriyle değil, Kur’an ve Sünnetten süzülen hakikatlerle donatıp yuvalarımızı tahassüngâhımız yapma gayretinde duasında olmalıyız inşallah.

Dua: Ey Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatıp gönlümüzü açacak salih hanımlar ve nesiller ihsan et.  Ve bizi takva sahiplerine rehber kıl.  (Furkan Suresi, 74. Ayet)

Amin..

 

Yazan: Zeynep Aksoy – Fatma Demir- Gülay Nurbanu Şimşek- Halide Keçeli

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*