Röportaj

İstanbul Sözleşmesi ile şiddet önleniyor mu?

Temiz Toplum Derneği Genel Başkanı Bilal Ay, büyük tartışmalara sebep olan İstanbul Sözleşmesini değerlendirdi.

 

 İstanbul Sözleşmesi’ni bir kesim savunuyor. Bir kesim de ciddi olarak eleştiriyor. Temiz Toplum Derneği olarak bu konudaki tavrınız nedir?

Biraz sert bir giriş olabilir ama aile kurumunu seven herkes bu sözleşmenin doğal muhalifidir aslında. İstanbul Sözleşmesi’nin asıl adı “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi” ancak esas metne baktığınızda aileden ziyade ev içi şiddet ifadesini görüyorsunuz. Sadece bu bile ciddi bir fikir veriyor aslında sözleşmeye dair.

Öte yandan bir de toplumsal cinsiyet meselesi var. Toplumsal cinsiyet eşitliğini savunuyor. Eşitlik ambalajını kullanıyor. Güya, kadın ve erkeğin kimliğinin toplum tarafından inşa edildiğini iddia ediyorlar. Ve bununla mücadele ediyorlar. Esasen fıtratla mücadele ediyorlar. Bir çeşit cinsiyetsizlik öneriyorlar.

Yine “eş veya partner”, “cinsel yönelim” gibi ifadeler de yer alıyor. Bunlar da LGBTİ için hukukî zemin sağlama girişimi olarak karşımıza çıkıyor. Bizim hukuk sistemimizde eşcinsellik yok ancak uluslararası anlaşmaların bağlayıcılığı var. Yani iç hukuku da etkileyen bir durum söz konusu.

 

Bu sözleşmeyle  kadına karşı şiddet gerçekten önlemiyor mu bu sözleşme? Rakamlar ne diyor?

Şimdi öncelikle neden kadına karşı şiddet diyelim. Neden erkeği düşman ilan edelim. Buradaki mesele şiddet meselesidir. Kesinlikle tahammül gösterilmemeli ve mücadele edilmelidir. Ama meseleye yaklaşırken kavram kargaşasına izin verirsek, kendi kelimelerimizle değil de, dikte edilen kelimelerle düşünürsek ne doğruya varabiliriz ne de çözüm bulabiliriz.

İşte sordunuz, rakamları vereceğim. Daha net anlaşılacak. Bu sözleşme 2011 yılında İstanbul’da imzalanıyor. Türkiye ilk imzalayanlardan. 2014 yılında da uygulamaya giriyor. Tabii bu sözleşme dayanak alınarak hazırlanan bir de 6284 sayılı yasa var ona değinmemiz gerekiyor ancak rakamları verelim. 2011’de 121 olan kadın cinayeti sayısı, 2012’de 210’a, 2016’da 304’e çıkmış. 2017’de 353, 2018’de 280 ve 2019’da 299 olarak gerçekleşmiş. Tabii bunlar resmi rakamlar. Belki de bu istatistiklere dahil edilmeyenler de var. Bu rakamlar sorunu çözmüş gibi mi görünüyor yoksa arttırmış gibi mi? Sizlerin takdirine bırakıyorum.

Bir de erkeklerin bu durumdan olumsuz etkilenmesi meselesi var.

Evden uzaklaştırma şiddeti maalesef önlemiyor aksine görüyoruz ki öfkeyi arttırıyor. 2017’de 295 bin 618, 2018’de 358 bin 499 erkek evden uzaklaştırılmış. 2019’un ilk dört ayında ise 92 bin 219 olarak gerçekleşmiş. Bir başka detay, 2018 yılında 358 bin vakanın çoğunda fiziki şiddet yok. Hafifletici bir sebep olarak elbette ifade etmiyorum ama evden uzaklaştırılan erkeklerin şiddete meyletmesi de mümkün.

Öte yandan kadına şiddeti sadece erkeklerle ilgili bir mesele olarak ele almak da soruna kör bakmak anlamına geliyor.

 

Biraz daha açabilir misiniz?

Tabii ki. Bakın bugün genel olarak cinayetlerin yüzde 60’ı, saldırıların yüzde 40’ı, tecavüzlerin yüzde 33’ü alkol ve madde kullanımıyla doğrudan bağlantılı olduğunu görüyoruz.

Bunlarla mücadele ediliyor mu? Uyuşturucu ile ediliyor ancak başarılı olunamıyor. Alkol ile ediliyor denemez. Hatta en büyük vergi kalemlerinden birisi olarak karşımıza çıkıyor. Şimdi bu alanlarda etkin bir mücadelenin bayraktarlığını kadına karşı şiddet diyen, İstanbul Sözleşmesi diyen, ETCEP diyenlerden bekliyoruz ancak pek de göremiyoruz. Bu da, kafaları karıştırıyor.

Tersinden baktığımızda da, dağılmış aileler, ilgisiz anne babalar uyuşturucu ve alkol bağımlılığını tetikleyen önemli noktalar. Dikkat ettiyseniz hepsi birbirini büyütüyor. Bataklık giderek büyüyor. Bir de iyi niyetle yaklaşsak bile olumsuzluklarla mücadele edilirken yeni felaketlere kapı aralanıyor.

Uyuşturucu sebep değil sonuç aslında. Bu yüzden topyekûn bir mücadele ortaya koymak gerekiyor. Parçalarla mücadele bizi başarıya götürmeyecek.

 

Bugünlerde İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılacağı konuşuluyor. Siz bu konuya nasıl bakıyorsunuz?

Buna olumlu bakmamak mümkün değil. Yıllardır aile yapımızı dinamitleyen sözleşmeden vazgeçilebileceği yönünde ibarelerin olması elbette ki sevindirici. Ancak meydana gelen tahribatın da ortadan kaldırılması gerekiyor. Belki bir kısmının telafisi mümkün değil ama en azından telafi edilebilecekler için acil bir eylem plânı gerekiyor.

Ayrıca, tek başına sözleşmenin iptali de bir şey getirmeyecek. Bu konuda da dikkatli ve takipçi olmamız gerektiğini düşünüyorum. Diyelim ki, sözleşme bugün feshedildi ama 6284 sayılı yasa, yani İstanbul Sözleşmesi temel alınarak hazırlanan yasada gerekli düzenlemeler yapılmadı. Sonuç olarak bir şey elde etmiş olmayacağız. Her şey aynı devam etmiş olacak. Bu yüzden fesih ve başta 6284 sayılı yasa olmak üzere gerekli kanuni düzenlemelerin de süratle yapılması gerekli. Biz de Temiz Toplum Derneği olarak sizler aracılığıyla yetkilileri uyarıyoruz. Bu işin takipçisi olacağımızı da kamuoyuna ilan ediyoruz.

 

Her şey yasalarla hallolacak mı peki?

Röportajın devamını Bizim Aile Eylül sayımızdan okuyabilirsiniz.

 

 

 

 

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*