Bediüzzaman Hazretleri “İnsanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir” hakikatine dikkat çekmiş. Henüz 1 yaşındaki fıtratına ve ruhuna annesinin verdiği telkinler ve derslerin 80 yaşında gördüğü hakikatlerin çekirdeği olduğunu ifade etmiş. Dolayısıyla çocuklara sunulacak iman hizmetinde öncelikli sorumluluk ailede. Ailede olmasına ailede ama ebeveynlerin muallimliği neden çocuklara yeteri kadar tesir etmiyor? Ya da 9 yaşında sayfalarca Risale-i nur yazan ve isimleri Risale-i Nur’a dercedilen çocuklar şimdilerde neredeler? 10 yaşında köyünü, malını terkedip 2 günlük mesafeden gelerek, hiç yazı yazmadığı halde, Risale-i Nur yazmaya başlayan çocuğun şevki ve daha nicesi şimdilerde nerede?
Bugünlerde çocukların kaybettiği şevkle okumayı onlara yeniden kazandırmak uğruna, yığınla faaliyet ve eğlence yapmamıza rağmen bunların hiçbiri ile Risale-i Nur’un verdiği lezzet sürur ve şevki yakalayamıyoruz. Bunun yanında Risale-i nur’da manevî bir zevk ve cazibedar bir nur var idi. Risale-i Nur’un böyle bir hususiyeti varken hali hazırda bizler çocuklarımıza neden bu yolla ulaşamıyoruz? Veyahut bu hizmette hangi noktaları kaçırıyoruz da bu hususiyetlerin üzerini örtüyoruz?
Çocuklara Risale-i Nur’u “Elmas, cevher, nur” şeklinde tanıtan Şefik Ağabey’in mektubunu çocuk hizmeti açısından inceleyelim;
- Okurken başına çocukların toplanması.
- Onları sevip çay ikram etmesi.
- Okumaya devam etmesi.
- Çocukların “Bu nedir?” diye sorması.
- “Elmas, cevher, nurdur” şeklinde kısacık yanıtı.
- Anlatım devam ederken çocukların, merak ettikleri için, akıllarına takılanı sorması.
- Çocukların anlayabilecekleri şekilde izahat yapılması.
- Devamında gelen sorulara verilen her cevaptan sonra onlarda bakan bir kazanca, güzelliğe değinmesi.
Nazar-ı dikkati çektikten sonra hakikatleri hazır olarak sunmamalı. Ancak sorduktan, talep ettikten sonra hakikatleri sunmalı ve hakikatlerde boğmamalı. Sorduğu kadarının cevabını vermeli. Sorduğundan fazlası merak duygusunu bastıracaktı; azını vermek de şevkini kıracaktır. Bu noktada iman hakikatlerini kararında vermek önemli bir husustur. Aman çocuk daha fazlasını öğrensin, hazır gelmişken ne kadarını depo etsek kar anlayışıyla oluşan kaygılarımız bir kenarda durmalı ki ayarını tutturabilelim.
Çocukların hislerine, kalplerine dokunmalı. Onların birey olarak varlığını kabul etmeli. Onlara kıymet vermeli. Sabırla doğru zamanı beklemeli. Tabi ki, yorulduğumuz, zorlandığımız, ümitsizliğe düştüğümüz zamanlar olacak. Böyle zamanlarda kendimizi dinleyerek neden zorlandığımızı sorgulamalı. Pes edip ipleri çocuğun nefsinin eline bırakmak yerine azim ve sebat ile istikrarlı bir şekilde farklı yollar denemeye devam etmeli. Çocukların dikkatini çektikten sonra oluşan merak duygusunu kaybetmemeli. Neticede merak eden şevke gelir, dener, araştırır, öğrenir. Ayrıca çocukların merakı verilen izlenimle celbolunur.
Çocukların bizden gördüklerini, hal dilimizi, aynen model alacağı hususunu da dikkate alırsak öncelikle doğru rol model olmalı. Örneğin telefonu elimizden düşmeyen unsur olarak gören çocuğun buna karşılık elinden düşürmediği telefonu oluyor. Oysa belki gün içinde bütün kulluk vazifelerimizi, okumalarımızı, cevşenlerimizi, evimizin işlerini vs yapmıştık. Çocuk neden bunların hiç birini görmez de dinlenirken kullandığımız telefonu örnek alır? Bu durumda elimize telefonu almadan önce yaptığımız tüm bu ibadetlere, okumalara vs çocuğu ne ölçüde dahil ettiğimizi sorgulamalı. Yoksa bize zor geliyor diye, uğraşmak istemeyip, o küçücük yavruyu koskoca nefisle baş başa mı bıraktık? Sanki sonrasında baş edemedik diye de biraz yakındık değil mi? Hal böyle olunca, çocuklar açısından baktığımızda olası bir şekilde sadece nefsine hoş ve kolay geleni tercih etti. Velhasıl onlara çizeceğimiz portre önemli. Biz ne kadar ciddiyet ile şahsi okumalarımızı, kulluk vazifelerimizi yapar, hizmete koşar ve çocuklarımızın bu noktalarda eğitiminin üzerinde durur isek çocuklarımız da o derece iman hakikatlerinin kıymetini fark edecek ve onları talep edecek.
…
Yazının devamını Bizim Aile Dergisi Aralık sayımızdan okuyabilirsiniz.