Not Defteri

İKTİSAT-ŞÜKÜR HAZİNESİ

İnsan varlık âlemine en aciz ve en muhtaç bir mahlûk olarak gönderilmiştir. İnsan yavrusu ve sair hayvan yavruları arasındaki fark bunun en bariz delilidir. Hayvan yavrularının arzuları, ihtiyaçları bellidir. Dünyaya geldikten kısa bir zaman sonra niçin yaratılmışlarsa o işi bilinmeyen âlemlerde öğrenmişçesine beceriyle gerçekleştirirler.

İnsan yavrusu öyle mi ya? Arzuları sınır tanımaz. Kendi hayatını yetişkin desteği almadan devam ettirebilmesi için uzun yıllar gerekir. Zengin kabiliyetleri onu varlık âlemindeki her mevcutla ilgilendirir. Kalbindeki iman nuruyla muhatap olduğu her bir olayı yorumlar, Yaratıcısı ile ilgisini kurar ve eşref-i mahlûkat olur. İnsan bu şekilde imanını yaşar.

Elindeki her bir eşyayı sonsuz merhamet ve hikmet sahibi bir Zatın ihtiyacına karşılık verilen hediyesi olarak değerlendirir, “nimet” bilir, böylece eşyaya sonsuz bir değer kazandırır. Kendisine verilen her bir eşya onun rızkıdır ve sonsuz “şükür” gerektirir. Çünkü nimetlerin veriliş maksadı şükürdür. Sadece dil ile söylenen “Elhamdülillah!” haricinde, hâl lisanıyla da şükretmek gerekir. Bu da insanın kendisine verilen nimetleri yerinde, ihtiyaçlarına ve maksadına uygun olarak kullanmasıyla mümkündür. İşte iktisat budur, eşyayı veriliş maksadına uygun kullanmaktır.

 

SINIRSIZ ARZULAR, SINIRLI İHTİYAÇLAR…

Her arzu ihtiyaç değildir. Arzular sınırsızdır, ebede uzanmaktadır. İhtiyaçlar ise sınırlıdır. Yeme, içme, barınma, giyinme gibi bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdadır. Arzuları tatmin etmek kısacık dünya hayatında mümkün değildir. Bitmek tükenmek bilmeyen arzularını, ihtiyaç zannederek temin etmek için son nefese kadar çabalayıp durmak, adeta dilencilik yapmak ne acıklı bir durumdur! Sınırsız arzuların insan fıtratına yerleştirilmesinin nedeni, ihtiyaçlarının sonsuz, ama iktidarının az olduğunu anlaması içindir. O arzuları karşılayabilecek, ilmi, gücü, merhameti sınırsız olan Zatı anlayabilmesi ancak bu şekilde mümkündür.

Yani insanın hayatı boyunca karşılayamayacak sınırsız arzularının fıtratında yerleştirilmesinde de “israf” yoktur. Mademki arzularımızı karşılayamıyoruz, niçin yaratılışımızda var sorusunun cevabı da buradadır işte.

Başka türlü elimizin ulaşamadığı ihtiyaçlarımız için “Kâdiyu’l-Hâcât”a el açar mıydık?

Kaldı ki, hayatımızı devam ettirmemiz için gereken zarurî rızka Cenâb-ı Hak kefildir.

 

İMAN GÖZLÜĞÜNÜ TAKINCA

Moda, reklâm, gelenek görenek gibi tüketim ekonomisinin olanca gücüyle pompaladığı faktörlerle paramparça olan aklımızı iman hakikatleriyle toparlamaya çalışıp, tefekkür etsek işte bu hakikatleri güneş gibi görmemiz mümkündür.

Evet, iman gözlüğü hayatımızın kalitesini ve rengini böyle etkiliyor işte…

Oyuncağından sıkılmış çocuk psikolojisinde olan nefsimizi her zaman iman hakikatleriyle eğitme gayreti içinde olmamız kulluk vazifemiz ve bu dünyaya gönderiliş gayemizdir.

Tıpkı âyette söylendiği gibi:

“Onlara söyle ki: Ancak Allah’ın lütfuyla ve rahmetiyle ferahlansınlar. Bu, onların dünyada toplayıp durduklarından daha hayırlıdır.” (Yunus Suresi, 58.)

 

 

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*