(1922-2002)
Konya’da, 1922 yılında doğan Ali Ulvi Kurucu, ilk ve ortaöğrenimini burada tamamladı. Daha sonra ailesi ile birlikte Medine’ye gitti. Kurucu, yükseköğrenimini Kahire el-Ezher Üniversitesi’nde tamamladı. Sonra tekrar Medine’ye döndü ve çeşitli memurluklarda bulundu. Medine’de uzun süre Evkaf Dairesi’nde çalıştı. 1985’te emekli olduktan sonra Medine’de dünyanın her tarafından gelen ilim adamlarını ağırlayan Kurucu, Kur’ân hâfızı olan ve aynı zamanda geniş bir hadis kültürüne sahipti. Kurucu’nun özellikle şair kişiliği daha çok ön plâna çıktı. Medine’de 3 Şubat 2002 tarihinde vefat eden Ali Ulvi Kurucu, Cennetü’l-Bakî Mezarlığı’na defnedildi. Kurucu’nun hatıraları da araştırmacı yazar M. Ertuğrul Düzdağ tarafından 5 cilt olarak yayına hazırlandı.
Tarihçe-i Hayat’ın Önsöz’ünü yazdı
Ali Ulvi Kurucu’nun Risale-i Nur’u tanıması ve Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin Tarihçe-i Hayat eserinin önsözünü yazması hakkındaki hatırasını kendisi şöyle anlatıyor:
“Merhum Bediüzzaman Said Nursî’nin adını, Kahire’deki talebelik yıllarımda, gerek Mustafa Sabri Efendi ve gerekse Zahid-el Kevseri ile İhsan Efendi’lerden duyardım. Müstesna insan, fevkalâde zeki bir zat. “Bediüzzaman” unvanı kendisine hocaları tarafından verilmiş, “zamanın harikası” demek. Osmanlı Devleti’nin son yıllarında, Mustafa Sabri Efendilerle birlikte Darül Hikmetil İslâmiye’de aza olarak bulunmuş. Müstesna bir âlim olarak hem eski Arapça medrese ilimlerini bilir, hem de günün fizik, biyoloji, astronomi gibi modern ilimlerine aşinadır. Nadir bulunur bir zekâ ve deha sahibidir. 1950’den sonra Türkiye’den gelen hacılar arasında, Bediüzzaman’dan bahsedenler çoğaldı.”
Risale-i Nur imanları alevlendiriyor
Merhum Ali Ulvi Kurucu Atıf Ural’ın talebi üzerine “Tarihçe-i Hayat”ın önsözünü yazıp gönderdiğini ve Bediüzzaman’ın bu ‘Önsöz’ü üç defa okuttuğunu hatıralarında anlatır. Atıf Ural kendisine Risale-i Nur Külliyatı gönderir. Ve Ali Ulvi Kurucu okumaya başlar.
“Evvelâ Üstadın imanına, İslâm’a, Kur’ân’a olan aşkına hayran kaldım. Dâvâya olan imanı, sade bir inanç olarak kalmıyor. Bir aşk, bir ideal haline geliyor. Bu uğurda çalışmak, ölmek fedakârlığı bu zatta var. Çocukluğumdan beri, yıllardır, dedemde, amcamda, babamda, sonra hocalarımda gördüğüm çırpınış bu zatta da var. Eserlerin mütalâasına daldım. Notlar alıyorum, derinleşiyorum, fakat doymuyorum. Şu esere de bakayım, bunu da okuyayım derken zaman geçiyor. O günlerde bir önsöz değil, Üstad ve eserleri hakkında Tarihçe-i Hayat kadar bir kitap yazsam, yazabilirdim. O kadar geniş bir bilgiye, aynı zamanda aşk ve heyecana sahip olmuş idim. Bir de Risale-i Nur’un hayretimi mucip olan, ruhumu yakan, beni kendisine aşık eden bir tarafı vardı ki, Üstad bu eserleri, hapiste, irka suretiyle yani dikte ettirerek yazıyordu. Ben ise kütüphanelerde bulunuyorum, önümde binlerce kitap var, eser yazamıyorum. O, hapiste bunları yazıyor. Bu eserleri yazan insan, İlâhî bir te’yide mazhar oluyor ki, yanan bir gönülden çıktığı için, okuyan insanların da gönlünü yakıyor, imanlarını alevlendiriyor.”
İlâhî bir teyide mazhar oldu
Ali Ulvi Kurucu, mütalâalara dalmış, mest olup gitmişken Atıf Ural’dan Önsöz’ü beklediklerine dair telgraf gelir: “Bunun üzerine Dairedeki arkadaşlardan izin aldım. “Mühim bir işim çıktı, bir hafta kadar gelemeyeceği, bana izin verin” dedim. Harem-i Şerif’te sabah namazını kıldım. Eve gittim, oturdum. Gönlümde, ruhumda ne varsa, o güne kadar ne edindiysem, başladım yazmaya. Ben yazıyı çok güç ve geç yazarım. Bilhassa şiirde, çok yazar bozarım, yazar silerim. Nesirde de öyledir. Daha iyisi, daha güzeli olsa, pürüzsüz olsa, anlaşılır olsa diye günlerce uğraşırım. Yazı hususunda müşkilpesendim… Buna rağmen, öyle müstesna bir fütuhata mazhar oldum ki, epey uzun sayılabilecek o önsözü, 24 saat zarfında hem yazdım, hem tebyiz ettim, postaya verdim. Ertesi sabah Daireye gittim. “Hayır İnşallah” dediler. “İşim bitti, geldim Elhamdülillah.” dedim. Bu Önsöz’ün İlâhî bir teyide mazhar olduğuna, Cenab-ı Hakkın kolaylık verdiğine kailim.
Üstad, yazdıklarımı üç defa dinlemiş
Yazdıklarımı Üstad’a okumuşlar. Üç defa tekrar ettirerek dinlemiş. Aynen konulmasını istemiş. Önsöz okunurken, Zübeyir ve Sungur gibi Üstad’ın yakın talebeleri olan Nur hizmetkârları Ağabeyler de varmış. Orada neler olduğu bana şöyle nakledildi: “Sungur Ağabey dedi ki: ‘Üstad kendi yazılarını bile okutur, ‘şurasını tashih edin, şu kelimenin yerine şunu koyun, o kelime fazladır lüzumu yok silin’ diye düzeltirdi. Ali Ulvi Bey’in Önsöz’ünü üç defa okutup dinledi. Bir yerine itiraz etmedi. Hatta Önsöz’ün başına şu cümleyi yazın dedi. Üstad’ın emriyle Önsöz’ün başına eklediğimiz ibare, aynen şudur: “Bu önsöz, Medine-i Münevvere’de bulunan mühim bir âlim tarafından yazılmıştır.”
Üstad’ın yazdırdığı bu cümle, Önsöz’ün başına aynen konulmuştur ki, tabiî bunu ne tekrar etmem, ne de sahiplenebilmem mümkündür.
Kaynak: DÜZDAĞ, M. Ertuğrul; Üstad Ali Ulvi KURUCU – Hatıralar, Cilt 3, s. 265-271