Anne karnında biricik bir melek var. Annesinin bile sonradan haberi oluyor. Rahm-ı maderdeki çocuğun erkek ve dişisini bilmekle “Rahimlerde olanı O bilir.”( Lokman suresi 34.) ayetini bizler sonradan anlıyoruz. Çünkü o çocuğun kabiliyetlerini, kişiliğini, mizacını röntgen ışını ile göremiyoruz. Hatta simasındaki sikke-i samediyet mührü Allah’a mahsus olduğu için alameti farika olan yüz hatlarını ilerleyen zamanlarda görebiliyoruz. Anne karnında üç karanlık dönem içinde maddi ve manevi yönden annesine bağlı olan bebeğin dünyaya gönderilme vakti geldiğinde “Ve keza, rahm-ı maderden dünyaya gelen çocuk, mahut tünelde çektiği sıkıcı, ezici zahmet neticesinde dünya saadetine nail oluyor.”1 Ağrılı yoğun sancılar sonrasında annesi bebeği ile kavuşuyor, sinesine alıp öpüp kokluyor. Ne güzel bi koku Cennetten geliyor. “Sonra, dünyaya geldiği vakit, iktidar ve ihtiyâr yok, fakat bir derece istidadı ve bilkuvve bir hissi olduğundan yalnız ağzını yapıştırmak kadar bir harekete ihtiyaç ile en mükemmel ve en mugaddi ve hazmı en kolayca en latif bir surette ve en acip bir fıtratta memeler musluğundan ağzına veriliyor.”2 Çocuk ile anne arasındaki iletişim ve bağ kurulmuş oluyor. Eğer bir yaşındaki bir çocuğun aklı bulunsa ve ondan sual edilse:” En leziz ve en tatlı hâletin nedir?” Belki diyecek: “Aczimi, zaafımı anlayıp, validemin tatlı tokadından korkarak, yine validemin şefkatli sinesine sığındığım hâlettir.”3 Belki de şefkat kahramanı olan biz hanımların en büyük sorumluluklarımızdan birisi şefkatimizi çocuğumuza karşı doğru yönlendirebilmektir. Masum çocuğun elmas hazinesi hükmünde olan ahiretini düşünmeyerek masum yüzünü dünyaya çevirmek şefkati suistimal etmektir.4 Evlatlarımızın bu noktada ahiretini de düşünerek onlara yardımcı olmalıyız, sevgimizi şefkatimizi göstermeliyiz. “Sizin, hanenizdeki masum evlâtlarınızla masumâne sohbet, yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir.” Evet tam da ne kadar doğru ve yerinde bir hakikat. Biz anneler kalben bedenen ruhen evimizde olmalıyız. Evimizle, eşimizle ve çocuğumuzla tam ilgilenmeliyiz. Belki de her an elimizin altında olan sosyal medya tuzağına düşmemeliyiz. Müslüman bir hanım profiline baktığımızda elinde telefon değil kitaplar olmalı. Telefondan ziyade çocuğumuzla sohbetimiz daha zevkli olmasından Üstadın masum çocuklarla sohbet ve muhaveresi ise, çok ibretli ve saadetlidir. Üstad, gafil büyüklerden ziyade, onlara samimî ve ciddî selâm ederdi.
Masumlarla sohbet ise nasıl olmalı? Onların dünyalarını anlayabilmek için konuşma üslubunda dikkat edilecek noktalar var.” Evet, yüksek bir insan, bir çocukla konuştuğu zaman çocukların şivesiyle konuşursa, çocuğun zihnini okşamış olur. Çocuğun fehmi, onun çat pat söylediği sözlerle ünsiyet peyda eder, söylediklerini dinler ve anlar. Aksi hâlde, o insanla o çocuk arasında bir malûmat alışverişi olamaz.”5 Öyleyse çocukların yaş ve dönem özelliklerini bilerek ona göre davranmak gerekiyor. Çocuklar merhamet ister, şefkat beklerler. Zaaf ve acz ve iktidarsızlık noktasında, merhametkâr, kudretli bir Hâlık’ı bilmekle ruhları inbisat edebilir, iktidarları mes’udâne inkişaf edebilir. Nazik, zayıf, basit ve bir sahife kitabı hıfzında tutamayan o çocukların küçük kafalarında o büyük Kur’ân’ın hafızalarında yerleşmesi suretinde, i’cazını onlara dahi gösterir.(!) Masum çocukların, Risale-i Nur’dan ders aldıkları ve yazdıkları yazılar risalelerin bir kısmıdır. Onların bu zamanda, bu ciddî çalışmaları gösteriyor ki, Risale-i Nur’da öyle manevî zevk ve cazibedar bir nur var ki, mekteplerde çocukları okumaya şevkle sevk etmek için icad ettikleri her nevi eğlence ve teşviklere galebe edecek bir lezzet, bir sürur, bir şevk, Risale-i Nur veriyor ki çocuklar ve ümmî ihtiyarlar böyle hareket ediyorlar.
Risale-i Nur’un bir kerameti olduğu gibi, Medrese-i Nuriye’nin de harika bir çiçeği olan masum çocukların hızlıca Risale-i Nur yazması onları küçük Nur şakirdi yapıyor. Elhamdülillah bu yönde onları destekleyen ebeveynlere..
Küçük Nurcularımız hakikatlerinden aldıkları dersler ile ahiret imanıyla insanca yaşayabilirler ve insaniyetin istidadlarını taşıyabilirler. Yoksa, elim endişeler içinde kendini uyutturmak ve unutturmak için çocukça oyuncularıyla haylaz bir hayatla yaşayacak. Ahirete iman hakikatleri ile “Bu kardeşim veya arkadaşım öldü, Cennet’in bir kuşu oldu.Bizden daha iyi keyfeder, gezer” düşüncesiyle insaniyete lâyık bir tarzda yaşayabilir. Ahirete imanla birlikte meleklere iman bizleri saadet-i dünyeviyeye medar olup çocuklara şu düşünceyi veriyor. Ölen arkadaşımız meleklerle beraber Cennete gittiğini. Cennetin varlığı, onlara dehşetli ve ağlatıcı görünen ölümlere ve vefatlara karşı dayanabildikleri, meleklerin varlığını ve onların bizi koruduğunu görevli olduğunu, bizim sözlerimizi yazdığını çocuğun zihnine yerleştiriyor. Hastalandığımızda bize yardımcı olduklarını anlatabiliriz. Masum çocukların hastalıklarını, o nazik vücutlar bir idman, bir riyazet olduğunu söyleyebiliriz. Çocuklarımızın zihninde hastalık ölüme sebep olursa diye düşünceler olabilir. Vefat eden çocukların ahirette saadet içinde yaşadığını anlattığımızda ruhları ve kalpleri huzura kavuşacaktır. Cennette ebedi, sevimli, cennete lâyık bir surette daimî çocuk kalacakları müjdesi çocukların zihninde hayal dünyasında yeni keşiflere vesile olur. Ne mutlu bizlere ki çocuklarımıza dünya ve ahiretlerine nurlu dokunuşlar yapabilene. Selametle kalın nurla kalın inşaallah.
Hediye Ballıkaya
Dipnotlar:
1) Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, s. 707.
2) Nursi, Lem’alar , s. 196.
3) Nursi, Sözler, s.49.
4) Nursi, Lem’alar, s. 463.
5) Nursi, İşaratü’l-İcaz, s.347.