Hani bir söz vardır, “çok gezen mi, çok okuyan mı bilir?” diye. Bana kalırsa okuyan elbette çok bilir. Fakat gezen yakinen bilir. Hatta o kadar ki, simasına bakarak bile karşısındaki nerelidir tahmin edebilir. Bu sanki şöyle bir şey; bir insan bir kitaptaki elmayı görür, onun elma olduğunu, özelliklerini bilir. Fakat kitaptaki anlatılan lezzetini tatmadığı sürece bilemez. Dolayısıyla okumak, ilmelyakin; gezmek, aynelyakin olmuş oluyor. Okumak, bilmek için yeterli olsa da yavan ve yalın kalıyor. ‘Mümkünse, ikisi bir olsa hakkalyakin olmuş olmaz mı?’ Diye düşünerek, elden geldiğince, hem okuyup hem gezelim diye yıllardır düştük yollara. Güzel ülkemizin pek çok ilinde hem yaşayıp hem gezme fırsatımız oldu. O sebepten nerelisin dense Türkiyeliyim diyorum. Fakat bu gezileri kaleme almayı hiç düşünmemiştim. Ta ki ziyaretimize gelen ve beraber şehir turu yaptığımız Hatice Göçmen ablamın “bunları yazmalısın” telkinine kadar. Sonrasında “Neden olmasın? Neden kendimce bir seyahatname yazmayayım?” diye kalemi aldım. Bakalım neler çıkacak? Beraberce okuyalım inşallah. Benimki Seyahatnameden ziyade cemaatname olacak sanırım. Ne dersiniz? Neyse Seyahatname denince bu mükemmel eserin sahibi Evliya Çelebi anılmadan kelâma başlamak olur mu? O halde ilk olarak Çelebi’nin doğduğu, memleketi olan; benim için çok kıymetli ilimiz Kütahya’dan başlayalım inşallah. Kütahya’ya 2010 yılında tayin olduk. Bu güzel şehrimizde 3 yıl ancak kalabildik lakin 3 değil 30 yıl olsa ancak bu kadar bir şehre ve insanına alışılıp sevilebilirdi. Tevekkeli değil şehrin tam ortasındaki Mevlevihane’de bulunan Dönenler Caminin o zamanlardaki mevlevisi, Mevlana hazretlerinin oğlu Sultan Veled Kütahya için: “Kütahya’da bir ay kalana ne mutlu. İki ay kalacak olursanız, daha fazla müstefid ve münfeyiz olursunuz. Kütahya kusursuz bir güzeldir. Böyle kusursuz bir güzele zeval olur mu? Ya Rab, bu memlekete kaza-bela verme. Cennet, Kütahya’nın ya altındadır ya üstünde. Feda olsun Lahor, Keşmir, Tebriz Kütahya’ya.” demiştir. Altını bilemiyorum ama üstünde cennet misal dostluklar, arkadaşlık ve kardeşlik bağları kurduğum, Risale-i Nurların bana açıldığı altı da üstü de mübarek il Kütahya’nın bende çok ayrı yeri vardır.
Kütahya ili köklü bir tarihe sahiptir. Frigler, Kimmerler, Lidyalılar, Persler ve Romalılar şehri uzun süre yönetmiştir. Daha sonra Anadolu Selçuklu devleti hakim olmuş, Alaeddin Keykubat döneminde şehir Germiyanoğlu Beyliğine başkentlik etmiş. Osmanlı devleti döneminde de önemini koruyan Kütahya’da sayısız mimari eser bulunmaktadır. Coğrafik özelliğine gelince, iç egede bulunması hasebiyle, yazları sıcak kışları soğuk ve ayazdır. İlkbahar ve sonbaharına doyum olmaz. Bir de hani türküde geçer ya ‘Kütahya’ nın pınarları akışır’ diye. Aynen öyledir. Her köşe başında, mahallede dikkat çeken, süslü çinilerle bezeli pınarlardan akan, yöre halkının ‘incik suyu’ adını verdiği billur sular akan pınarları vardır. Rivayete göre bu sudan içen Kütahya’dan vazgeçemez. Ya yerleşir kalır ya da dönüp dolaşıp Kütahya’ya geri gelir. Sanırım doğruluk payı var. Ayrılsam da yıllardır dilimde, gönlümde geri dönme arzusu bulunuyor. Bunlar Kütahya’nın genel tarihi özellikleri. Bir de bende öyle manevi bir özelliği var ki tarif edemem. Manevi havayı iliklerime kadar bu şehirde hissettim. İnsanlarının cana yakınlığı, o çok şirin şiveleri ile hanımların gezek diye adlandırdıkları gün gezmeleri, yöresel ikramlar ve son derece şık halleriyle sosyalleştikleri başka bir diyar görmedim. Ama dershanemizde çayın yanında ikram edilen ekşi maya köy ekmeği ve üzerine sürülen süzme yoğurdu, gene mayasız hamurdan yapılan ‘hamursuz’ denilen ekmeğin tadını hiç unutamam. Balda börekte yoktur dershanede yenen bu ekmeğin tadı. Kütahya için daha pek çok şey söyleyip yazabilirim lakin sözün de bir nihâyeti olmalı. Hasıl-ı kelam, Kütahya anlatılmaz yaşanır. Samimi, içten, uhuvvet düsturunu oturtmuş kardeşlerimizin, ablalarımızın olduğu, ayrılanların dilinden düşüremediği bu kıymetli şehre ve insanına yürekten selamlar eder; yolunuz düşerse benim gözümle de muhakkak gezin görün derim. Geride bıraktığımız dost ve kardeşlerle ahirette buluşmak temennisiyle Allah’a emanet olunuz.
Bahriye Kavalcı
Allah razı olsun.Tebrik ediyorum