Psikoloji

İnsan ne için yaşar?

İnsan, doğar, büyür, yaşlanır, kendisine verilen altın kıymetindeki ömür sermayesi bittiğinde de ahirete, sonsuz hayata geçiş yapar.

İnsanın tüm bu süreçte hayatını bir plân ve düzene sokabilmesi için kendisine hedef belirlemesi ve bu hedef doğrultusunda ömür harcaması gerekir. Biz buna yaşama amacı diğer bir ifadeyle hayatın gayesi diyoruz.

Kendisine bir hedef veya amaç belirleyen kitleler yığın olmaktan çıkar. Bireysel plânda da, bir ideale kendisini adayan kişiler, daha disiplinli, daha sistematik kişilerdir. Bu arada, kişiyi hayatın amacına götürecek stratejiler, alt hedefler ve bu alt hedefleri gerçekleştirebilecek faaliyetler de belirlenmelidir.

Bu konuyu biraz açalım. Asıl amaç yani yaşama gayesi, genel, uzun soluklu ve soyut olmalıdır. Alt hedefler ise asıl amaca nasıl gidileceğini gösteren daha özel, daha kısa vadeli aşamalar olmalıdır. Faaliyetler de, alt hedefe götüren kısa süreli (günlük, haftalık, aylık, yıllık) somut, gerçekleştirilebilir etkinlikler olmalıdır. Alt hedefler ve faaliyetler genel plânda yaşama amacıyla dolaylı/dolaysız irtibatlı olmalıdır.

Seminerlerde, katılımcılarla sohbet ediyoruz. Hayatın amacı sorusuna bazı katılımcılar, para kazanmak, bazıları, çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamak, bazıları da, Allah’a kul olmak, şeklinde cevaplar veriyorlar. Herkesin amacına saygı duyuyoruz. Ancak maddiyatı ön plâna çıkaran kişiler, ahlâki ve mânevi değerleri ikinci plâna atabiliyorlar. Bu durum, bireysel yaşamda, toplumsal hayatta ben merkezci bir yapıyı ortaya çıkarıyor. Maddiyatı esas gaye yapan kişiler, mücadeleyi, hırsı, başarıyı, egoyu, çok para kazanmayı öncelediklerinden stres, kaygı ve depresyona maruz kalabiliyorlar. Maddiyat, kısa sürelidir. İnsan ebede namzettir. Dolayısıyla maddi gayeler, insanı hakiki saadete ulaştıramaz.  Maddiyat  bir araçtır, amaç olamaz. Şayet maddiyat amaca dönüşürse, kurulan yuvalar daha çabuk sarsılır ve bu yuvalarda yetişen çocuklar da daha mutsuz olurlar. Gerçek mutluluğa erişemezler.

Peki, hayatın amacı ne olmalı? sorusuna cevap arayalım. Uzun yıllar boyunca birçok düşünür tarafından bu sorunun cevabı aranmış. Şahsî kanaatim, bu sorunun en güzel ve isabetli cevabını Bediüzzaman Hazretleri veriyor. Diyor ki:

“Demek, iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dâreyni iktiza eder.” (Sözler, 23.Söz, 3.Nokta)

Bu cümleden anlaşılıyor ki, iman, tevhid, teslim ve tevekkül, insanı saadet-i dareyne götürüyor.

Saadet-i dareyn, iki cihan saadeti, dünya ve ahiret huzuru demektir. Hayatımızın en temel esasları, bizleri saadeti dareyne ulaştırdığına göre, hayatımızın amacı da dünya ve ahiret saadeti olmalıdır, sonucunu çıkarabiliyoruz. Bu gaye, yukarıda belirttiğimiz şekilde hem genel, hem uzun soluklu, hem de soyuttur. Sadece dünya odaklı ve tek taraflı bir gaye eksik kalacaktır. Ahiret saadetinin de hedefe dahil olmasıyla, insan kendini kontrol etmekte ve dengeyi sağlayabilmektedir.  Bediüzzaman ideal gayeyi ortaya koymuştur. Dünya ve ahiret mutluluğu hedeflenerek sağlıklı, bilinçli ve pozitif bir yaklaşım ile ömür sermayesi en kârlı şekilde kazanca dönüştürülebilir.

 

Aile Danışmanı Mustafa Taşkın 

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*