Kapak

Sağlıklı hayat için beden terbiyesinin önemi

Uzm. Eczacı Betül Nur Manisalı Yaşar

 İnsanın iyilik halini sürdürebilmesi, mutlu olarak şükür ve tefekkürle hayatını idame ettirebilmesi için sağlıklı bir birey olarak yaşaması gerekmektedir. Sağlıklı kalmak için de madde, enerji ve ruh boyutuyla bütün olan bedeni hem maddî, hem de manevî olarak terbiye etmelidir.

Maddî olarak terbiye nasıl mümkündür?

İslam hükemasının Eflatun’u ve hekimlerin şeyhi ve feylesofların üstadı, meşhur dahi Ebu Ali İbn-i Sina, yalnız tıp noktasında “Yiyiniz içiniz fakat israf etmeyiniz”1 âyetini şöyle tefsir etmiş. Demiş: “İlm-i tıbbı iki satırla topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır: Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifa, hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, taam taam üstüne yemektir.”

Yani vücuda en zararlı şey dört beş saat ara vermeden yemek yemek veyahut lezzet almak için çeşitli yiyeceklerle art arda mideyi doldurmaktır. İktisat Risalesi’ndeki bu yaklaşım, günümüz toplumunun çoğunluğunda bulunan bir çok hastalık için çok isabetli bir reçete hükmündedir. Sık sık yemek yemenin zararlarının yanında çeşitli yemek yemekle ilgili nokta ise İktisat Risalesi’nde şu şekilde anlatılmıştır: “İktisat ve kanaat, hikmet-i İlahiyeye tevfik-i harekettir. Kuvve-i zaikayı kapıcı hükmünde tutup ona göre bahşiş verir. İsraf ise o hikmete zıt hareket ettiği için çabuk tokat yer, mideyi karıştırır, iştiha-yı hakikiyi kaybeder. Tenevvü-ü et’imeden gelen sun’î bir iştiha-yı kâzibe ile yedirir, hazımsızlığa sebebiyet verir, hasta eder.”

Sık sık yemek ve yemek çeşitliliğinin fazla olması iktisat ve kanaat noktasında uygun olmadığı gibi tıbbî noktada da yanlıştır. Hazımsızlığa sebep olur ve bir çok hastalığı da arkasından getirir. Maalesef ki toplumumuzda bulunan çok çeşitli yemek yeme anlayışı İslâmî açıdan uygun olmamakla birlikte hazımsızlıkla başlayarak bir çok sağlık probleminin kaynağıdır.

Çok uzun yıllar sağlıklı kalmak için sık sık yemek yemenin tavsiye edildiği bir sağlık sistemiyle karşı karşıyaydık. Bu fikirde hala direnenler olmakla birlikte, aklın yolu bir diyerek günümüzde sağlık uzmanlarının geldiği son nokta, İslamiyetin gerektirdiği gibi bir beslenme stiliyle sağlıklı kalmak ve hastalıkları tedavi etmektir.

Modern tıbbın aksine hastalıkların sonucunu değiştirmek, kesip atmak ve bir dolu ilaçlar verip bir yeri iyileştirirken diğer yerleri harap eden bu sistemin aksine fonksiyonel tıp, bütüncül tıp gibi bir düşünce sistemine sahip çıkılmaya başlanmıştır.

Tüm otoimmun hastalıklar, Romatoid artrit, migren, tiroid bozuklukları, haşimato, polikistik over sendromu, adet düzensizlikleri, fibromiyalji, depresyon, alerjik rahatsızlıklar, cilt rahatsızlıkları, sedef, egzema, vitiligo, kanser…

Bahsedilen hastalıklarda tek başına modern tıp maalesef sonuçsuz kalıyor ve tıkanıyor. Ancak bütüncül tıp, tamamlayıcı tıp, fonksiyonel tıp dediğimiz sistemde bu hastalıkların tedavileri mümkün olabiliyor. Örneğin cilt hastalıklarını ele alacak olursak, hastanın içerisinde bedeninde birikmiş olan toksinler sedef, egzama gibi döküntülü semptomlarla açığa çıkar, vücut bir nevi konuşur. Bu cilt rahatsızlıklarını içeriye, yani bedene hiç müdahale etmeden dışarıdan, sadece topikal uygulamalarla tam olarak tedavi edemeyiz ve maalesef edemiyoruz da.

Beslenme düzenlenmeli, toksinlerin atılması için detoks yolları incelenmeli, detoks yapılmalı, stres yönetimi olmalı, karaciğer desteklenmeli, hacamat, sülük, akupunktur, aromaterapi ve fitoterapi gibi tedavi yöntemlerinden faydalanılarak bir protokol hazırlanmalıdır. Bunlarla birlikte topikal uygulamalarla tedavi desteklenmelidir. En önemli unsur da bağırsak florası yani mikrobiyotanın zenginleştirilmesi ve bağırsak sağlığının yeniden kazanılmasıdır. İbni Sina’nın dediği gibi şifa hazımdadır. Hazımla şifa için, sindirim sisteminde mevcut olan mide ve bağırsakların düzenli çalışması, işini doğru yapması gerekmektedir. Mutlaka duymuşsunuzdur bağırsaklarınız ikinci beyninizdir. Hatta ikinci beyin deyip bağırsaklarımıza haksızlık etmiş bile olabiliriz. Keşke bağırsaklarımızda bulunan milyonlarca nöronun yediğimiz yiyeceklerle nasıl bir etkileşim içerisinde olduğunu her seferinde düşünüp ona göre seçerek beslenmemizi gerçekleştirebilsek… Bağırsaklarımızın önemini vurguladıktan sonra aslında yukarıda saydığımız hastalıkların en büyük sebeplerinden biri, geçirgen bağırsak sendromudur.

Yediğimiz yanlış, zararlı, alerjen, helal olmayan, paketli gıdalar, işlenmiş gıdalar, yemle beslenmiş; mutsuz, dolaşamayan, yararlı bakterilerden yoksun hayvanların mahsülleri, süt ürünleri, buğdayın genetiğinin değiştirilmesiyle üretimi arttırmak adına glutenin çok yüksek olduğu buğday unuyla yapılan hamur işlerinin tüketilmesi ve stres maalesef  ki geçirgen bağırsak sendromuna sebep olmaktadır. Geçirgen bağırsak sendromu mevcut olan kişilerde zararlı maddeler bağırsaktan fazlaca emilir ve vücutta alerjik bir reaksiyon oluşur. Bu reaksiyon o kadar fazladır ki oluşan antikorlar insanın kendi organlarına da saldırmaya başlar ve ilk saldırdığı organsa tiroid bezidir.

Bütüncül, tamamlayıcı, fonksiyonel dediğimiz tıp sisteminde dikkate alınan temel öğe geçirgen bağırsak sendromunun tedavi edilmesidir. Geçirgen bağırsağı tedavi edersek hastanın stresini azaltırsak (depresyon ve bağırsaklar arasında ciddi bir ilişki vardır) bu hastalıkları iyileştirebiliriz. En başta yapılması gereken bağırsakları tamir etmenin yolu ise öncelikle beslenmenin düzenlenmesidir. Hastalara zararlı maddelerin çıkarıldığı eliminasyon diyetleri, aralıklı oruçlar verilmektedir. Bu diyetlerde iyi ve temiz gıdalar verilerek kişinin sünnet-i seniyeye uygun olarak iki öğün beslenmesi önerilmektedir. Diyetten sonra ise bağırsaklara kemik sularıyla kolajen desteği sağlanarak geçirgen bağırsak iyileştirilerek hastanın tedavi edilmesi amaçlanır.

Bunun yanında yine sünnet-i seniyeye uygun hacamat, akupunktur tedavileri, fitoterapi, aromaterapi gibi bir çok alternatif tedaviyle hastanın tedavisi desteklenir. Hastanın biyokimya sonuçları incelenerek eksik vitamin ve minerallerinin takviye edilmesi de tedavinin olmazsa olmazlarındandır. Elbette ki bu tedavi süreci doktor kontrolünde mümkündür. Bu tedavi sisteminde açlık çok önemli olmakla birlikte yapılan araştırmalarda da orucun insan sağlığına kazandırdıkları artık herkesçe bilinmektedir.

Oruç

Yapılan araştırmalarda bağırsaklarımızda “Akermensia mucınıphıla” denen bir bakteri bulunmuştur. Şişman kişilerin dışkılarıyla zayıf kişilerin dışkıları karşılaştırıldığında bu yararlı bakteri zayıf kişilerde daha fazla bulunmuş. Aynı zamanda bu bakteriyi arttıran en önemli faktörün de oruç ve açlık olduğu görülmüştür. Akermensia mucınıphıla bakterisi, vücudun glikoz lipit metabolizmasında dengelemeye yardımcı, diyabet hastalarında destekleyici, karaciğer hasarında, ıritabl bağırsak sendromu gibi rahatsızlıklarda bu bakteri bazı ülkelerde tedavi amaçlı verilmektedir.

Oruç tutmanın manevî terbiyedeki rolünün yanında maddî olarak bedene de faydalı olduğu apaçık görülmektedir. Yapılan araştırmalarda kanser hastalarında bile açlık ve orucun faydası bulunmuştur. Oruç ve açlık olduğunda vücut zararlı hücrelerini yemeye başlamaktadır, bunun adına ‘otofaji’ denmektedir. Böylelikle hem zararlı hücrelerden arınmış oluruz, hem de bağışıklık sistemimiz güçlenmiş olur.

Günümüzde insülin direnci, obezite gibi hastalıkların tedavisinde bir çok hekim aralıklı oruç yani ‘intermittent fasting’ adlı metodla hastalarını tedavi etmektedir.

Bütüncül tıp sistemi der ki;

Eliminasyon diyetleri ve oruçla birlikte yemeğinizi paylaşın, şükür duygusunu arttırın, tefekkür ederek yiyin. Yapılan araştırmalar tüm bunlar yapıldığında sindirim enzimlerinin daha aktif çalıştığını ve tokluk hissinin daha çabuk oluştuğunu göstermektedir. Görüyoruz ki verilen tavsiyeler Peygamberimizin (asm) sünnetleriyle birebir örtüşmektedir.

Bir vakıadan bahsetmek istiyorum. Bir gün Hz. Ömer acıkmış açlıktan duramayıp sıcakta mescide gitmiş. Arkasından Hz. Ebubekir de aynı şekilde açlıktan mescide gitmiş buluşmuşlar. Efendimiz (asm) da geliyor ve o da aç. Birlikte Hz.  Eyyüb el Ensari’nin evine gidiyorlar. Orada Hz . Eyyüb el Ensari önlerine hurma ikram ediyor. Yaş hurma, kuru hurma, bir de koruk hurma, sonra da et pişiriyor. Yemekler yendikten sonra, Efendimizin (asm) gözleri yaşarır ve şöyle der. “Olgun hurma, yaş hurma, koruk hurma, ekmek ve et vallahi Allah bunlardan sorar.”

Günlük hayatımızda, toplumumuzda, bizlerin yaptığı en büyük hatalardan biridir çok çeşitli yemek yemek. Kahvaltı sofralarımızın aşırılığı, Ramazan sofralarımızdaki aşırılık, israf, ne kanaat düsturuna uyuyor, ne de tıbbi faydayla örtüşüyor.  Artık hem bedeni maddi terbiye, hem de manevi terbiye için az yemeyi, az çeşitli yemeyi, aralıklı beslenmeyi ve orucu hayatımıza oturtmamız gerekiyor.

Tıbbi Nebevîde beslenme

“Benim ashabım, iyice acıkmadan yemek yemez. Yedikleri zaman da tıka basa yemezler; daha iştahları varken sofradan kalkarlar.”

“Mide hastalıkların evidir. Tedavinin özü ise perhizdir.”2

“Sizin Allah’a en sevimli olanınız, az yiyip içen ve bedence hafif olanınızdır.”3

“Ümmetim hakkında en çok şu hususlardan korkuyorum: Şişmanlık, uykuya düşkünlük, tembellik ve îman zayıflığı.”4

Rabbim hepimizi aklı midesine, kalbi nefsine, ruhu cesedine hâkim olan kullarından, lezzeti şükür için isteyen kullarından eylesin.

 

Dipnotlar

  • A’râf Suresi, 31.
  • Ebu Davut, Tıb,13/3856.
  • Suyuti, Camiüssağir, 221.
  • Camiüssağir, 295.

 

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*