Ey zaman yolculuğunda birlikte yürüdüğüm kardeşim!
Hangi şimendiferde yol almışız acaba?
Raydan çıkmak üzere olana mı, yoksa dosdoğru tevhid-i kulûba yol alana mı?
Önümüze ne çıkacağını bilmeksizin koşardık oysaki.
Kurak çöllerde küsufa yüz tutmuş bu durgunluğun nedendir?
Ayaklarımız nasır tutana dek oynardık yorulmaksızın,
Zamana meydan okurcasına.
Nasırlaşmış ayaklarla eve koşardık,her şeyden habersiz uçan kuş misali,
Anne özlemiyle yanan evlat misali…
Koşardık…
Ötelerden gelen tandır ekmeğinin kokusu yüreğimize işlerdi.
Koşardık yalınayak cam parçacıklarına ehemmiyet vermeksizin.
Senle sıcak ekmeğe dokunurken ellerimiz yanmasın diye,
Avuçlarımızı üfleyişimiz gelirdi aklıma.
Gözyaşlarımın usulca yanaklarımdan süzülüşünü hissederdim.
Ne oldu şimdi? Muhabbetin yolunu mu kaybettik,
Hayatın örümcek ağı gibi ehemmiyetsiz meselelerine mi gark olmuştuk?
Oysa ne güzel gülerdik seninle.
Öyle güzel gülerdik ki semalarda yankılanırdı gülüşlerimiz.
Seyyal zaman sanki durgunlaşırdı,
O an bitmesin diye şems ve kamer ittifaktaydı sanki.
Şimdi ise sadece o anları tahattur edip katre misal akan gözyaşlarıma hâkim olmaya çalışmaktayım anbean.
Sahi, nereye gizlenmişti sevinçlerimiz?
Nereye yol almıştı uhuvvetimiz ve muhabbetimiz?
Kanamaya yüz tutan yaralarımız hala sarılmayı beklemekte,
Zaman zaman da vazgeçmekte hayata dönmekte,
Evet,firaka hapsolmuş kalbimizin; visale kalbolmasının zamanı gelmişti oysaki.
Seninle azığımızı sırtımıza alıp,Cenab-ı Hakka doğru yol alma vakti gelmişti halbuki.
Bunca haksızlıkla yoğrulmuş medeniyeti yıkıp geçme vakti gelmişti sanki.
Ne olmuştu bize sahi?Müteessir oluşumuzun esbabı nedendi?
Ey gözlerine bakınca çocukluğumu müşahede ettiğim ettiğim kardeşim!
Bütün hayatımı sinema perdeleri gibi gözlerinde seyrettiğim ayine misal kardeşim.
Biz kat’iyen eskisi gibi olamazdık ki.
Ne maziyi geri getirebilir ne de müstakbelde vukua gelebilecek hadiselere engel olabilirdik.
Dışarıda gözleri annesini arayan çocuğun ağlayışı,
Ve her an onu susturmaya meyilli tetikte bekleyen zalim ordusu.
Nasıl eskisi gibi gülebilirdik ki o körpe masumlar gülmeyi bile unutmuşken.
Ne olmuştu bedi insana be kardeşim?Bu kadar mı kesifleşmişti kalpler.
Ve bu kadar mı muhabbetin lezzetinden mahrum kalmışlardı?
Birbirine kenetlenmiş tuğla misali olmak varken,
Bunca ah u fizar neydi be kardeşim?
Hepimizi halk eden birken,memleketimiz,köyümüz, evimiz,aşımız birken,
Bunca keder neydi be kardeşim?
Kalbe abdest aldırma zamanı gelmişti besbelli.
Uhuvvet sebeb-i muhabbetken,muhabbet uhuvveti iktiza ederken,
Gönüller “Allah Allah” diye nida ederken,
Her sarılışta Rabbimin nimetinin lezzetine varırken,bunca keşmekeşlik neydi?
Aynı menzilde yer alıyorduk oysaki bu hırs intac eden gözler de neydi?
Siz ki içimdeki çocukluğu mevte sürükleyen zalimler güruhu!
Siz ki taştan kesilmiş kalbinizle kalplerimizi azletmeye meyleden zulümat ordusu!
Bu kalp uhuvvetle,muhabbetle iska edilmişken,her atışta Baki-i Sermediye yol almışken,
Ne yolumuza taş ne de gözümüze yaş koyarsınız.
Uhuvvetle mezcolmuş,
En derinine kadar Allah lafzıyla dolmuş,
Her tebdil-i mekânda kardeşini sormuş,
Bu gönüle asla dedirtmem solmuş.
Eseflenme kardeşim,senle ben bir kapıyı açan anahtar misali,
Zulümatı aydınlığa tebdil ederiz biiznillah.
Yeter ki kardeşim tevhid-i kulûpta birleşsin kalplerimiz ve zikretsin Bismillah!
Unutma kardeşim kararan gecelerin sabaha yakındır çıkması,
Şems misali doğarız ve çıkar semada sesimizin yankısı.
Biz ki saadet-i dareynde visale namzet olmaya geldik sedası,
Lisanlarda dolaşır kardeşlik edası.
Elif Akçan
Sınıf Öğretmeni