Kapak

Evlilikte seçim ve geçim                                          

Aile olmak, güzel bir yuva kurmak her gencin hayalidir. Belki de insanın hayattaki en önemli tercihlerinin başında evlilik tercihi gelir diyebiliriz. İş tercih edersiniz, beğenmezseniz işi değiştirebilirsiniz; okul tercih edersiniz size uymazsa başka bir bölüme yönelebilirsiniz, eş tercihi ise “olmazsa ayrılırımın” ötesinde insanda iz bırakan ve dahi eğer o evlilikte çocuk da varsa, o ilişki ağından ayrılamayan bir kişi oluverirsiniz. O halde yuva kurma niyetinde olan her genç kız ve erkeğin eş seçiminin önceliklerini ve geçimin inceliklerini bilmek için gayret etmelidir. Evliliğe hususan genç kızlarımız için (teklif, nişan, düğün, balayı…) ötesinde hayaller kurabilmeli, atacağı adımın onun için ahirete kadar uzandığının şuurunda olmalıdır.

Evet eş tercih sebeplerimize geçmeden önce Risale-i Nur’da evliliğin tarifine bakalım: “Saadetin esaslarından nikah ise; evet insanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcut bulunmasıdır ki; her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler. Ve lezaizde ortak, gam ve kederli şeylerde yekdiğerine yardımcı ve muavin olsunlar.”

Bu satırlardan anlıyoruz ki;evliliğin hikmeti bu imiş. Yani kalplerin paylaşımı, yani kalbine mukabil bir kalbin varlığı imiş.

Peki kalbe mukabil bir kalpten ne anlıyoruz?

  • İki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele edecek. Yani karşılıklı değiş tokuş yapacak.
  • Gam ve kederli şeylerde de birbirine muavin olacak. Yani duygudaş olacak.

Yine “İşaratü’l İ’caz” da ‘İnsan bir refikaya yada bir refika muhtaçtır ki tarafeyn aralarında hayatlarına lazım olan şeyleri muavenet suretiyle yapabilsinler ve rahmetten neş’et eden muhabbet iktizasıyla, yekdiğerinin zahmetini tahfif etsinler ve gamlı, kederli zamanlarını ferah ve sürura tebdil edebilsinler. Zaten dünyada insanların tam ünsiyeti ancak refikasıyla olur.”

Demek hikmet bu; eşine bakıp tebessüm etmek, oturup dertleşmekmiş.

Evet evlilik çağına geldik ve yavaş yavaş niyete giriyoruz. Burada kendimize sormamız gereken en mühim soru (ben evlenme olgunluğuna erdim mi?) Yani ne demek istiyorum;

Kendimi tanıyor muyum? Ben kimim? Nasıl bir insanım? Güçlü yanlarım neler? Peki ya zayıf yanlarım? Hassasiyetlerim, olmazsa olmazlarım neler? Kırmızı çizgilerimin farkında mıyım? İnanç ve değerlerim neler? Duygularımın farkında mıyım? Karşı tarafı tanıyabilme olgunluğuna sahip miyim? Eşim olacak insanda olmazsa olmazım ne? Belki de insanın bu tekâmül yolculuğunda hayatını derinden etkileyecek en mühim kararların birisidir evlilik ve de kiminle evleneceği kararı.

Evet evliliği iki başlık altında toparlayacak olursak;

Birincisine seçim, ikincisine de geçim diyebiliriz. Öncelikle seçim konusuna bir bakalım.

Nasıl seçmeli?

Peygamber Efendimiz, “Bir kadın, şu dört şey için nikâhlanır; ya malı için, ya soyluluğu için veya güzelliği için yahut da dindarlığı için alınır. Siz dindar olanını alın, eliniz dert görmez.”1

Üstadımızın da belirttiği üzere evlilikte küfüv meselesi çok mühimdir ki en mühim denklik arayacağımız kısım diyanetteki uygunluk olmalıdır. Bireylerin hayata bakışında, meseleleri yorumlamada, karşılaşabilecekleri musibet ve imtihanlardaki dayanıklılık ve de duruşlarında bir benzer inanç ve uyumun olması ve birbirlerine kuvvet vermeleri adına bu denklik çok mühimdir diyebiliriz.

Diyelim ki tercihimizde din ve dindarlığı önemsedik ve de birinci tercih olarak bunu koyduk. Peki ya bundan sonra nelere bakmalıyız?

Ahlak güzelliğine bakılmalı,

Müslüman bir kimseye verilen en güzel erdem güzel ahlâktır. “Siz, bütün insanlara malınızla, genişlikte (iyilikte) bulunmanız mümkün değildir. Öyleyse güzel ahlâkınızla ve mütebessim çehrenizle onlara iyilikte bulunun” manasına gelen hadiste güzel ahlâkın önemli bir portresi çizilmiştir.

  • Görüşmelerinizde açık ve net olun.
  • Aile yapısını, kültürel değerlerini anlamaya çalışın.
  • İnsanlarla ilişkisini ölçmeye çalışın.
  • En çok önem verdiği şeyleri öğrenmek (eğitim, para, makam, ahlâk, elalem, çevre…vs)
  • Bir kişinin ailesiyle ilişkisi çok önemlidir size birçok ipucunu vermiş olur buraya dikkat edin. “Canım ailesiyle evlenmiyorum ki onlar dışarıda kalır” inancına lütfen kapılmayın çünkü ülkemizde ailelerin çiftlerin üzerine etkisi büyük oluyor. Eğer ki ailede hoşlanmadığınız ve de sizin tolere edemeyeceğiniz bir duruma şahit olduysanız bunu eş adayıyla açıkça konuşabilme cesaretiyle nazikçe konuşunuz ve de onun bu konu hakkındaki fikirlerini alınız
  • Kişi kendi davranışlarının sorumluluğu alıyor mu? Yoksa sorumluluğu bir başkasına mı bırakıyor? (Sürekli bir başkasını suçluyorsa buraya dikkat, sorumluluktan kaçıyor olabilir.)
  • Eş adayında hoşlanmadığım bir şey gördüm bu beni rahatsız ediyor. Sakın sakın evlendikten sonra ben onu değiştiririm yanılgısıyla hareket etmeyin… Asla böyle bir değişim olmayacaktır. Ama şu soruyu kendinize sorun “Ben zevcimde bu durumu tolere edebilir miyim?” Cevabınız “Evet”se ilerleyebilirsiniz.
  • Ve son madde ki en mühimlerinden; mutlaka aile büyüklerinizden ya da fikrine saygı duyduğunuz kişilerle istişarenizi yapın, istiharenize de yatın ve sonrasında “Tevekkeltü alellah” diyerek yola koyulabilirsiniz.

Seçime giderken evliliğin sıhhati için kadın ve erkeğin fıtrat özelliklerine yine Risale-i Nur penceresinden bakalım,

“Bakire iki sülüs kadın, bir sülüs erkektir. Bekâr iki sülüs erkek, bir sülüs çocuktur. İzdivaç; tasfiye, tezhip eder.”

Demek ki kadının fıtratını 2/3 ü kadın 1/3 ü erkektir. Peki, bu ne demektir?

Fıtraten kadına bir erkeklik yön bırakılmış. Nedir bu erkeklik yönleri?

Cesaret, cömertlik, güç, rekabet vb.. Evlilikten önce bunlar ihtiyaç iken, evlendikten sonra bunların tasfiye edilmesi lazım. Çünkü aynı hanenin içerisinde bu fıtrata sahip artık evin beyi var. Kadın temizlenmesi gereken bu vasıfları devam ettirirse; evlilikte rekabet hissi, sen ben çatışmaları, evde söz geçirme mücadeleleri baş göstermeye başlar.

Peki, erkek fıtratındaki 1/3 olan çocukluk vasıflarını bırakmazsa ne olur? Çocukluk vasıfları nasıldır? Sorumlulukları olmayan, yönlendirilmesi gereken, himaye edilmesi, ihtiyaçlarının karşılanması gereken bireydir. Çocukluk vasıflarını bırakamamış bir erkek aileyi idare edemez. Eşini, çocuklarını himaye etmekte zorlanır, sorumluluk almakta sıkıntısı olur, sorunları çözme becerisi zayıf olur.

Kadın üzerindeki erkeklik vasfını bir kenara koyup erkeğinin himayesine muhtaç oluşunu ona hissettirmeli ki erkeğin hamiyet duygusunu harekete geçirsin. Erkek ise çocukluk vasfını atıp bir yetişkinden beklenen gerek maddi ve gerekse duygusal ihtiyaçlarını karşılama sorumluluğunu geliştirmesiyle evlilikler safileşir. Araştırmalara göre evlilikte bireylerin sorun çözebilme becerisi ne kadar gelişmişse evlilikteki saadetleri de o denli kuvvetli olacaktır. O halde hayat prensibimize sorun odaklı bakış açısından ziyade çözüm odaklı bakışımızı geliştirmeliyiz.

Evet kadın erkekliğini bırakıp kadınlığa mahsus bir letafet, nezaket ve zarafette terakki etmesi, esasında onun hüsn-ü sireti oluyor. 32. Söz’de “Kadının en cazibedar, en tatlı güzelliği kadınlığa mahsus bir letafet ve nezaket içindeki hüsn-ü siretidir. Ve en kıymettar şirin cemali ise; ulvi, ciddi, samimi ve nurani şefkatidir. Bu hususların inkişaf etmesi için gayret etmeli…

Geçim için…

Nazar mahiyeti eşyayı tağyir eder. O halde evliliğe şöyle bir nazar edelim. Öncelikle biliyoruz ki kainat esma-i İlahiyenin tecelligâhıdır. Risale-i Nur’da ifade edildiği gibi “Tenevvü-ü eşya tecelliyatı esmadandır.” Herşey esma-i İlahiyenin ayinesi iken bizim evliliğimiz hangi esmaya ayine? Bu minvalde iki esmayı birlikte okumaya çalışalım.

1-“Rab” ismi manası “Terbiye eden, derece derece kademeli olarak kemale erdiren”

Cenab-ı Hakkın Rab isminin en azam tecelligâhıdır. Hanelerimiz. Birbirimizin eliyle terbiye edildiğimizin farkında olmalıyız. Terbiye denince aklımıza ilk gelen ekseriyetle “Çocuk Terbiyesi” oluyor. Peki sadece çocuklar mıdır terbiye edilen?  Hayır. Rab isminin muktezasıyla nefislerimiz her an terbiye ediliyor. Vazife-i fıtrıyemiz olan her dairede terbiye ediliyor oluşumuzu unutmamalıyız. Evlat oluşumuzla, eş olmamız, anne, komşu vs. hangi vasıfla olursak olalım nefislerimiz terbiye ediliyor. Ayet de de ifade ediliyor ya “Biz sizi canınızla, malınızla, evlatlarınızla, eşlerinizle imtihan ederiz diye.” Bu noktada eşimiz ya da evlatlarımız her kimin eliyle olursa olsun yaşadığımızı sıkıntılarda nazarımızı “Rab” ismine çevirmeliyiz.

2-  Evliliklerimizde okumamız farkında olmamız gereken diğer bir esma ise  “Ehad”  ismidir. Ehad ismi her insanda ayrı ayrı tecelli ettiği gibi her evlilikte de ayrı ayrı tecelli etmektedir. Kısaca mana olarak “Cenab-ı Hakkın herşeyi tek, özel ayrı yaratmasıdır” Ehad isminin tecellisiyle her evlilik tek ve yektadır. Her evliliğin nimetleri farklı sıkıntıları farklıdır. Kendine mahsustur, hususidir özeldir. Bu cihetle evliliklerin kıyaslanması yanlıştır bir evlilikte tiryak olan başka bir evlilikte zehir olabilir. Her evliliğin güçlü yanları da vardır zayıf yanları da. Hiç tefekkür ettik mi bizim evliliğimizin güçlü yanları ve zayıf yanları nelerdir?

Güçlü yanlara örnekler;

  • Birbirimize karşı şeffaf olmak,
  • Bir tartışma sonrası ilişkinin hemen normale dönebilmesi
  • Sıla-ı Rahimin kuvvetli olması
  • Aile içi istişare (ki çok önemlidir) yapabiliyor olmak

Evliliğimize bu cihetle bir nazar edip güçlü yanlarından kuvvet alıp, zayıf yanlarını da beslemeliyiz

3- Evliliğin iki kusurlu insanın birlikteliği olduğunu unutmamak. Risale-i Nur’da insanın bu mahiyeti net bir şekilde ifade edilmektedir. İnsan nihayetsiz kusur ve acz ile yoğrulmuş, ihtiyaç sahibi fakr içinde bir varlık bu mahiyette olan iki insanın birlikteliği de elbette kusursuz, noksansız olmayacaktır. Bunu baştan kabullenmek gerek. Bu yüzden birbirimizin kusuratı karşısında tenkite değil tekmile, yani birbirimizi tamamlamaya çalışmalıyız.

Elbette eşlerin zaman zaman hatalı olduğu, acziyetlerini hissettikleri, noksan kaldıkları yerler, durumlar olacaktır. Uzmanlara göre de “Evlilikte yeterli olan bir vasıf “iyi” olmasıdır, mükemmeli yoktur.” Yine Risale-i Nur’dan bir hakikat bu manada farkındalığımızı arttıracaktır.  O da şudur ki; “Bazen hak, ehaktan ehaktır; hasen, ahsenden ahsendir.

Ne demektir bu her evliliği kendi şartları içinde değerlendirip en güzeli bulmak. Yoksa kıyaslamalarla vehmi, hayali mükemmel evlilik bir eş arayışına girmek, elimizdeki mevcut “hasenden” “güzellikten” mahrumiyete sebep olabilir. Elbette en iyisi hedefimiz ama kendi şart ve durumlarımızı içindeki en iyisi. Başka bir evliliğe, eşe göre değil. İmam-i Gazali’nin de dediği gibi “imkanat dairesi içinde şu andaki durumdan daha güzeli, daha üstünü, daha mükemmeli yoktur” hakikati aklımızdan çıkmamalı. Kusurlarımız karşısında birbirimizi tenkid etmeden, noksanını ikmal ederek yardımlaşarak o ailenin hayatını, ruhunu muhafaza edebiliriz.

4) Güzel ahlâk olan hüsn-ü zan ve hüsn-ü tevil edebilme ahlâkını benimseyebilmek.

Aile saadetimize zarar veren durumlar

Kıyaslama

Neleri kıyaslıyoruz? Evliliğimizi, eşimizi, çocuğumuzu, evimizi, yapılan merasimleri vs.. Bu kıyaslar kanaat ve rıza halini maalesef ki ortadan kaldırıp saadete zarar veriyor.

Yalan söylemek

Ahir zamanda ne olursa olsun söylemenin caiz olmadığı yalan hususan sadakatin timsali olan evlilikte olursa karşılıklı emniyet ve güveni sarsacağından tahassüngâhımızda derin yaralar açacaktır.

İnat

Israrla kendi fikrinin ya da kendinin doğruluğunu haklılığını kabul edip, karşıdakinin fikrini küçük görmek ve beğenmemek, kendini ispatla meşgul olup eşini anlamama ve dinlememe hali. Evlilikte yapılan yersiz inatlar ancak kişiler arasındaki muhabbeti zayıflatır, hürmeti kırar ve çözüm yolunu kapatır. Diğerinin fikirleri, duyguları ve düşüncelerini ademe mahkûm eder. İnsaf nazarıyla bakıp olayları değerlendirmek gerekir. Ve şu soruyu kendimize sormak mühimdir. “Haklılık mı?”, “Mutluluk mu?”

Eleştiri

Başkalarının yanında birbirini eleştirmek küçük düşürmek, kusurunu söylemek hürmeti ve muhabbeti kırar, ilişkiye zarar verir. Sağlıklı ilişkilerde aile bireyleri birbirlerini olumsuz yanlarını açığa çıkarmadıkları gibi, abartılı olumlu ifadelerden de kaçınırlar.  Sağlıklı ilişkide ise başkasının yanında nötr olur.

Cezalandırmak

Kızdığımız, kırıldığımız bir meselede eşimizi kendi yöntemlerimizle cezalandırabiliyoruz. Küsmek, konuşmamak ve belki de daha ağırı yok saymak ve yokmuş gibi davranmak. En önemlisi de bu halin özel hayatımızı etkileyip eşimizi bu şekilde cezalandırmak, uzaklaşmak, ayrı yatmak. Yapılan araştırmalarda en mutlu ailelerin birbirlerine en çok dokunan aileler olduğu ortaya konmuştur.

Üslup

Aile içinde gerek eşimize, evladımıza kullandığımız dil, üslup, tarz çok önemlidir. Üslup hem lisan-ı kali, hem lisan-ı hali içine alır. Ne söylediğimizden çok, nasıl söylediğimiz karşı tarafı etkiler. Üslubumuz; nezihane, nazikane, kavl-i leyyin ile olmalı. Kırıcı, yargılayıcı, suçlayıcı, alaycı ifadelerden kaçınmalıyız. Aksi takdirde aradaki hürmet ve muhabbet zedelenir. Eşler birbirinin ailelerinden bahsederken de aynı nezaket içinde olmalıdır. Efendimizin (asm) Hz. Aişe validemize “Konuş ya Aişe içimiz ferahlansın” Hz. Hatice validemiz için de ”O insanın gönlündeki gamı, bir vakum gibi çeker alırdı” demesi bunlara örnektir.  Yani bizlerin önünde böyle rehberlerimiz var..

Netice-i kelam; biz hanımlar dünya ve ahirette cennetimiz olabilecek yuvalarımızı, aile hayatımızı mimsiz medeniyetin gelenek göreneğin ölçüleriyle değil, Kur’an ve sünnetten süzülen hakikatlerle donatıp yuvalarımızı tahassüngâhımız yapma gayretinde, duasında oluruz inşallah.

Dua: Ey Rabbimiz! Bize gözaydınlığı olacak eşler ve evlatlar nasip eyle ve bizi takva sahiplerine önder kıl. Amin..

Dipnotlar

  • Müslim, Nikâh, no: 53.
  • Sünuhat.

Halide KEÇELİ

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*