Röportaj Kapak

Manevi boşluğu fıtratımız dolduruyor

Son zamanlarda gençlerimizin manevi boşlukta olduklarına şahit oluyoruz. Kimisi dinî sorgulamalar ile inancını tahkiki boyuta taşırken kimisi de bu arayışta kaybolabiliyor. Halbuki bu boşluğu fıtratımız, muntazam bir şekilde dolduruyor. Fıtratı bulmak gerekiyor. Yoksa kendimizi de kaybedebiliyoruz.

Bu gibi durumlarda psikolojik desteğin önemini, Psikolojik Danışman Şeyda Sultan Zengin’e sorduk. Buyrun okuyalım.

Gençlik manevi bir arayışta. Bu manevi boşluğun psikolojik yansıması nasıl oluyor? Ne yapılması gerekir?

Gençlik fıtratının arayışında, fıtratı da en güzel tarif eden ve bulduran İslam’dır. Kullanım kılavuzundur senin, emanetini nasıl kullanacağını bilmezsen, bulana kadar sağını solunu kırarsın. Bu yüzdendir insanoğlunun oraya buraya çarpışı, fıtratını arayışıdır. Meselâ inanmak, bir Rabb’e iman etmek insanoğlunun fıtratında var. Bunu reddettiği sürece fıtratıyla savaşır. Günümüzde inancın ardından gelen itaatten kurtulmak için alternatif bulan insanları görüyoruz, ‘karma’ gibi, ‘evrenin mesajı’ kavramların altında o Rabb’e iman ihtiyacını, yüce bir varlığın adaletini arıyorlar. Bir nevi mutlak küfürden meşkuk küfre iner, bu da dünyanın azabını bir derece indirip yaşamaya müsait kılar. Yoksa inanmayan bir fıtrat insan olarak yaşayamaz. Gençlerin fıtratını bulup, insanlığını nasıl kullanacağını öğrenmesi için de ailelere ve öğretmenlere çok iş düşüyor. Önceden yaşamak eylemi ince ince düşünülür, üzerinde kafa yorulur âlimlere başvurulurmuş. Günümüzde hızın da vermiş olduğu, yaşamak damarının şiddetlenmesiyle kimse yaşamın inceliklerini araştırmıyor, ince duygulara inemiyor. Halbuki Bediüzzaman diyor “senin mahiyetine öyle manevî cihazat ve latîfeler vermiş ki; bazıları dünyayı yutsa tok olmaz. Bazıları bir zerreyi kendinde yerleştiremiyor. Baş, bir batman taşı kaldırdığı halde; göz, bir saçı kaldıramadığı gibi; o latîfe, bir saç kadar bir sıkleti, yani gaflet ve dalaletten gelen küçük bir halete dayanamıyor. Hattâ bazan söner ve ölür. Madem öyledir; hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma! Dünyayı yutan büyük letaiflerini onda batırma.”

Okullarda maddî eğitim kadar manevî eğitime de önem verilmesi gerekiyor. Bu noktada manevî danışmanlık hizmetlerinin verilmesi gerekmez mi?

Bu konunun manevî konu olarak daraltılması bana garip geliyor, zira inanmak ve inançla ilgili kavramları yaşamdan ayrı tutamıyorum. Meselâ haşre ve hesap gününe inanmadan nasıl yaşanır bilmiyorum, bu kadar adalet duygusuyla donatılmış insanoğlu bu gaddar dünyada nasıl yaşayabilir? İnsan fıtratına bu duygu konulmuşsa elbette gereklilikleri de yerine getirilecektir. Bu yüzden yine fıtratı takip eden bir eğitim sistemi benim zihnimi tatmin ediyor, insana kendini inceleten, keşfettiren bir sistem. Bunun için ise yavaşlık, ince düşünce, derin bir kavrayış ve doğru bir yol gösteren yani sünneti takip eden bir düşünce sistemi lazım.

Manevî danışmanlık konusu ise, psikolojik danışmanlığın alt kollarındandır, varoluşsal sorgulama konusuna girer. Bu da her insanın girmesi gereken sorgulama olmakla birlikte, psikolojik eğitim almış uzmanların konusudur.

Evet ama maalesef sistem ayırıyor. Bize de bunları anlatmak, hayatın içinde olduğunu göstermek gerekiyor. Peki manevî gelişimin psikolojideki yeri nedir açıklar mısınız?

İç içedir, kim var ki kendini ve yaşamını ve geleceğini sorgulamaz? Bu sorgulamalara en güzel ve doğru cevabı ise İslam verir, yaratıcısı yani Allah verir. Biz kısır aklımızla doğruları bulmaya çalışırken çok nesiller kaybediyoruz, çok fıtrattan sapıyoruz. Ama İslam’ın kanunları herşeyi önceden bilen bir Rabbin kanunları olduğu için; en koruyucu-önleyici ve en doğru kanunlardır -nefis bundan hoşlanmasa da- Bu yüzden her uzmanın varoluşsal psikoloji alanında uzmanlığını artırması, her bireyin de bu alanda okumalar yapmasını tavsiye ederim. Mesela Viktor Frankl’ın “İnsanın Anlam Arayışı” kitabı bu alanda çok etkileyici.

Din Eğitimi ne zaman verilmeli, psikolojik destek gerekir mi? Hiç manevi destek bekleyen danışanınız oldu mu?

Din eğitimi doğumdan itibaren verilmeli, hatta bunu vermek kelimesi bana garip geliyor, yaşamın içinde var olan bir kavram olmalı. Adalet, güven, saygı, değerli hissettirmek, güzel huylu olmak vs. Bunlar dinimizin temeli olduğu için öğretilen kavramlardan ziyade yaşanılan kavramlardır. Adalet çocuğa nasıl öğretilir ki ancak yaşanılır. Yani sanırım eğitim aslında anne babalara ve çevredekilere gerekiyor, onlar yaşasa zaten hayatın içinden olmuş olacak.

Psikolojik destek şöyle bir durumda elbette gerekir; kişi yaşadığı şeyin hikmetini anlamak ister, sebep ve sonucunu tahlil eder, Rabbinin mesajını anlamaya çalışır. Yaşadığı sıkıntıyı anlamlandıran kimse onda zorlanmaz, ama amaçsızca sıkıntı yaşayan kişi tükenir. “Yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her nasıl’a dayanabilir” der Nietzsche. Sıkıntı için de geçerlidir. Mesela 9 ay boyunca karnı büyüyen ve çeşitli semptomlara maruz kalan anne adayları neden her gün şikayet etmiyorlar, çünkü yaşadıkları şeyin bir manası var, çektiği sıkıntının bir amacı var, yoksa kim dayanabilirdi buna? İşte biz de yaşamın imtihanlarıyla başbaşa iken bazen onların manasını bulamayabiliriz, boşuna çekiyormuşuz gibi gelebilir veya gerçekten öyle de olabilir, almamamız gereken yükleri almış, sabretmememiz gereken şeylere sabır kuvvetini harcıyor olabiliriz. İşte bunu değerlendirmek ve anlamak için bir uzmandan psikolojik destek gerekir.

Manevi destek bekleyen danışan konusu ise bana direkt bu konuyla gelen de oldu, inancının olmadığını dile getirip babasının ölümüyle ciddi sarsılan ve sorulara boğulan danışanlarım da oldu. İkisiyle de ‘manevî’ destek altında ilgilenmedim, insan fıtratı olarak ilgilendim. Meselâ, Allah’a küs ve kırgın bir danışanım bu konulara hiç girmek istemezken, aslında babasına küs ve kırgın olduğunu farketti. Ve baba-Allah kavramlarını ayrıştırdığımızda evlat-kul kavramları da yerine oturdu ve Allah ile bağı tekrar tesis edilmiş oldu. Bu, dinî konularla pek de alakası olmayan bir danışandı ve konu bu değilken asıl konu bu çıktı, Allah ile bağ kuramadığı ve babasıyla ilişkisiyle kıyasladığı için herşeyle (kendisiyle de dahil) kavga ediyordu. Çünkü fıtratıyla savaşıyordu. Kavramlar oturunca rahata erdi. İşte bu gibi kavramlar bazen dinî eserlerle oturur, bazen ilmî insanların konuşmasıyla oturur, bazen de uzmanlar ile oturur. Bu yüzden bu konular sorulmaktan çekinilmemeli, Allah’la olan ilişkiyi sorgulamak dinden çıkmak değildir, yeter ki doğru kişiyle sorgulayın, elinizden tutan biri olsun.

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*