Velayetin kerameti olduğu gibi, niyet-i halisenin dahi kerameti vardır: Samimiyetin dahi kerameti vardır… Bahusus, Lillah için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeşlerin içinde; ciddi, samimi tesanüdün çok kerametleri olabilir. Hatta şöyle bir cemaatin şahs-ı manevisi, bir veliyy-i kamil hükmüne geçebilir, inayata mazhar olur. (Bediüzzaman Said Nursi)
Ahh Üstadım ah. Ne kadar güzel, ne kadar ümit verici ve sevindirici müjdeler veriyor; yolumuzu, çizgimizi belirliyorsun. Evet! Bu zor günlerde, bu hüzün içinde böyle bir cemaate dahil olmanın sevinci ile akıyor gözyaşlarım. Beş senedir bu güzel şehrimiz Kahramanmaraş’ta yaşıyorduk. Beş yılda o kadar çok sevip alışmıştık ki o şehri o şekilde bırakıp çıkabileceğimiz aklımın ucundan dahi geçmezdi. Fakat burası dünya, burası imtihan alanı. Akılda olmayanlar kaderde olabiliyor. Takdir-İlahi, bizi bu güzel şehre gönderen Rabbi Rahimim böyle bir imtihan ile bunca çetin zorluğa rağmen hiçbirimizin burnu dahi kanamadan geri döndürdü elhamdülillahi ala külli hal. Her şekilde ve halde Rabbimize sonsuz şükürler olsun.
Deprem gerçeğiyle sarsılmışken, kıymetli ablam Fatma Demir ve çok sevdiğim canım kardeşim Sevim Dombaloğlu ile kızı İnci’yi ve nicelerini Rahmet-i Rahman’a uğurlamışken, tesellimiz gene kırmızı elmas, nur, cevherlerden Risale-i Nur dan geliyordu. “Birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz cenupta, birimiz şimalde, birimiz ahirette, birimiz dünyada olsak, biz yine birbirimizle beraberiz. “Bu hakikatler zor zamanlarımızda bize ne büyük bir tesellidir ki! şuanda yaşadığımız il gibi, biraz yıkık, biraz virane fazlası ile hüzün ve kedere giriftar olmuşken, susmayan telefon sesi karşıdan samimi nice kardeş dost sesi ile hüzünle ağlayan gözlerimiz bu sefer sevinç gözyaşları dökmeye başladı. Rabbim; böyle bir cemaate dahil olmak ne büyük bir sevinç, ne büyük bir saadet. Kütahya’dan “evimin anahtarını vereyim, gelin burada kalın.” diyen canım kardeşimden tut “Evimin bir odasını size tahsis edeyim.” Diyen; “Beraber yaşarız, ne olacak?” deyip sevgisini ifade eden, arayan, soran moral vermeye çalışan Kütahya, Yozgat, İstanbul, Aksaray, Erzincan, Çorum, Ankara vesaire tüm kardeşlerim iyi ki varsınız. Sağ olun var olun. Bütün bu yaşananlar Barla lahikasından şu satırları hatıra getiriyor:” Bu samimiyet Mabeynimizdeki münasebet ve uhuvvet inşallah halis ve Lillah için olduğundan, zaman ve mekanla mukayyed olmaz. Bir şehir, bir vilayet, bir memleket, belki küre-i arz, belki dünya, belki alem-i vücut iki hakiki dost için bir meclis hükmündedir. Böyle dostluk ve kardeşliğin firakı yok, hep visaldir. Fani mecazi, dünyevi dostluklar sahipleri firakı düşünsün, bize ne? Mezhebimizde (mesleğimizde) firak yok. Sen nerede bulunsan şu kardeşin ile ellerinizdeki Sözler vasıtasıyla sohbet edebilirsin.” Diyor ya, işte tam da öyle hallerdeyiz. Şuan için Kocaeli Derince ilçesinde kardeşimin evindeyiz. Dün gece Miraç kandiliydi. Biz Maraş’ta kandil geceleri -şimdi kağıt gibi toz bulutu haline gelmiş dershanemizde- toplanır, kucaklaşır, uhuvvet ve muhabbetle derslerimizi cevşenlerimizi okur, sürurla evlerimize dönerdik. Bu kandil bunlardan mahrum geçecek diye kederlenirken telefonda daha evvel hiç tanımadığım bir kardeş sesi: “Akşam gelir sizi alırım derse gideriz.” demesi, bir heyecanla hazırlanıp dershaneye gitmek! Allah’ım, ne büyük bir nimetmiş dershaneye gitmek.
Gittiğimizde Cevşen okunuyordu. Sessizce bir kenara oturup kitabımızı alıp o halkaya dahil olma sevinci ve sonrasında hatıra gelen Maraş dershanemiz, tek tek düşündüğüm kardeşlerim ve onlardan ayrı kalmanın hüznüyle dökülen gözyaşları…
Biraz sonrasında, depremin şokunu ve acısını üzerinden atamayan kızım içinden “keşke gelmeseydim, henüz hazır değildim sanırım.” deyip daha da hüzünlendiği vakit kafasını kaldırıyor, kitaplıktaki kitaba gözü takılıyor. Kitabın adı ‘Biz muhabbet fedaileriyiz’ bunu okuyunca içinden şükür ediyor. Ve dönüp bana anlatıyor. Okumalar bitip çay saatine geçilince -Allah kendisinden ebeden razı olsun- Hatice kardeşimiz cemaatimize bizi tanıttı. Allah’ım o ne samimi karşılama, o ne içten kucaklaşma. Etrafımızda pervane olan bir sürü kardeş. Artık bizde ne hüzün ne keder bıraktı. Ya Rab şükründen acizim. Bizlere böyle bir cemaati, böyle kardeşleri nasip ettiğin için sana sonsuz şükürler olsun. Birbirini hiç tanımadan böyle samimi olmak, böyle canla başla acını paylaşan insanları görmek ne büyük bir saadet. Kızımın üzüntüsünü fark eden gençlerin hemen organize olup gezi programı ayarlamaya çalışmaları, hanımların destek olma çabaları… Bunlar kelimelerle anlatılabilecek bir şey değil. Gerçekten bu samimiyet ve bu kardeşlik bizi memnun ve mesrur ederken her zaman olduğu gibi hüzünle gittiğimiz dershanemizden ferahlanmış kuş gibi hafiflemiş ve sevinçle ayrılıyoruz. Bu keramet değilse nedir? Rabb-i Rahimime binlerce şükrederken arayan soran, bizler için çabalayan tanıdığım tanımadığım tüm kardeşlerimden Cenab-ı Hak ebeden razı olsun. Ve bizi bu dairede fani etsin, bizi bu daireden ayırmasın. Son sözü gene sözün ustasına, Üstadım Said Nursi hazretlerine bırakmalı. “Her biriniz her birisine birer tesellici ve ahlakta ve sabırda birer numune-i imtisal ve tesanüd ve taltifte birer şefkatli kardeş ve ders müzakeresinde birer zeki muhatap ve mucip ve güzel seciyelerin in’ikasında birer ayine olmanız, o maddi sıkıntıları hiçe indirir diye düşünüp ruhumdan ziyade sevdiğim sizler hakkında teselli buluyorum.” Ruhumdan çok sevdiğim Aziz Üstadım. (Said Nursi)
Bahriye Kavalcı