Kapak Röportaj

İstiklalimiz birlik ve beraberlikte

Bağımsızlık sembolü İstiklal Marşı’nın kabul edilmesi ülkemiz, milletimiz için önemli bir hadise. Manevi bir kuvvetle yazılan İstiklal Marşı’nın bu günlere nasıl geldiğini milli şairimiz Mehmet Akif’in torunu Selma Argon ile konuştuk. Argon, Mehmet Akif’in vaazlarında söylediği vatanın bekası için birlik ve beraberliğin şart olduğunu vurguluyor. Zorlukları birlik içinde aşacağız, diyor.

İstiklal Marşı’nın kabulünün 102. yılındayız. Bu oldukça önemli bir hadise. Bağımsızlık sembolü olan marşımızın kabulünü dedeniz nasıl anlatıyor. Paylaşır mısınız?

Ben dedemi hiç görmediğim için ondan dinlemedim. Ondan çok sonra dünyaya gelmişim. Tabi ailemden okulda öğretmenlerimden onu doya doya içime sindire sindire öğrendim. Çok meraklı bir çocuktum o zamanda söylemiştim hep araştırarak biraz yaşım ilerleyince herşeyi araştırarak öğrenmeye çalıştım. Tabi ki keşke onu görebilseydim onun okumasından onun sesinden dinleyebilseydim derim ama ne yazık ki ona yetişemedim ben. Annemden, dayımdan, ablam ona yetişmiş ama ablam da çok küçük tabi vefat ettiği zaman 9-10 yaşlarındaydı ama o şanslı dedesini görmüş. Ben ne yazık ki yetişemedim. Ama şuanda çok kitap okuyorum araştırıyorum o araştırmalarımda çok faydasını gördüm tabi ki dedemi görmedim ama içimden hissediyorum çünkü çok kitap okuyorum çok çalışıyorum. Aleyhinde yazılanları, lehinde yazılanları, arkadaşlarının yazdıklarını, kütüphanemde her taraf dedemle ilgili ne bulursam okuyorum ve onu tanımaya çalışıyorum hala ve hala beni şaşırtıyor.

Mehmet Akif’in torunu olmak size sorumluluk da yüklemiştir. Bunun üstesinden nasıl geliyorsunuz? İstiklal Marşı’nın kabulü oldukça önemli bir hadise.

İlkokula başladığım zaman tabi ki büyük bir itinayla öğretmenlerimiz bize her şeyi öğretmeye çalışıyordu ve de çok önemli olduğunu anlamaya çalışıyordum çünkü öğretmenim bunu yazan senin deden diyordu evde de deden yazdı diyorlardı ve ezberletirlerdi biz okulda çarşamba ve cumartesi günleri de okurduk yarım gün. Başöğretmen girerdi derslerimize, arkadaşlarımıza ben başlatırdım beraber okurduk ve her seferinde endişe ederdim aman bir yanlış yapmayayım, söylerken detone olur muyum ama Allah’a çok şükür ne kelimelerde ne müzikte hiçbir yanlış yapmadım. Tabi biraz yaşın ilerledi mi işin ciddiyetini anlıyorsunuz. Dedem yazmışta neden yazmış nerde yazmış onu araştırmaya başlıyorsunuz. Çok önemliydi benim hayatıma dedem belki çok sonraları çok yön verdi ama 2011’de başladığım onu anlatma çabalarımdan hakikaten çok memnunum ben. Çünkü ne kadar anlatırsanız anlatın çok yönlü bir insandan hiçbir zaman doğru bildiği yoldan vazgeçmemiş adam gibi adamdan bahsediyoruz ve ben hala hem onu anlamaya hem de anlatmaya çabalıyorum. Ve dedem benim en büyük öğretmenim oldu.

İstiklal Marşı’nın her bir kıtasında ayrı bir duygu, farklı bir ahenk var. Manevi bir kuvvetin ilham olduğunu hissedebiliyoruz. Akif, bu kuvveti nereden alıyordu?

İstiklal marşı bir bütündür zaten. Biz bazen ilk iki kıtasını okuyoruz ama o bir bütündür. Tamamıyla bir marş olarak okumak mümkün değil ama birbirine bağlıdır her bir satır ve her bir kafiye birbirinin peşinden gelir. Hakikaten büyük bir manevi kuvvettir, istiklalimizin, istikbalimizin ve milletin marşıdır. Çok önemlidir dedemin o manevi hissi ve Allah’a ve peygambere bağlılığı, vatanını, bayrağını sevmesi sonucu o dizeler içinden fışkırmış. Çanakkale şiiri gibi İstiklal marşı da bizim manifestomuzdur ortak mutabakatımızdır.

Bugün bilhassa gençler tarafından İstiklal Marşı’nın anlaşılması için neler yapılmalı?

Yani sadece gençlerde değil tabi tüm yaş gruplarında bu geçerli olabiliyor. Biliyorsunuz dedemin zamanında tertemiz aruz vezniyle yazılmıştır bütün şiirleri. Hatta Safahat’taki o yedi bölümden oluşan şiirler aruz vezniyle tertemiz bir Türkçe’yle yazılmıştır. Ama şu dönemde bazı kelimeleri gençlerin anlaması zor diye düşünüyorum. Ancak şuan zor diye bir şey yok artık çünkü hayatımıza telefonlar, bilgisayarlar, tabletler girdikten sonra zor diye bir şey kalmadı. Açıp baktığımız zaman her şeyi bulma imkanına sahibiz. Yani anlamadım, okuyamayacağım, dinleyemedim diye bir kavram şu dönemde olmamalı. Yani buna kimsenin hakkı yok aslında. Anlamadım diye bir şey yok bu dönemde artık. Ben bu yaşta her şeyi görüp öğrenebiliyorsam gençlerimizin pırıl pırıl zekasıyla her şeyi görüp öğrenmesi gerektiğini düşünüyorum. Hakikaten İstiklal marşını içinden duya duya, hissede hissede okumak lazım. Tabi buradaki aile ve öğretmen faktörü de çok önemli. Ben öyle çocuklar gördüm ki nice büyükler okuyamaz onlar gibi. Aileleri ve öğretmenleri öyle güzel yetiştirmişler. O hareketlerle kelimelerin coşkusuyla öğrenmiş çocuk. Öğrenmeye hevesli aile, öğretmen öğrettiği zaman çocukta da varsa tamamıyla öğreniyor. Çok hoşuma gidiyor çok güzel şeyler duyuyorum tabi.

Peki Mehmet Akif’in İstiklal Marşı’nı yazarken herhangi bir hazırlığı oldu mu?

Biliyorsunuz ilk önce Çanakkale şiiri var. Dedem o şiiri yazdığı dönemde Osmanlı karşı gelen İngilizlerin silahla, parayla, altınla kandırdığı insanların Osmanlı’yı arkadan vurmasınlar diye kalan Arap kabilelerini yanımızda tutmak için Kutucu Şevket ile oradadır ve halen Almanya’dan beri beklediği Çanakkale haberi var. Ve o haber bizzat Enver Paşa tarafından telgraf ile gelir ve orada küçücük bir yere çekilip, Allah’ın gönül gözünü açmasıyla Çanakkale şiirini Çanakkale’yi görerek yazar ve o sırada Çanakkale’de değildir. Ama öyle inanmış öyle Allah’a ve peygamberine bağlı doğru bildiği yoldan asla hiçbir şekilde vazgeçmemiş bir insanın Allah’a yalvardığı, Kutucu Şevket’in anılarında var. Allah’ım, “Bu destanı yazmadan canımı alma, bırak yazayım, ondan sonra ne istersen yap, seninim” der. Sabaha kadar şükür namazı kılarak o şiiri yazar orada. İstiklal Marşı da biliyorsunuz yarışma açıldığı zaman girmez yarışmaya, milletime İstiklal Marşı olabilecek bir şiiri ben parayla yazmam der, ısrar etmeyin der. Yarışmaya girmez ama Mustafa Kemal Paşa onun şiiri olmadığını görünce sorar arkadaşlarına neden yok diye. Arkadaşları da bu sebeplerden dolayı yazmadı paşam derler. Paşa ikna edin der. Dostları da dedemi ikna eder. Derler ki para almayacaksın, yarışma da bitti, yazar mısın? Biz senin için söz verdik. Söz mü verdiniz diye üç kez sormuş. Çünkü onun için söz ancak ölürken tutamam dediği bir şey. Ve yarışmaya girmeyeceği ve para almayacağı da anlaşılınca yazar. Zaten içinde yazma isteği var kağıda dökülmeye hazır ve iki günde yazıp teslim eder. 12 Mart’ta Paşanın mecliste olduğu bir oturumda üç defa okunup kabul edilmiştir. Ve tebrik etmek için dedemi arıyorlar, biliyorsunuz içine kapanık, sessiz yaşamayı seven, utangaç, hassas bir insandı. Şiiri, Hamdullah Suphi okumuş. İstiklal Marşı ikinci okunuşunda meclisin dışına çıkmış, utanmış o alkışlardan ve gözyaşlarından. Meclisin avlusunda görmüşler dedemi, demişler ki senin şiirin kazandı. O da Hamdullah Suphi’ye dönüp demiş ki “Benim iyi yazdığımla alakalı hiçbir fikrim yok ama sen çok güzel okudun” ve onu tebrik ediyor. Hamdullah Suphi gür sesiyle çok güzel okumuş. Ve para hususu aslında çıkmamış ama onu ikna edip al bu parayı ne yaparsan yap diyorlar ama o paranın tek kuruşuna dokunmadan Dâr-ul Mesai’ye teslim ediyor. Şehitlerin veya isteyenlerin ailelerine, kadınlarına, kızlarına meslek öğreten bir kuruluş bu. Oraya gidiyor ve beş yüz altın lirayı oraya bağışlıyor. Ve bir yazı rica ediyor, parayı aldıklarına dair bir yazı çıksın Hakimiyet-i Milli gazetesinde, parayı aldı gitti demesinler diye, bu kadar da hassas bu kadar da ince ruhlu bir insan.

Mehmet Akif Ersoy, kendisini ziyarete gelen gençlere “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” diye söylemiş, bu hadiseyi kısaca anlatır mısınız?

Allah’a her zaman yalvardığı anlardan biri, hakikaten her zaman O’na sığınmış, O’nun için imkansız bir şey olmadığını bilmiş, peygamberinin yaptıklarını yapmaya çalışmış her zaman. Mısır apartmanında hasta yattığı zaman,O’nun gibi her şeye koşmuş  insanları uyandırmak için, gençler geliyorlar “İstiklal Marşı değişecek Üstad, ne diyorsunuz?” diyorlar, birden yatağından doğruluyor, üzerindeki ateş hiç dinmemiş “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın, bunu şimdi ben dahi yazamam çünkü bunu yazmak için o günleri yaşamak lazım, ben bir daha o günlerin yaşanmasını istemem” diyor ve Allah o duayı kabul etmiş. Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar İstiklal Marşı bir daha yazılmamak üzere o konu kapanmış.

Asım’ın Mehmet Akif Ersoy’un gençlik projesi olduğunu söylemiştiniz, bu projeyi sürdürmek için şu an neler yapılabilir?

Asım onun oluşturduğu bir semboldür biliyorsunuz, görmek istediği gençlik sembolüdür. Aslında Asım bölümü en uzun zamanda yazılmış, Safahat’ında en uzun bölümlerinden biridir. Çanakkale şiiri de oradadır. Zulmü alkışlayamam bölümü oradadır. Orada Köse İmam Hoca, Emin dayım ve Asım var. Asım oluşturulmuş bir çocuktur. Asım biraz kendinden geçmiştir, okulu bırakmıştır, kahveler basar, kavga eder, biraz değişmiştir ama babası çok şikayet eder “Ne olacak bu çocuğun hali” der. Mehmet Akif ise “O’nu bana gönder, o kafiyeyle yola girecek görürsün” der ve Asım dedemizi dinledikten sonra eski Asım olur, gider okulunu bitirir, onları Almanya’ya gönderir. Almanya’da okur, kendini yetiştirir ve kendinden sonra gelecek olan nesilleri yetiştirmek için vatanına döner. Görmek istediği gençliktir. Vatanını seven, şiddete başvurmadan önce her şeyi halletmeye çalışan, gerektiği zaman savaşan gerektiği zaman vatanını kurtarmak için öne atılan, her şeyi öğrenen, batıdan sadece ilim ve fen öğrenip bizim geleneklerimizle kaynaştırıp nesil gibi nesil yetiştiren biridir Asım. “Batının ilim ve fennini öğrenin asla insanlığını örnek almayın” der.

İstiklal Marşı’nda veciz ifadelerle çok güzel hakikatler anlatılmış. Sonunda yer alan “Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal” cümlesi de istiklalin nerede olduğunu özetliyor. Akif, bu cümlede bize ne anlatıyor?

Allah’a inanmalıyız, O’na dayanmalı ve O’na güvenmeliyiz ama verdiği aklı kullanmalıyız.

Yani Allah’a dayanıp say’e çalışmalısın. Yani ben çalışmaktan başka bir şeyin olduğunu bilmiyorum, der. Allah’ın verdiği aklı kullanacaksın ama Allah’a dayanıp, ipine sarılacaksın. Kuvvetle çalışacaksın der. “Çalışmazsan nereden bulacaksın bu güzel yurdu.” Her bir şiiri mirastır yol gösterir. Bence Safahat her zaman söylüyorum okullarda ders kitabı olmalıdır.

Güzel bir geleceğin nasıl olduğunu bize sunmuş. Her zaman için birlik olmanın önemli olduğunu, içimize fitne fesat katılmadan birlik olabilmenin önemini anlamamız lazım.

Verdiği vaazlarında der ki, “Bizi topla, tüfekle yıkamazlar. Ama öyle bir fitne içimize sokarlar ki biz birbirimizle uğraşırken vatan elden gider. Ve nitekim her zaman oluyor. Düşmanlar beş on sene sonrasını değil bin sene sonrasını düşünerek yaparlar. Onun için daima tetikte, birlik içinde zorlukları aşmamız lazım. Bize o günden bugüne binlerce sene ötesini gösterir. Safahat’ı iyi anlamalıyız bence. Hakikaten çok iyi okumalıyız. Mehmet Akif’in kendi hayatı da orada zaten.

 

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*