Ümran Küçükünlü
Umrankucukunlu89@gmail.com
Aileyi ayakta tutacak en ehemmiyetli değerlerden biri olan mahremiyet konusu günümüzde çok fazla tahribe uğrayan değerlerin başında geliyor.
“Mahremiyet” kelimesi “harem” kelimesi ile ancak anlaşılabilir. Harem herkesin girilmesine izin verilmeyen mekana işaret eder. Mahremiyetin olduğu yerde sınır vardır. Kamusal alanın umumiliğine karşın “hane” yani evimiz mahremiyet alanımızdır. Evdeki mahremiyet ve kutsallığın yanında, haneden olmayanlar için bir sınır ve resmi olmasa da bir yasak vardır.
Ailede mahremiyet konusunda Efendimiz (asm) aile içi sırların dışarı taşmaması noktasında mü’min kadın ve erkekleri uyarıyor. Hadis-i Şerifte
“Şüphesiz ki kıyamet günü, Allâh’ın en çok ehemmiyet vereceği emanet, karı-koca arasındaki emanettir. Karı ile koca, birbiriyle içli dışlı olduktan sonra hanımının sırlarını erkeğin etrafa yayması, o gün en büyük ihanettir.” (1)
Bu hadisten yola çıkarak konuyu incelediğimizde mahremiyetin aile içinde neden ehemmiyetli olduğu ortaya çıkıyor. Ayet-i Kerimede de “ Kadınlar sizin için elbise, siz de onlar için elbisesiniz” (2) buyrulmaktadır.
Ayette geçen elbise neyi örtüyorsa aynen onun gibi eşlerde birbirinin ayıp ve kusur olabilecek hallerini, zaaflarını, ihtiyaçlarını örtmelidir.
Asr-ı Saadette Rasûlullah (asm) namaz kıldı, selâm verince ashâbına döndü ve şöyle buyurdu:
“Yerinizde durun! Acaba içinizde şöyle bir erkek var mı? Âilesinin yanına varınca kapısını kapatır, perdesini indirir. (Münasebet kurduktan) sonra da dışarı çıkar ve: «Ben karımla şöyle şöyle yaptım!» diye anlatır.”
Orada bulunanlar sustular. Sonra kadınlara yöneldi ve:
“Sizden böyle konuşanlar var mı?” diye sordu.
Bunun üzerine bir genç kız, Rasûlullah’ın (asm) kendisini görmesi ve sözünü işitmesi için bir dizi üzerine dikilerek uzandı ve:
“Evet, vallâhi! Erkekler konuşuyorlar, kadınlar da konuşuyorlar!” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (asm) şöyle buyurdu:
“Böyle yapanın durumu neye benzer biliyor musunuz? Şüphesiz böyle yapan kimse, herkesin gözü önünde ihtiyaçlarını gideren, işlerini gören erkek şeytan ile dişi şeytana benzer.” (3) Kadınların ya da beylerin muhabbet adı altında aile mahremiyeti ile ilgili hallerden bahsetmesi, bu konuda alaycı olmaları, aile içinde güven, emniyeti ve muhabbeti sarsabilir. Bu konuların konuşulması mahzurlu halleri ortaya çıkarabilir.
Kur’an, zandan, kusur ve mahrem bilgileri araştırmaktan sakınılmasını emretmiş. (Nur Suresi 27-28. Hucurat Suresi 12.) “…Birbirinizin gizli hâllerini araştırmayınız!…” (4) ayetinden yola çıkarak
“Göz” ile yapılan mahremiyet ihlali, “söz” ile yapılan mahremiyet ihlali üzerinde duracağız.
Peygamber Efendimiz yabancı bir eve meraklı gözlerle bakmayı, meskene izinsiz girmekle bir tutmuş ve helal olmayan davranış olarak değerlendirmiştir. Evlerin gözetlenmesini ve kişilerin mahremiyetlerinin araştırılmasını da yasaklamıştır. Kendisi, birini ziyarete gittiği zaman kapının tam karşısında değil sağ veya sol tarafında durup, selam vererek izin alıp, eve öyle girermiş. “Bir kimsenin izinsiz olarak başkasının evinin içine bakması helal değildir. Eğer bakarsa o eve girmiş demektir.” (5) Buyurmuştur
İslamiyet bu noktalarda dahi bu kadar hassas davranırken, günümüzde teknolojinin yaygınlaşmasıyla sosyal medya ihlallerinin çokluğu gözden kaçmıyor. Sosyal medyanın kuruluş amacının “içerik üretme, veri etkileşimini kolaylaştırmak olduğu ve bu etkileşim sayesinde yeni iş biçimleri, sosyal yapılar ve teknolojik sunumların teşvikinin hedeflendiği” belirtilirken sosyal medya kurucularından gelen itiraf dikkat çekicidir şöyle ki; “Bir sosyal medya platformunun kurucusu 2010 yılında kendisiyle yapılan bir söyleşide, sıradan insanların giderek kendileri ile ilgili mahrem bilgiyi paylaşmaktan keyif aldıklarını, buna bağlı olarak bu alandaki sosyal normların da zamanla değiştiğini söylemiştir. İnsanlar gönüllü olarak kendi özel hayatını başkalarının gözleri önüne sermektedirler” demiştir. (https://yayin.diyanet.gov.tr/File/Download?path=sorularla_mahremiyet_bilinci.pdf&id=420)
Bediüzzaman Said Nursi hz ise bu hususta 25. Söz’de şöyle buyurmuştur:
“Sanemperstliği şiddetle, Kur’ân, men ettiği gibi; sanemperestliğin bir nevi taklidi olan sûretperestliği de men eder. Medeniyet ise, sûretleri kendi mehâsininden sayıp, Kur’ân’a muâraza etmek istemiş. Halbuki gölgeli, gölgesiz sûretler, ya bir zulm-ü mütehaccir veya bir riyâ-i mütecessid veya bir heves-i mütecessimdir ki; beşeri zulme ve riyâya ve hevâya, hevesi kamçılayıp teşvik eder. Hem Kur’ân, merhameten, kadınların hürmetini muhâfaza için, hayâ perdesini takmasını emreder; tâ hevesât-ı rezîlenin ayağı altında o şefkat mâdenleri zillet çekmesinler, âlet-i hevesât, ehemmiyetsiz bir metâ hükmüne geçmesinler.”6
Kitle iletişim araçları ve sosyal medyanın mahremiyeti hiçe sayarak ölçüsüzce ve sınırsızca kullanımı kişisel, ailevi ve toplumsal bakımdan pek çok sorunla karşılaşılmasına sebep olmaktadır. Mahremiyet, kendi özelini korumak, insanlar arasındaki ilişkilerde sınırlara riayet etmek olduğu halde, günümüzde bazı insanlar özellikle sosyal medya aracılığıyla kendi özellerini kendi rızaları ile paylaşır hale getirmiştir.
Günümüzde, hanımların kendi aralarında yapmış olduğu eğlencelerde çekilen habersiz canlı yayınlar, ayrıca toplu fotoğrafların izinsiz paylaşılması gibi ihlallerin yapıldığı nazara çarpıyor.
Ayrıca diğer bir husus, işlediği bir günahı resmedip paylaşarak, çevresini şahit tutması. yaptığı paylaşımları ile herkese ilan etmesi, nefsine fetva olarak da “Allah’ın bildiğini kuldan mı saklayayım” diyerek nefsini temize çıkarması, bu davranışların doğru olmadığını Hadis-i Şerifler bize ihtar ediyor:
“İşlediği günahları açığa vuranlar dışında, ümmetimin tamamı affedilmiştir. Bir adamın gece kötü bir iş yapıp, Allah onu örttüğü hâlde, sabahleyin kalkıp: ‘Ey falan! Ben dün gece şöyle şöyle yaptım’ demesi açık günahlardandır. Oysa o kişi, Rabbi kendisinin kötülüğünü örttüğü hâlde geceyi geçirmişti. Fakat o, Allah’ın örttüğünü açarak sabahlıyor.” (7)
Günümüzde kişi gece yaptığını sabah anlatmasa da, paylaşımları ile hadiste belirtilen günaha kendi rızası ile girmiş oluyor.
Biraz da söz ile yapılan mahremiyet ihlallere değinelim. Söz mahremiyeti kişinin dilini, insanları incitecek, kalplerini kıracak, fitneye sebep olacak sözlerden, sır olarak kendisine emanet edilen şeyleri yaymaktan, yalan, gıybet ve iftiradan, çirkin ve müstehcen ifadelerden korumasıdır. Rabbimiz, İsrâ Suresi 53. ayette müminlere güzel sözlerle konuşmalarını emreder.
Bir kişinin yanlışına şahit olanın bu yanlışı ifşa etmesi de Peygamber Efendimizin (asm) sakındırdığı davranışlardandır.
Başkasının kusurunu araştırma, İnsanların özel hayatı hakkında meraklı olma gibi durumlardan sakınılması emredilmiştir. Ancak merak duygusu fıtrata Allah tarafından verilmiştir . Biz bunu kişilerin şahsi hallerini merak etmede kullanmamalılıyız. Fakat toplumda yaygın bir şekilde kullanıldığını görüyoruz.
Mesela; “Kilo mu aldın sen”? “Evli misin”? “Neden evlenmiyorsun”? “Hamile misin”? Çocuğu yoksa, “neden olmuyor”? “Kusur hanginizde”? Boşanma nedenleri, vs. gibi kişinin paylaşmak istemediği bir çok haller sorulabiliyor.
Herkes için hassasiyet konuları farklı olabilir. Konu ile alakalı şu hikaye çok manidardır.
Vaktiyle değerli bir zat, dostuna eşinden boşanmak istediğini söyler. Arkadaşı merak edip boşanma sebebini sorunca, İslami edebe sahip olan bu zat: “Karımın kusurlarını nasıl söyleyebilirim” der. Boşanma gerçekleşmeyinceye kadar sebebini açıklamaz. Boşandıktan sonra aynı kişi bu zatın yanına gelir ve “Artık boşandın. Her halde şimdi niye o kadını boşadığını söyleyebilirsin?” diye sorar. Kur’an’ı kendine hayat nizamı olarak seçmiş, Peygamber ahlakıyla bezenmiş olan bu güzel insan; “Yabancı bir kadının kusurlarını nasıl söyleyebilirim” diye cevap verir.
Hadis-i Şerifte Efendimiz (asm)
“Her kim Müslüman kardeşinin meydana çıkmasını istemediği bir şeyini ortaya çıkarır ve dile verirse; Allah da onun ayıplarını, kimsenin bilmesini istemediği hâllerini meydana çıkarır. Bu suretle kendi evi içinde de olsa onu rezil eder. Müslüman kardeşinin ayıplarını örten, bir ölüyü diriltmiş gibidir.”(8) buyurmaktadır. Başkalarının hallerini, özelini merak etmek, luzumsuz bir merak olduğu gibi ayet ve hadislerden onun bir cezası olacağını öğreniyoruz, Demek ki bu merak duygusunu hangi amaç için yaratılmışsa o vazifede kullanacağız.
Hakikati bulmak amacıyla kullanıldığı zaman hayatın anlam ve hikmetine dair bir çok sırların açılmasına sebep olacaktır. Yaratıcısını tanımak ve O’na doğru gelişen muhabbetin oluşumuna yol açarak marifete ulaştırır, bu tür bir merak insanı kemâlata sevk edicidir. Eğer fıtratına uygun kullanılmazsa hem dünyada hem de ahrette insan için mesuliyet sebebi olacağından hem kendimizin hem de karşımızdakinin mahremiyet alanlarına dikkat etmemiz ahlaki bir sorumluluğumuzdur.
1-Müslim, Nikâh, 123-124
2- Bakara Suresi, 187.
3-(Ahmed bin Hanbel, II, 541; Ebû Dâvud, Nikâh, 50
4-Hucurât Suresi, 12.
5 -Tirmizi Sâlât, 148
6- 25. Söz s.374
7 -Buhâri Edep 60
8- Buhari, Mezâlim,3