Tam ismi Ebu Eyyûb Halid b. Zeyd’dir. Risale-i Nur’larda “Mihmandar-ı Nebevi” ünvanı ile anılır. Eyyûb el-Ensari (ra), Hazrec kabilesinin Neccaroğulları kolundandır. Annesi Zehra bint-i Sa’d, babası Küleyb b. Sa’lebe’dir. Ebu Eyyûb (ra), Hicretten iki yıl önce Müslüman olarak, Ensar’dan İslâmiyet’i kabul eden ilk kişi oldu.
Resul-i Ekrem (asm) Medine’ye hicret ettiğinde Medineli Müslümanların her biri onu evinde misafir etmek istediler. Ancak Hz. Peygamber (asm), bir tercih yaparak onları gücendirmek istemiyordu. Bunun için devesinin çökeceği yere en yakın eve misafir olacağını söyledi. Kendisini taşıyan devenin önce bir yere çöktüğü, buradan hemen kalkıp biraz ileride tekrar çöktüğü görüldü. Resulullah (asm) oraya en yakın olan ve dedesi Abdülmuttalib’in annesi tarafından kendisine yakınlığı da bulunan Ebu Eyyûb’un (ra) evine yerleşerek burada yedi ay misafir kaldı. Bundan dolayı Ebu Eyyûb (ra) “Mihmandar-ı Nebi” ünvanıyla anıldı. Bu ev İslâmiyet’in öğretildiği bir mektep durumundaydı. Hz. Peygamber (asm) fakir muhacirlere burada yemek verir, kendisine sunulan hediyeleri fakirlere burada dağıtırdı. Ev sahiplerine her vesile ile dua eder, onların bolluğa kavuşmalarını, huzur ve afiyet içinde olmalarını dilerdi. Resul-i Ekrem (asm) kendi evine taşındıktan sonra da zaman zaman Ebu Eyyûb’un (ra) evine misafir olurdu.
Hz. Peygamber (asm) ile Bedir, Uhud, Hendek, Hayber, Mekke’nin fethi, Huneyn başta olmak üzere bütün savaşlara katılan Ebu Eyyûb (ra), savaşlarda ona zarar gelmemesi için yanından hiç ayrılmaz, hatta bazı geceler çadırı etrafında nöbet tutardı. Vahiy katibi olması sebebiyle Hz. Peygamber (asm) zamanında Kur’ân-ı Kerim ayetlerinin bir araya getirilmesine hizmet etti.
Ebu Eyyûb (ra), Medine döneminden itibaren Hz. Peygamber’den (asm) hiç ayrılmadığı, onu yedi ay evinde misafir ettiği halde, kendisinden sadece 150 hadis rivayet edilmiştir. Bunun için iki sebep gösterilebilir. Birincisi, hadis rivayetinde çok titiz olması; ikincisi ise, ömrünün savaş meydanlarında geçmesidir.
Sağlıklı olan herkesin Allah yolunda savaşa katılması gerektiğine inanan Ebu Eyyûb (ra) “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız.”1 mealindeki ayette sözü edilen tehlikeyi, ‘savaşa gitmeyip işiyle gücüyle meşgul olmak’ şeklinde açıklardı. Bu sebeple ihtiyarlık döneminde bile her yıl bir savaşta bulunmaya gayret etti. Katıldığı seferlerin sonuncusu, Müslümanların ilk İstanbul kuşatması oldu. Onun bu kuşatmadan bir yıl sonra gönderilen Yezid b. Muaviye kumandasındaki takviye birliğinde bulunduğu da rivâyet edilmektedir. Bu rivâyette İslâm ordusu Haliç’e vardığı zaman, Ebu Eyyûb’un (ra) rahatsızlığı artmıştı; Yezid kendisini ziyaret edip bir dileğinin olup olmadığını sordu. Ebu Eyyûb da (ra) ondan askere selam söylemesini, kendisinin ölünce yıkanıp kefenlenmesini ve ordunun ilerleyebildiği en uç noktaya gömülmesini vasiyet etti. Hz. Peygamber’in (asm) “Konstantiniyye surunun dibine salih bir kişi gömülecektir” buyurduğunu söyleyerek, “Umarım ki o kişi ben olurum” dedi.
Mihmandar-ı Nebevî, Ebu Eyyûb el-Ensari Hazretleri (ra), Hicretin 49. yılında (669) vefat etmiştir. Cenaze namazını Yezid b. Muaviye kıldırmıştır. Vasiyeti üzerine ordunun ilerleyebildiği en son noktaya defnedilmiştir. Surlara yakın bir yerde birinin defnedildiğini öğrenen Bizans İmparatoru, Yezid b.Muaviye’ye haber gönderip kuşatma kalktıktan sonra o mezarı açacağını ve cesedi vahşi hayvanlara parçalatıp yedireceğini söyledi. Buna karşılık Yezid, o kişinin Peygamber sahabesi ve kendileri için önemli bir kişi olduğunu belirterek, eğer onun cesedine bir zarar verecek olurlarsa İslâm ülkesinde yıkılmadık kilise, öldürülmedik Hıristiyan bırakmayacağını İmparator’a iletti. İmparator bu tehdit üzerine geri adım atıp, Eyyûb el-Ensari’nin (ra) cesedine bir şey yapmayacağına dair söz verdi ve söz verdiği gibi mezarına dokunmadı.
İslâm ordusu kuşatmayı kaldırıp geri çekildikten sonra, Bizans halkı yıllarca Eyyûb el-Ensari’nin kabrini ziyaret ettiler, kuraklık zamanında kabrine gelip yağmur duasında bulundular. Fakat Latin istilasında Ebu Eyyûb’un (ra) türbesi de yıkıldı. Bu istiladan sonra zamanla Ebu Eyyûb’un (ra) kabri kayboldu. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u feth ettikten hemen sonra Hocası Akşemseddin’den Eyyûb el Ensari’nin (ra) kabrini bulmasını istedi.
Akşemseddin keşf yolu ile gece ışık topunun indiğini gördüğü mevkii, kabrin yeri olarak gösterdi. Burası kazıldığında iki kulaç derinlikte “Ebu Eyyûb’un mezarı burası” yazan bir taş bulundu. Günümüzde de en önemli ziyaret yerlerinden biri olan türbesi, adını Eyyûb Sultan Hazretlerinden (ra) alan İstanbul’un Eyüp semtinde bulunuyor.
Kaynak: www.risaleinurenstitusu.org
Dipnotlar: 1- Bakara Sûresi, 2/195
Çok teşekkürler. Çok anlaşılır bir şekilde anlatılmış.
Üniversite mezunu mühendisim. Hadi üniversiteyi gectim de 8 yillik ilkögretim ve 4 yillik lise olmak üzere 12 sene boyunca böylesine önemli bir konuyu ne tarih derslerinde ne de din dersinde gördük.
Oldum olasi tarihi sevmiyordum. Neden sevmedigimi de mezun olduktan sonra ögreniyorum. Yazik yazik, 12 sene boyunca harcadigim zamana yazik. Bana tarihi “savasin sebebi, sonucu, yili” olarak ezberletmeye calisan tüm devlet görevlilerine aldiklari maas, ödedigim vergi, hayatimdan caldiklari zaman helal mi simdi?
uzun uzun ama güzelce anlatılmış