Uzm. Psk. Nur Aydoğan ile narsistik eşler üzerine bir sohbet gerçekleştirdik. İstifadeye medar olması duasıyla…
Narsizim nedir?
Narsizm son yıllarda patlama yaşamış, artık psikiyatrların en sık karşılaştığı klinik semptomlardan biri olmuştur. Narsistik dönem, çocuk gelişim dönemlerinde son derece gerekli olan bir aşamadır. Çünkü çocuğun başkalarını sevebilmesi için öncelikle kendini sevebilmesi gerekir. Bu dönem çocuğun sevmeyi öğrenme sürecidir. Narsistik kişilik bozukluğunun köklerine baktığımızda da çocukluğun ilk çağlarından başladığını görürüz. Ebeveynlerine baktığımız zaman bu çocukların ebeveynlerin çocuklarına karşı gizli ya da aleni olarak saldırganlık gösteren ya da soğuk anne-baba figürü olduklarını gözlemleriz. Çoğu narsistik kişilik, doğuştan edindiği sıra dışı bir özellik taşır. Bunlar aynı zamanda başarılı kişilerdir. Çoğu fiziksel olarak çekici, zeki ya da özel bir yeteneğe sahiptir.
Lider dediğimiz kişilerde narsistik özellik mutlaka bulunuyor. Padişahlardan tutun da başbakanlara kadar eğer belli bir rütbedeyseniz bu özelliği taşıyorsunuz.
Onları tanımak adına şunu da söyleyebiliriz. Narsist kişiler kendini çok beğenen insanlar olsa da aslında nörolojik olarak kendilerini sevmezler. Kendilerini bulundukları rütbeleriyle, güçleriyle, kazandıkları parayla, bindikleri arabayla güçlü hissederler. Onlar için diğer insanların hayranlığını kazanmak çok önemlidir. Şunu da ayırt etmek gerekir. Bir kişilik özelliği olarak narsist olanlar, bir de patolojik seviyede, hastalık noktasında olanlar var. Bu kişiler çok saplantılı, çok zor kişilikler. Kendini üstün görme, empati yapamama, karşısındakinin duygusuna girememe, onun üzüldüğünü anlayamama, sevincini paylaşamama, sohbet esnasında diğerinin dünyasını hiç merak etmeme yine bu kişilerin özellikleri arasında. Mesela nasılsınız, iyi misiniz diye soruyorsunuz, o hemen kendi mükemmelliğini, çocuklarının mükemmelliğini anlatmaya başlıyor. Hiç sizi, halinizi, hatırınızı, çocuğunuzu soran yok. Sizin dünyanızı merak etmiyor. Sizin ne yaptığınız, ne işle meşgul olduğunuz, o hafta kötü bir hafta mı geçirdiniz, nasılsınız bunları sormazlar bile.
Evlilik kararı verilirken belki de dikkat edilmesi gereken ipuçları bunlar.
Kesinlikle öyle. Narsist kişiler ikili ilişkilerde, paylaşımcı değildir. İlişkileri daha çok sömürüye ve çıkara dayalıdır. Gerçek kişiliğini karşı tarafa sunmaz. Narsist kişilikler almaya çok alışkındır, vermede çok zorlanır. Duyguyu vermez, karşıdaki insanın istediğini vermez. Ama kendi ihtiyacı karşılansın ister. Karşılanmadığında da yoğun bir öfke duyar. Bu kişilerin sevme konusunda, ilişki sürdürme kapasitesine sahip olanları da var. Narsist bir insan aşık oldu diyelim. Sevdiği kişiyi çok iyi idare eder, göklere çıkarır, güzelliğine, gücüne, zenginliğine, şöhretine hayran olur. Zaten narsist kişi aşık olduysa, mutlaka karşıdaki kişide bir şan, şöhret, güzellik, fiziksel çekicilik, mesleğinde öne çıkma, başarı gibi özelliklerden biri vardır ve ona vurulmuştur. Bunlardan biri olmazsa olmaz. Çünkü bu kişi bilinçdışında, kendinin bir parçası olarak karşısındaki kişiyi seçiyor. Kendisi nasıl mükemmelse, karşısındaki kişi de onun kadar mükemmel olmalı. Çünkü onun bir uzantısı olacak. Mesela evleniyorlar, çocuk sahibi oluyorlar. Kendisi nasıl mükemmelse çocuğu da onun bir uzantısı olacağı için çocuğun herhangi bir başarısızlığı, herhangi bir ortamda onu küçük düşürmesi onu öfke durumuna itiyor. Çocuğu her zaman onun gibi mükemmel olmalı.
Tekrar çiftlere dönecek olursak, eşinin hayranlık duyulan özelliklerinin narsistik kişiye doyum sağladığını görürüz. Mesela ünlü biriyle evlenen narsistik bir kadın, dışarıdan eşinin seçkinliğinin tadını çıkarmaya devam edebilir. Eşinin ününden yararlanır. Ama evlilik içerisinde kıskançlık ve içsel sıkıntıları çok fazla olur. Narsistik kişileri eşleri çok iyi tanıyor.
En çok gördüğümüz örnek, narsistik koca ve ona yapışan, onu idealize eden, onun üstünlük duygusunu kullanarak, kendi yetersizlik kimliğini desteklemeye çalışan kadın tipi. Erkek de narsist olduğu için, kadın ne yaparsa yapsın onun memnun edemeyen bir pozisyonda. Bu da kadına kendini başarısız hissettiriyor. Narsist adam da kadının eksikliklerini göstererek ona saldırıyor. Bu şekilde kimliği ile ilgili olumsuz duyguları pekiştirerek onu kendine daha fazla köle yapıyor.
Böyle biriyle evli olan ve evliliği bitirmek istemeyen eşin ne yapması gerekir?
İnsan eğer kendine narsist bir partner seçiyorsa, muhtemelen yetersizlik duyguları vardır. Evlenirken de karşıdaki kişinin başarısına, kendine olan güvenine hayran kalmıştır. Diyelim ki bu durumu fark etti ve evlilikte sıkıntılar oluşmaya başladı. Ama eşini de çok seviyor. Eşini bu yüzden terk mi edecek? Hayır tabii ki. O yüzden eşinin özelliklerini, tepkilerini, hassasiyetlerini çok iyi öğrenmesi, gözlemlemesi lazım. Kesinlikle eşiyle inatlaşmayacak. Çünkü narsist kişi devamlı kendi haklılığını kanıtlamaya çalışacaktır. Bu kişiler, başkalarını yapmadıkları şeyler hakkında suçlu tutup, kendilerini aklamaya çok açıktırlar. Kendileri kesinlikle suçlu olamazlar. Eğer bir bardağı düşürüp de kırarsa bu birisi o bardağı oraya düşecekmiş gibi koyduğu içindir. Her seferinde ötekini kendine suçlu hissettirme noktasına götürecek bir yol bulurlar. Bu da karşıdaki kişide “Acaba gerçekten ben mi sebep oldum?” gibi düşüncelere sebep olur. O yüzden inatlaşmadan, isteklerinizi onun olmasını istediği gibi çok iyi bir şekilde ifade etmemiz gerekiyor. Diğer türlü “Ben böyle bir şey yapmadım” deyip kendimizi aklamaya çalışmak bizi yıpratacaktır. Çünkü karşımızdaki kişi hatalı olduğu noktayı kesinlikle kabul etmeyecek.
Diğer bir şey de eleştirmek. Narsist kişilere kesinlikle yapmayacağımız şey. Eleştiri o kişiyi iyileştirmediği gibi, ilişkiyi daha çok bozuyor. Kendini hep üstün gören bir karakter olduğu için, onlara haklı olduğumuzu kanıtlamak yerine, isteklerimizi, beklentilerimizi açık ve net bir dil kullanarak dile getirmek çok önemli. Böyle bir eş, bize kendimizi başarısız ve beceriksiz hissettirebilir. Narsist eş bizi başarısız hissettirmeye başladığı zaman, şunu düşünmemiz lazım; “Karşımdaki kişinin her söylediği doğru değil.” Ben şunu tavsiye ediyorum; kesinlikle eşinizin size söylediği, “Sen şöylesin, böylesin” şeklindeki ithamlarını mutlak doğru kabul etmeyin. Sorgulama süzgecinizden geçirin.
Narsist eşin duygusal ihtiyaçlarından biri de kendini gösterme, onaylama, beğenilmedir. Mesela narsist kişi hoş bir şey yaptığında, davranışı onaylanabilir, takdir edebilir. Bu narsist eşin çok hoşuna gidecektir. Size bir müddet cephe almayacaktır. Deyim yerindeyse takdir ettiğinizde, onun tarafında olduğunuzu hissettireceksiniz. Ama bu tabi ki boş övgü yapmak değil. Gerçekten takdir edilecek bir şey yaptığında o kişiye onay ve takdir sözleri söylemek.
Narsist eşin oluşturduğu yetersizlik hissiyle nasıl başa çıkılacak?
Eşim yüzünden kendimi yetersiz hissediyor olabilirim. O zaman kendimi yeterli hissetmem için ne yapacağım? Kendimi başarabileceğim bir alanda göstermem gerekiyor. El işi konusunda başarılıysam, o alanda bir şeyler yaparak, kendimi yeterli hissedeceğim. Eğitim ya da çocukların bakımı, ev düzeninde bir şekilde kendimi yeterli hissedecek bir alan bulmalıyım. Bulup eşimin bana dayattığı “Sen yetersizsin, sen başarısızsın” alt mesajlı cümlelerin altında da ezilmemem gerekiyor. Çünkü narsist kişi karşıdaki kişinin yumuşak noktasını, nereden vuracağını çok iyi biliyor. O kişinin eğer hassas noktası evinin düzeniyse, sen düzensizsin deyip eşini mahvedebiliyor. Çocuklara iyi bakmıyorsun deyip, gerçekten iyi bir ebeveyn olmaya çalışan birinin duygu durumunu alt üst edebiliyor. O yüzden kendimizi, yetenekli, başarılı olduğumuz alanları bilmemiz gerekiyor. Ben gerçekten bir alanda iyiysem, karşımdaki kişinin bana yansıttığı değersizlik, yetersizlik duygularını da almamam gerekiyor.
Eğer siz böyle bir evliliği sürdürmek istiyorsanız özveri ile yaklaşmanız gerekiyor. Ama insanız, ister istemez beklenti içerisine giriyoruz. O zaman da bunu net bir dille ifade etmek gerekiyor. “Senden akşam yemeklerinde evde olmanı istiyorum. Daha fazla sorumluluk göstermeni istiyorum” gibi cümleler çok genel bir ifade. Şöyle demek gerekiyor; “Hafta sonu şu saatte şurada seninle yemek yemek istiyorum.” Bu kadar net olmalıyız.
Peki son dönemde bu tarz kişilerin, ilişkilerin artmasını neye bağlıyorsunuz?
Kültür, çağ, yenilikler, modernite bunlar beraberinde psikolojik ekol olarak da şunu getirdi; “Kendine özen göster, sahip çık, sen değerlisin, önce sen gelirsin.” Bunlar aslında narsisizmi son derece tetikleyen şeyler. Ardından da ne oldu? Geniş ailelerden daha küçük ailelere geçildi. Bu küçük ailelerde çocuğun çok fazla üzerine düşülmeye, her dediği olmaya başlandı. İnsanlar gerçekleştiremediği ideallerini, hedeflerini, çocuk üzerinden gerçekleştirmeye başladılar. Hatta sanki iyi bir şeymiş proje çocuklar oluşmaya başladı. Benim çocuğum şurada okusun, şunu yapsın vb. isteklerin sonucunda, her dediği olan ama hiçbir şekilde manevi doyum alamayan, doyum alamadıkça, anne babalarını bunaltan, bir misafir geldiğinde kalkıp hoş geldin bile diyemeyen çocuklarımız oldu maalesef.
Çekirdek aileye geçişte bireysellik ön plânda. Geniş ailedeki etken neydi peki?
Özel alan yoktu. Çünkü evin belli özel alanı olmadığı için kimse odasına çekilip duramıyordu. Şimdi herkes odasında ve kapıları kapalı. İletişim yok. Herkes yemeğini tek başına, ayrı saatlerde yiyor. İnsanlar git gide yalnızlığa mahkum oluyorlar. Diğer türlü özel alanı olmadığı için bir aile üyesi ile birlikte vakit geçirmek zorundaydı ve mecburen iletişim kuruyordu. Böylelikle iletişim kurmayı daha iyi öğreniyordu. Geniş ailede paylaşmayı ve pek çok insanî duyguyu aile içinde pratik yapmış oluyordu. Şuan bir ya da iki çocuk ve herkesin ayrı odası var. Anne, baba son derece yoğun çalışıyorlar. Herkes kendi başının çaresine bakıyor. Gösterişli sünnet merasimleri, daha doğmadan baby showerlar, fotoğraf çekimleri ile çocuğa mükemmeliyetler yükleniyor. Çocuk üstünde bir misyonla doğuyor. Hepsi birer prens ve prenses gibi büyütülüyor. Ama gerçek hayat öyle davranmıyor tabi. Küçükken çocuğa istediği bir şeyi alamadınız, onun kırılmasını yaşadı. İstediği oyuncağı alamadınız onun da bir kırılmasını yaşadı. Bu duygusal hayal kırıklığı çocuk için aslında çok sağlıklı. Çünkü prenses, paşa gibi yetişen çocuklarımız o kırılmayı yaşamayıp, iş hayatında ani bir kırılma olduğunda depresyon, panik atak, kaygı bozukluğu gibi şeyleri daha yoğun yaşıyorlar. Çünkü hayatında hiç kırılmamış. İlk defa hayatın gerçekliğiyle karşılaşıyor. Böyle yaparsak hayata güçsüz, zayıf çocuklar hazırlamış oluruz.
Hocam iyi hos anlatmissiniz fakat narsist rahatsizligi sadece erkeklerde bulunmuyor. Verdiginiz orneklere bakacak olursak size gore sadece erkekler narsist hastasi