Kuşkusuz her aile, çocukları büyüdüklerinde sosyal becerileri gelişmiş bir yetişkin halinde olmaları beklentisine girer. Öte yandan, geçen her yılda, çocuklardaki sosyal becerilerin azaldığını görmekteyiz. Bu problem özellikle gelişmiş şehirlerde görülmektedir. Şehirlerin betonlaşmasıyla birlikte sokak oyunlarının azalması ve akabinde sosyal becerilerin gelişmesini sağlayan akran ilişkilerinin neredeyse bitişe yaklaşması sonucunda yine bu becerilerin yetersizliği görülmektedir. Aile aktivitelerinin açık hava yerine kapalı alışveriş merkezlerinde yapılması, aile içi ilişkilerin azalması ve yerini teknolojik aletlerin alması gibi faktörler de bu durumu olumsuz yönde etkilemektedir.
Sosyal beceriler nelerdir?
Sosyal beceriler, bireyin iletişimi başlatması ve bunu sürdürebilmesi, grup içi ilişkilerde etkin olabilmesi, duygularını tanıması ve başkalarının duygularını anlayarak empati gösterebilmesi, doğru ve saygılı davranışlar sergileme, yaşadığı olumsuz deneyimlere dair bakış açısı ve bunlarla başa çıkabilme becerisi, plân yapabilme ve sürdürme yeteneği gibi alanları kapsar.
Sosyal beceriler doğuştan kazanılan değil, büyüme sürecinde bireyin etrafındaki rol model aldığı yetişkinler sayesinde kazandığı veya kazanamadığı becerilerdir. Dolayısıyla bir çocuğun sosyal beceri düzeyi içinde yetiştiği aile kurucularına, yani ebeveynlerine bağlıdır. Birlikte veya yakın alanlarda yaşanıyorsa, bu kişilere ebeveynlerin ebeveynleri de dahildir.
Sosyal becerilerin gelişmesine engel olan durumlar
Her geçen yıl artmakta olan “koruyucu ebeveyn tutumu” çocuklardaki sosyal becerilerin gelişmesinin önüne geçen durumlardan biridir. Ebeveynler bu tutumda olmasa bile anneanne, babaanne, bakıcı gibi bakım veren diğer kişilerin bu tutumda olması da bu duruma neden olmaktadır. Çocukların çatal-kaşık tutabilme, bir eşyayı oradan oraya götürebilme, ayakkabısını ve kıyafetlerini giyebilme, alçak bir yere tırmanabilme, girdiği masanın altından yine kendi çıkabilme gibi akla gelebilecek ve kendilerinin yapabiliyor olması gereken becerileri kazanabilecekleri yaş dönemlerinde buna fırsat verilmemesi, çocukların öz farkındalığını düşürmektedir. Öz farkındalığı gelişmeyen çocuğun sosyal becerileri de gelişmemektedir. Bir çocuk kendisine ait eylemleri kendisi gerçekleştirdiğinde öz güveni gelişir. Bu da sosyal becerilerin gelişmesinin önünü açar. Bazı ailelerde titizlik kaygısıyla da çocuklara bu tür eylemlerde fırsat verilmemektedir. Örneğin 5 yaşında aşırı koruyucu ebeveyn tutumuyla büyüyen bir çocuk okula başladığında tüm arkadaşlarının yemeğini kendilerinin yediğini, ayakkabılarını kendilerinin giydiğini gördüğünde, kendisinin yapamıyor oluşundan dolayı sosyal problemler yaşayabilmekte ve bu tür ortamlardan kaçınma yolunu seçmektedir. Çünkü kendisine imkân verilmemiş olan çocuklar, kendisine imkân verilmemesinden dolayı becerilerinin gelişemediğini bilmezler. Kendilerinin yapamıyor olduğunu düşünürler.
Bir diğer etken olan ebeveyn bakımındaki ihmal de, sosyal becerilerin gelişmesine sekte vurabilmektedir. Özellikle yoğun bir iş hayatına sahip olan ebeveynler, çocuklarının gelişebilmesine imkân sağlayan ortamlar kurmasının önüne geçtiğinden, çocuklar yalnızca fiziksel bakıma tabi tutulmaktadır. Özellikle ülkemizdeki bakıcıların pedagojik yetersizliği de bu süreci pekiştirmektedir. Aileler de bakıcı kavramını, çocuğu doyurma ve temizleme gibi fizikî bakım şeklinde görmektedir. Maalesef ki birçok bakıcı da çocuğun kendi yapabiliyor olması gereken becerileri onun yerine yapmakta veya günün çoğu bölümünde çocukları ekranla baş başa bırakmaktadır.
Çocuklar 4 yaş itibariyle tam olarak sosyalleşmeye başlamaktadır. Özellikle bu yaş itibariyle hâlâ çekirdek ailesiyle bir arada bulunması da akran ilişkilerinin gelişmesini engelleyebilir. İlkokula kadar olan süreçte çocukların ana okullarına gönderilmesi, akran ilişkilerinin erken yaşta başlamasını ve gelişmesini sağlar. Çocuklar ailelerinden edindikleri sosyal beceri eğitimini okuldaki akranları içerisinde göstermeye başlar veya akran ilişkileri içerisinde öğrenir. Bebeklikten itibaren yalnızca çekirdek ailesiyle büyüyen, etrafında 3-5 yetişkini geçmeyen, kısıtlı sosyal imkanlarda büyüyen çocukların da sosyal becerilerinin diğer çocuklara göre daha az geliştiğini görebilmekteyiz.
Sosyal beceriler nasıl gelişir?
Öncelikli olarak, bebek doğduğundan itibaren onunla göz göze, ten tene iletişim halinde olmak, konuşamıyor olduğunda bile onunla sohbet etmek, büyüdükçe yapabileceği şeyler konusunda ona fırsat tanımak ve iyi bir rol model olmak büyük önem arz ediyor. Çocuğunuz, sosyal ilişkilerde kullanabileceği selam verme, teşekkür etme, özür dileme, tanışma, sohbet başlatma ve sürdürme gibi sözel becerileri en iyi ebeveynlerinin birbirleri arasında geçen diyaloglar sayesinde öğrenir. Biri çocuğunuza adını sorduğunda ve çocuğunuz söylemediğinde, ismini onun yerine söylemek yerine evinize gittiğinizde “Biri adını sorduğunda biz yanındayken ismini söyleyebilirsin” şeklinde öğretici bir tavır takınmanız daha sağlıklı olacaktır.
Çocuğunuzun başa çıkması gereken durumlarda, yapılması gerekeni onların yerine yapmaktansa çocuğunuzun yapması için ona destek olma yolunu seçmeniz, çocuğunuzun zorluklarla başa çıkabilme becerisini artıracaktır. Özetle, çocuğunuza balık tutmayı öğretin. Akran ilişkilerinin gelişebilmesi için küçüklük dönemlerinde parka çıkararak diğer çocukları gözlemlemesine fırsat verin. Büyüdüğünde anne çocuk oyun gruplarına katılmak ve ana okulu deneyimine başlamak da sosyal becerilerin desteklenmesinde müspet bir adım olacaktır.
Çocuklarınızla sağlıklı bir iletişim kurmanız, ona her gün nitelikli zaman ayırmanız, iyi bir rol model olmanız ve öğrenebileceği alanlar sağlamanız çocuğunuzun sosyal becerilerini geliştireceği gibi, yetişkinlik dönemlerine bırakacağınız iyi bir miras olacaktır.
Pingback: “Narsist, eşini ve çocuğunu, bir uzantısı olarak düşünür ve mükemmel olmasını ister” | Bizim Aile DergisiBizim Aile Dergisi