Duygusal şiddet dışarıdan görünen yaralara sebep olmamakla birlikte, maalesef kişinin iç dünyasında iyileşmesi zor yaralara sebep olabiliyor. Fiziksel olarak zarar görülmediği için çoğu zaman farkında bile olunmayan bu şiddet türünü Aile Danışmanı Hilal Sarıbay Göçer ile konuştuk. İstifadeye medar olması duasıyla…
Evliliklerde yaşanan duygusal şiddet nedir?
Şiddet, her türüyle sözün bittiği nokta. Bunların arasında en yaygın olanı da duygusal şiddet. Duygusal şiddet; ilişkide bir tarafın diğer tarafa uyguladığı küçümseme, küçük düşürme, tehdit etme, zorlama, korkularını ya da zaaflarını kullanma, suçlu hissettirme ve manipüle etme gibi kontrolü altına alma durumu olarak tanımlanır. Çiftlerin çatışmalarının altında yatan temel nedenlere baktığımızda, duygusal şiddeti görüyoruz. Maalesef, ilişki içerisindeki kişilerden biri çoğu zaman duygusal şiddet uyguladığının farkında değil, diğeri de uygulandığının farkında değil.
Duygusal şiddetin nedenlerine bakacak olursak; kişiler anne-babalarından yeterli sevgi ve ilgiyi aldıklarında ve doğru bir şekilde, uyumlu bir çocukluk geçirdiklerinde, sevgilerini nasıl göstereceklerini de öğreniyorlar. Ama kişiler sevgilerini nasıl göstereceklerini öğrenmediğinde, annesi ya da babasıyla iyi bir ilişki kuramadığında maalesef ileride eşlerine de sevdikleri halde ilgilerini ve sevgilerini gösteremiyorlar. Onlar kendi öğrendikleri biçimde sevgilerini gösteriyor. Bu da şöyle oluyor; her şeye müdahale etmek, onu çok kıskanmak, onun üzerinde bir tahakküm kurmak gibi. Baktığımızda, evet eşini seviyor, ama bunu nasıl göstereceğinin farkında değil.
Tabi bunun kadın ya da erkek olması fark etmiyor, değil mi?
Kesinlikle öyle. Çiftler aslında karşılarındakine biraz saygı gösterdiklerinde, onun düşüncelerine önem verdiklerinde ve erkekler hanımlarına, hanımlar eşlerine sosyal olarak, bireysel olarak, biraz zaman tanıdığında ilişkilerin daha sağlıklı ilerlediğini görüyoruz. Çiftlerin bunlara izin vermediğinde de birbirlerine duygusal şiddet uyguladığını şahit oluyoruz. Niye? Onun bireysel olarak mutlu olmasına ve bireysel hayatına izin vermediğinde, tüm boş zamanlarını istediğinde aslında evliliklerde de çatışmalar yaşanıyor. Bu çok önemli bir nokta. Hanımlar günlük hayatın içinde ev işleri, çocuklarla o kadar fazla boğulmuşlar ki, haklı olarak akşam olsun eşimle biraz vakit geçireyim, sohbet edeyim diye bekliyorlar. Bu noktada ben şunu tavsiye ediyorum; tabi ki akşam eşinizle sohbet edeceksiniz, onun yeri çok ayrı. Ama sizin de gün içinde bir komşunuz, arkadaşınız, akrabanız vb. paylaşım yapabileceğiniz biri olması gerekli.
Hanımının dışarı çıkmasını, hiçbir şekilde kimseyle iletişim kurmasını istemeyen erkekleri görebiliyoruz. Aslında bu da duygusal şiddetin bir çeşididir, biliyor musunuz?
Tabi bazen bu kadar masum kalamayabiliyor. Aşırı kıskançlığa ve güvensizliğe dönebiliyor. Bu da kişileri çok bunaltan, yoran ve yıpratan bir süreç. Çünkü evlilik içerisinde güven ilişkisi olmalı ki sağlıklı çocuklar büyüsün, sağlıklı bir aile olunabilsin. Birbirlerine karşı aşırı kuşkucu ve kıskanç olan çiftlerde de ciddi problemlerin yaşanabildiğini görüyoruz. Her ailenin, kendine ait görünmez, kuralları vardır. Bunlar dille söylenmese de kişiler sınırlarını bilirler. Kişilerin o sınırlar içerisinde, birbirlerine güvenmeleri çok önemli bir noktadır.
“Eşim, arkadaşlarımla zaman geçirmemi istemiyor.”
Kişinin aile ve arkadaşlarıyla vakit geçirmesini dahi istemeyen eşlerle karşılaşabiliyoruz. Bu da kişinin kendisine ve ilişkisine olan güvenin eksikliğinden kaynaklanıyor. Duygusal şiddet sadece kıskançlık, güven eksikliği ya da sevgisini göstermemeden ibaret de değil.
Duygusal şiddete maruz kalan kişiler, o kadar eleştiriliyorlar, eşleri tarafından menfi sözlere maruz kalıyorlar ki ciddi manâda değersizlik inancı gelişebiliyor.
Kişiler eşleri ile paylaşımlarında değerli, sevilebilir, sevilmeye değer olduklarını hissediyorlar. Ama eşleri ile olan olumsuzluklarda, bağırmada, sözlü şiddette, içlerinde bulunan değersizlik inancı artıyor. ‘Ben onu değiştireceğim, eksiklik bende’ diye bakıyorlar. Depresif bir dönüşüme giriyorlar. Birçok sonucu olabiliyor bunun. Ama temelde eşler birbirlerini değersiz hissettirerek, duygusal şiddete maruz bırakıyorlar.
Çift problemlerine baktığımızda, çoğu zaman var olan değersizlik inançları, öz değer eksikliğinin ilişkilere yansıdığını görüyoruz. Neden? Çünkü bir taraf çok eleştirel bir tutum sergileyebiliyor. Diğer taraf da bunu kabulleniyor, acımasızca eleştiriliyor. Ama bekliyor. Yani “değişecek, değişebilir” diyor ve sürekli ev içerisinde temkinli bir halde “Nerede hata yapacağım? Yine beni nerede eleştirecek” gibi kaygılar geliştiriyor. Bu süreç birbirini destekler nitelikte. Değersizlik inancı bu noktada çok önemli. Bu satırları okuyan herkesin, kendi içerisinde bir yolculuğa çıkmasını, düşünmesini istiyorum. Kendime ne kadar değer veriyorum, eşim beni ne kadar değerli hissettiriyor, ben onu ne kadar değerli hissettiriyorum?
Değişimi kendinizde aradığınızda ve kendi içinize baktığınızda aslında bu yolculuğun da başında oluyorsunuz. Bu çok uzun bir yolculuk, henüz tamamlayabileni çok fazla görmedim. Ama bu yolda olmak bile insanın davranışlarını, evlilik uyumunu o kadar güzel etkiliyor ki. Bunun yanı sıra kişiler kendilerini tanıdıklarında, hangi noktaları isteyip, istemediklerini bildiklerinde, sınırlarını da çizebiliyorlar. Sınırları çizmek bu noktada çok önemli. Çünkü çizilmeyen sınırlar, belirsizlik doğuruyor ve eşler arasında da bu noktalarda çatışmalar olabiliyor. Çiftlerin, birbirlerinden ne istediklerini, ne isteyeceklerini bilmeleri güzel aslında.
Daha iyi kavranabilmesi açısından duygusal şiddet örnekler verebilir miyiz?
Bize gelen yeni evli bir çift vardı. Birbirlerini seviyorlardı ama hiçbir şekilde birbirlerine karşı sabırları yoktu. Bir taraf, diğer tarafın ailesiyle, arkadaşlarıyla görüşmesini, herhangi bir aktiviteye katılmasını hiçbir şekilde istemiyordu. Ve kendi sosyal çevresine de o kişiyi dâhil etmiyordu. Erkeğin evlilikten anladığı şuydu; “Ben onunla evlendim, evde duracak, yemek yapacak. Onunla çok fazla ilgilenmeme, vakit geçirmeme gerek yok.” Boşanma aşamasında bize gelmişlerdi. Allah’ın izniyle çok güzel sonuçlandırdık. Şiddet yasaklarıyla süreci ilerlettik. Geçenlerde çok güzel bir tatil fotoğraflarını göndermişlerdi. Çok mutlu oldum.
Şiddet yasağı dediniz orayı biraz açabilir miyiz?
Terapi sürecinde, evlilik ilişkisinde eğer fiziksel şiddet varsa, öncelikle bunu birinci madde olarak yasaklıyoruz. Diyoruz ki, “Bu davranışı sürdürdüğünüz sürece, süreci sağlıklı ilerletemeyiz.” Duygusal şiddette de hakaret, kıskançlık, sevgi gösterememe, yüksek sesle konuşma gibi davranışları, zaten telepatik bir yolla nasıl bırakmaları gerektiğini anlatıyoruz. Ve bunun üzerinden onlara ödevler vererek, süreci götürüyoruz. Ama fiziksel şiddet olduğunda tamamen yasak söz konusu. Çünkü o, sözün bittiği yer.
Evliliği evlilik yapan, duygusal şiddeti kontrol altına alan, insanı farkına vardıran şeyleri sıralamanız gerekse, nasıl bir liste verebilirsiniz?
Önce dediğim gibi kişilerin kendilerini tanımaları, kendi istek ve beklentilerini, hatalarını tanıyıp bilmeleri çok önemli. Onun dışında karşıdakinin de istek ve beklentilerine saygı göstermeleri, karşıdakine saygılı olmaları gerekir. Zaten birbirlerine saygılı olduklarında duygusal şiddetin yok olduğunu görüyoruz. Çünkü duygusal şiddetin türlerine baktığımızda, temelde hep bir saygısızlık söz konusu. Evlilikte saygılı bir ortam çok önemli. Bunun yanı sıra da sevgi. Çünkü siz o kişiyle bir ömür boyu birliktesiniz. Ancak o kişiyi severseniz, hayatta onunla yaptığınız şeyleri de sevebilirsiniz. Bu noktada sevgi de çok önemli. Ben şunu tavsiye ediyorum; evlilikte bireylerin muhakkak kendilerine ayırdıkları zamanları olmalı. Tabi ki ailecek, çocuklarla vakit geçirecekler, tabi ki sosyal çevreyle, akrabalarla vakit geçirecekler. Ama kendilerine de ayırdıkları zamanlarının olmasını, bir nefes almalarını istiyorum. Çünkü günlük hayat o kadar yorucu, stresli ki. Çok hızlı akıp gidiyor. Bir durup, bir nefes almak gerçekten insana iyi hissettiriyor.
Hürmet, sevgi duymak ve kendine zaman ayırmak bunlar olmazsa olmazlar dediklerimiz değil mi?
Evlilik ilişkisinde hangi problemle gelirlerse gelsinler en temel olan şeyler bunlar. Buna birçok aktivite, birçok ödev eklenebilir. Ama en temel, en kilit şeyler benim fikrimce bunlar. Kendini sevip tanımayan bir insan, karşısındakini de maalesef yeterince sevemiyor, sevse de gösteremiyor.
Her aile, her kadın, her erkek sevgi dolu olmayı, saygı gösterilmeyi hak ediyor. Kişiler bize geldiklerinde, bazen evliliklerini artık kurtaramayacaklarını ya da hayatlarında artık iyiye giden bir şey olamayacağı fikrine kapılabiliyorlar. Şu an bu satırları okuyanlar arasında da bu fikirde olanlar olabilir. Ama biz nefes alıp verdiğimiz sürece, Allah’ın izniyle her zaman bir çözüm yolu vardır. Umutsuzluğa kapılmamak gerekiyor.
Kişiler kendilerini sorgulamadıklarında, karşıdakini suçladıklarında işler daha içinden çıkılmaz bir hale gelir. Bu nokta çok önemli. Ve ne olursa olsun çocuklarına saygılı, sevgili, huzurlu bir aile ortamı sunmak bence her ebeveynin görevi. Çünkü o çocuklar hayat boyunca o ortamın onlara kattığı şeyleri yaşayacaklar ve devam ettiricisi olacaklar.
Okuyucularımıza son olarak ne söylemek istersiniz Hilal Hanım?
Konumuz duygusal şiddetti, kısaca toparlayacak olursam, sadece bağırıp çağırma, ses yükseltme, hakaret etme değil, aşırı kıskançlık, sevgisini gösterememe, kişisel hayatına saygı duymama gibi birçok şey bunun içerisine girer. Her insan sevilmek, sevildiğini hissetmek ister. Ama kadınların bunu daha fazla istediklerini biliyoruz. Bir erkek eşine gereken sevgiyi, ilgiyi, iltifatı göstermediğinde o kadının kimliğini örseliyor ve aslında kendi içinde bir değersizlik inancı oluşturuyor. Bence duygusal şiddetin en temel zararlarından biri de bu. Erkeklerin hanımlarından bir şey isterken bile böyle çok naif, incelik, ufak iltifatlar kattığında güzel değişimler olduğunu görüyoruz. Bazen erkekler “Ben ne yapayım, zaten tüm gün çok yoruluyorum eve geliyorum, yatmak istiyorum” diyebiliyor. Biz “Her gün dışarı çıkın, her akşam çok özel vakit geçirin” demiyoruz. Sadece var olan yaşantılarının içine biraz daha ilgi ve sevgiyi gösterecek şeylerin eklenmesini, o televizyondan, telefondan kafayı çevirip birbirlerinin gözlerine bakmalarını istiyoruz. Bu olduğunda, kişiler de birbirlerini sevip değer verdiklerinde, evliliklerin çok daha güzel ilerlediğini görüyoruz.
**Röportaj: Şebnem Zengin
Merhabalar,
Psikolojik şiddeti fark etmek maalesef kolay olmuyor. Psikolojik şiddete maruz kalan bir birey çoğu kez şiddeti uygulayan kişinin yaptıklarını görmezden geliyor ya da bu durumun ona zarar vermediğini düşünüyor. Ancak şiddet yalnızca fiziksel olarak gerçekleşmez. Bir insanın özgüvenini kırmak, onurunu kırmak, ona hayatı zindan etmek de şiddettir. Şiddetin suçlusu da şiddet gören kişi değil şiddeti uygulayan kişidir. Psikolojik şiddeti fark etmeyi sağlayacak beş davranıştan bahsettiğim yazımı okumak isterseniz izninizle ben de sizinle paylaşmayı isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/psikolojik-siddeti-goz-ardi-etmeyin/
Sevgiyle ve sağlıkla…