Rahmet iniyor arza. Fakat bu yağmur libâslı rahmet her zamankinden biraz farklı. Toprağa kavuşmadan rengini almış, kızıla boyanmış. Semâ sanki kanlı gözyaşı dökmekte. Kâinat sükûnetli, sessiz bir hâlde. Vedâya hazırlanıyor gibi. Kuşlar sanki göklerin ötelerinden gelmiş. Vedalaşan yolcunun gideceği diyar için hoşâmedideler.
Ve bir araba. Fâni olan ne varsa geride bırakarak tevekkülle ilerlemekte Halîl-i İbrahim diyârına. Bâkî hayatı unutup fâniliğin fenâsında boğulanlarsa bu yolcuyu durdurmaya çalışmakta. Tüm maddi güçlerini kullanarak önlemeye çalışsalar da, hayatını nura adayan yolcuya engel olamazlar; tüm hayatında olduğu gibi. Onlar makam, mevkî, para, güç gibi fâni hâllerine güvenirlerken, yolcu Bâkî olan Rabbine dayanır. Yüzünde tevekkülden hâsıl olan tebessüm vardır, dilinde ömrü boyunca hiç bırakmadığı zikri. Yanında ise canından çok sevdiği talebeleri.
Bu talebeler vazifelerinden bir nokta şaşmaksızın hareket etmekteler. Kimi dikkatle arabayı sürmekte, kimi Cevşenine sarılmış duâ etmekte, kimisi de Üstadının yanında her an bir isteği var mı diyerek beklemekte.
Yol uzun, tazyîkat çok … Hayatı nasıl geçtiyse, bu son yolculuğu da öyle geçer yolcunun. Bu yolculuk hayatının özetidir âdetâ. Onun hâli hep aynıdır ama. Tevekkül, teslimiyet, memnuniyet ve rızâ… O asrın bedîsidir zirâ….
Ve araba durur. Peygamberler diyârı beklediği misâfiri karşılamaktadır. Tüm insanları heyecanla koşar yanına. O hepsine kucak açar. Kimseyi geri çevirmez. Bu mübarek şehrin mübareketiyetinden mahrûm birkaç kişi bu durumdan rahatsızdır. Zirâ onlar “En kara hâlet”in yaşandığı şehirdekilerle irtibatlıdır. “Derhal gideceksiniz” derler talebelerinden Toros dağları kadar mert ve sağlam Zübeyir’e. Cevabı dağ gibi sağlamdır Zübeyir’in. “Biz taş gibiyiz, camidiz. Üstadımız vurur, biz yuvarlanır gideriz.” Bu sözün altında kalır ve çırpınırlar. Zübeyir yürür gider Üstadının yanına…
Ve an gelir, vakit tamam olur. Dünyanın tüm sıkıntılı ve ezici hâlleri hitâm bulur. Yeni bir yolculuk başlar. Zindan-ı dünyadan, bostan-ı cinâna…
Dünya hayatında yaşadığımız her hâl bir yolculuktur aslında. Vedâlarla doluyken diğer taraftan ilerlenir yeni maksatlara. Asrın bedîsi Bediüzzaman’ın yolculuğu bize numûnedir, hüsn-i misâldir.
Bu yolculukta sıkıntı, tazyik gibi hâller olsa da tevekkül gerek.
Tebessüm gerek.
Rabbe dayanıp, tevekküle ilerlemek gerek.
Kur’ân hakikatleriyle dik durmak gerek.
Doğru çizgiden ayrılmamak gerek.
Taş gibi sağlam olmak gerek.
Tıpkı Zübeyir gibi…