Çocukların elinden düşmeyen yumuşak şekerler, hazır kekler, boyalı yoğurtlar…
Biberonlara doldurulan meşrubatlar…
Hamilelikte dahi sigarayı bırakmayan bilinçsiz anneler…
Hamilelik öncesinde, hamilelik esnasında, emzirme döneminde ve bebeğinizin çocuğunuzun beslenmesinde her zamankinden fazla dikkat etmek, kulaklarınızı sonuna kadar açmak; yayınları, araştırma sonuçlarını, istatistikleri ve idealist isimleri takip etmek zorundasınız. Aksi takdirde hem siz, hem bebeğiniz başta lösemi olmak üzere egzama, sedef, gıda intoleransı, glütensiz beslenme zorunluluğu, reflü, bağırsakta midede envai çeşit tanısız sıkıntı, kabızlık, orta kulak iltihapları, süt ürünleri kullanamama haliyle boğuşup durursunuz.
Ana okullarındaki çocukların ellerine mini boy modern çamaşır suları, antibakteriyel deterjanlar tutuşturuldukça çocuklar daha çok hasta olmaya başladılar. Çıplak ayak ile kara çamura basan çocukta hastalık denilen şey bir burun akması ile başlayıp biterken şimdinin çocuklarını kapıdan esen rüzgardan kreşteki masaya kadar her şey yatak – döşek hasta ediyor. Antibiyotikli şuruplar, aşılar, takviye vitaminler yetmiyor.
Birkaç tavsiye
* 6 aylık bir bebeğin beslenmesini kendiniz rahatça ayarlayabilirsiniz. Ev yoğurdu ve ezme kahvaltı (ev bisküvisi, pekmez, tereyağı, süt, yarım yumurta sarısı, bir çay kaşığı kestane unu) yeterlidir.
* Öğlen yemeğinde sebze maması, aralarda bir gün elma – bir gün portakal. Akşam yarı sulandırılmış inek sütü ile yapacağınız muhallebi (pirinci mutlaka kendiniz yıkayın).
* Yatarken de sulandırılmış ılık bir süt kafi.
Sebze maması için de ilikli kemikten çıkarılmış kemik suyu kullanmayı unutmayın.
* Evinizde ne pişerse pişsin; ekşili köfte, pilav, çorba, kereviz… Bir minik ekmek (gerçek undan gerçek ekmek olsun) bandırın ve ağzına koyun. Tüm tatlara alışsın. Bunu yaparsanız büyüdüğünde yemek seçmeyen, fast – food ile karşılaşsa bile asla tatmin olmayan bir damak tadına sahip olur.
* Eğer çalışan bir anneyseniz iş yerinde süt sağabilirseniz dondurun. Günde bir kez, 50 ml bile içirebilirseniz kafi olacaktır. Aşı niyetine…
Sakatatlar
Sakatat, kesimi yapılan büyük ve küçükbaş hayvanların yürek, karaciğer, böbrek, işkembe, beyin, ayak, baş gibi kasaplık olmayan kısımlarına denir.
Uzmanlar: ”Sakatatlarda çok önemli iki madde var. Kollajen ve D vitamini. Kollajen bizim bağ dokumuzu oluşturan temel bir madde. Kollajen olmadan dik duramayız, vücudumuz dinç, eklemlerimiz sağlam olmaz, bağışıklık sistemimiz çöker. Kollajen almak için bolca paça çorbası ve kemik suyu içmeliyiz. D vitamini sistemimizin yakıtıdır ve kemik dokuyu sağlamlaştırır. D vitamini olmadan bağışıklık sistemimiz çalışmaz ve hastalıklara karşı savunmasız kalırız. D vitamini eksikliğinde kanser, romatizma, şeker hastalığı, alerji, kemik erimesi olur. O yüzden bolca ciğer ve sakatat yiyin“ diyorlar.
Sakatatları nasıl muhafaza etmelisiniz?
Taze taze alınıp hemen tüketilmelidir. Bu sektörde ürünlerin dondurulması pek kullanılan bir yöntem değil. Mesela paça donduğu zaman süt beyazı rengi gider, yerine daha koyu renkte pembe bir görüntü oluşur.
İşkembe donunca yapısı bozulur ve çarşaf gibi olur.
Karaciğeri aldıktan sonra maksimum bir gün buzdolabında saklamak gerekir. Piştikten sonra en fazla iki gün muhafaza edebilirsiniz. Buzdolabında çapraz bulaşmayı önlemek için mümkün olduğunca en alt rafta tutmanızda fayda var.
Paça, kelle ve işkembe aldığınızda hemen tüketmezseniz dondurabilirsiniz. Ancak iki aydan fazla dondurucuda bekletmeyin.
Pişirirken nelere dikkat edelim?
Karaciğeri hijyen açısından yıkamak isteyebilirsiniz ancak bunu yapmayın. Çünkü ciğer yıkandığında kanı da gideceği için besleyiciliği ve lezzeti kalmaz.
Paça, tüm hayvansal ürünlere kıyasla jelatin bakımından oldukça zengindir. Besleyici özelliği paçanın pişirme suyunda birikir. Ancak jelatinin açığa çıkması ve sindirimimize geçebilmesi için uzun saatler pişirilmesi gerekir